‘O, mahlûkatı yaratmakla değişime uğramaz’

Kelam âlimi İmran’ın bir sorusu üzerine İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Allah Kadim’dir (evvelden vardır), mahlûkatı yaratmakla değişime uğramaz fakat mahlûkat O’nun değiştirmesiyle değişikliğe uğruyor”

<‘O, mahlûkatı yaratmakla değişime uğramaz’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

(…dünden devam)

Kelam âlimi İmran, İmam Rıza'ya (a.s.) sorularına devam etti: "Efendim, eğer yaratıcı tek olur, O'ndan başkası ve beraberinde bir şey de olmazsa, mahlûkatı yarattığı zaman değişikliğe uğramıyor mu?"

İmam (a.s): "Allah Kadim'dir (evvelden vardır), mahlûkatı yaratmakla değişime uğramaz fakat mahlûkat O'nun değiştirmesiyle değişikliğe uğruyor."

İmran: "Efendim, bizler O'nu nasıl ve neyle tanıdık?"

İmam (a.s): "Kendisinden başka bir şeyle tanıdık."

İmran: "O'ndan gayrisi kimdir?"

İmam (a.s): "O'nun meşiyyeti, ismi, sıfatı ve buna benzer şeyler O'ndan gayridir; bunların hepsi hâdis, mahlûk ve tedbir edilmiş (kararlaştırılmış) şeylerdir."

İmran: "Efendim, O nedir?"

İmam (a.s): "O, gökyüzünde ve yerde yaratmış olduklarını hidayet eden bir nurdur. O'nun vahdaniyet ve birliğini ispatlayıp açıklamaktan fazla senin benim üzerimde hakkın yoktur (O'ndan başka bir şeyle görevli değilim)."

İmran: "Efendim, Allah mahlûkatı yaratmadan önce suskundu ama mahlûkatı yaratınca konuşmaya başladı öyle değil mi?"

İmam (a.s): "Bunun doğru olabilmesi için önceden nutuk ve konuşma olabilmeli ki, sonradan susmanın manası ola bilsin. Bu aynen şuna benzer ki; lamba konuşandır ama susmuştur denilsin veya aydınlatıcıdan istenildiği yerde bizi aydınlatmak istiyor denilmez. Çünkü ışık ve aydınlık lambanın işi veya özü değildir ama lambadan başka bir şey de değildir. Bizlere ışık saçtığında bizi aydınlattı, biz de onunla aydınlandık diyoruz. İşte sen o ışıkla kendi işini görüyorsun."

İmran: "Efendim ben, Yaratıcının mahlûkatı yarattığı zaman, halden hale geçtiğini ve değiştiğini zannediyordum."

İmam (a.s): "İmkânsız bir şey söyledin ey İmran! Yaratıcının bir halden bir hale geçebilmesi için O'nu değiştirecek bir şeyin olması gerekir. Ey İmran! Şimdiye kadar ateşin kendisini değiştirdiğini, hararet ve sıcaklığın kendisini yaktığını veya kendi bakışını gören birini gördün mü?"

İmran: "Hayır efendim, görmedim. Söyler misiniz, o mu yaratıkları içerisindedir yoksa yaratıkları mı onun içindedir?"

İmam (a.s): "O, bu gibi şeylerden münezzehtir; ne o yaratıkları içerisindedir, ne de yaratıkları O'nun içindedir. O bu gibi sözlerden çok yücedir. Şimdi Allah'ın gücü ve kuvveti ile O'nu sana tanıtacağım. Bana söyler misin, aynaya baktığında sen mi aynadasın yoksa ayna mı sendedir? Eğer hiçbiri birbiri içerisinde değilse o zaman hangi şeyle aynayı kendine delil getiriyorsun (kendini aynada görüyorsun)?"

İmran: "Benimle ayna arasında olan ışık ve nurla."

İmam (a.s): "Acaba o aydınlığı gözünde gördüğünden fazlasıyla mı aynada görüyorsun?"

İmran: "Evet."

İmam (a.s): "Öyleyse onu bize de göster."

İmran: …

İmam (a.s): "Ben bu nûru göremiyorum. Bu sende ve aynada olmadığı halde seni ve aynayı göstermekte yardımcı oluyor. Bu konunun daha fazla örnekleri de vardır ki, cahilin ona yolu yoktur. En yüce örnekler Allah'a aittir."

Daha sonra, İmam (a.s) Memun'a dönerek "Namaz vakti gelmiştir" buyurdular.

İmran, "Efendim, kalbim yumuşamışken benim meselemi yarıda bırakmayın" dedi.

İmam (a.s), "Namaz kılıp döneceğiz" buyurdu.

Sonra İmam ve Memun yerlerinden kalktılar. İmam (a.s) içeride, diğerleri de Muhammed bin Ca'fer'in imametinde dışarıda namaz kıldılar. Daha sonra İmam (a.s) meclise döndü ve İmran'ı çağırarak "Sorularını sor ey İmran!" diye buyurdu.

(bu bahis devam edecek…)