Şimdi sırada ”Dinsel Dönüşüm” var

Siz "Kentsel Dönüşüm" ile meşgul olurken birileri çoktan "Dinsel Dönüşüm" sürecinin startını verdi bile.

Şimdi sırada ”Dinsel Dönüşüm” var
MÜSLİM KARABACAK

Şimdi sırada ”Dinsel Dönüşüm” var

Aralarında organik inorganik bir bağ yoktur bu iki dönüşümün.

Müteahhitleri de farklı,

Kullandıkları malzeme de.

Ara sıra dillere düşerdi; Dini yeniden yorumlamak gerekir.

Dinde yeniden yapılanma da.

Ben de ara sıra dillendirmiştim;

"İslam kendisinde önceki aslı tevhidî/ilahî iken tahrif edilmiş dinlerin kaderine doğru sürükleniyor" diye.

Ona başlık da atmıştım; Pavlusî teologlar/ilahiyatçılar.

Bu sürecin ana teması şudur; konuş yeter, yapmana gerek yok.

Sana kulak verenler de yaşamlarında pratiği olmayan şeyleri konuşup dursunlar.

İslam'ın temeli; inanmak ve yamaktır.

İman ve salıh/katışıksız amel/uygulama/pratik...

Bu ikili İslam'ın ayrılmazlarıdır.

Ve bunları birbirinden ayrı koymak, söyleyip yapmamak Allah'ın öfkesini büyüttüğünü bize Kur'an haber veriyor.

"Niçin yapmadığınızı konuşur durursunuz, ey iman edenler."

Hitap-i ilahi iman edenlere.

Öfke-i ilahi de onlara.

Vakıa şu ki;

Yapmayan konuşur.

Yapan konuşmaz.

Yada çok az konuşur.

Yapmaktan fırsatı olmaz konuşmaya.

Yapmak yerine konuşmayı tercih eder olduk.

Yapmak;

Özveri ister

Gayret ister.

Haddini bilmek ister.

Yaptıkça yapası gelir yapanın.

Konuşan da öyle.

Konuştukça konuşası gelir konuşanın.

İnsan için yaptığının, emeğinin karşılığı vardır.

"İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin, hâlis niyetlerinin karşılığı vardır" (Necm, 39).

Giydiği elbise değişti insanın, fiziki yönü aynı.

Elleri, ayakları, gözü kulağı, ağzı burnu...

İlk insan da yer içerdi, biz de, son insan da.

Ve ilk insan öldü, biz de öleceğiz son insan da ölecek.

Aralarında mazruf farkı var, zarf aynı.

Elbisler, kullanılan malzeme, dış görünüş farklı, içi aynı, ilk insandan son insana.

İlk insan Adem'e (as) on sayfalık ilahî mesaj yeterli idi.

Bize yüzlerce sayfa.

Bir başka şeyi sever olduk, hem de çok; bizi hiç ama hiç ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmak.

Ne dünyamız için ne ahiretimiz için bir kıymet taşımayan şeyleri konuşmak, tartışmak ve işi kavgaya taşımak.

Sayılı nefesimizi boşa tüketmek.

Boşa yanan lambaya

Boşa akan suya

Boşa çalışan araca...

gösterdiğimiz hassasiyeti boşa giden nefese göstermiyoruz.

Oysa diğerleri satın alınabilir.

Nefes asla.

"Müslüman bireyin en güzel davranışı, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmamasıdır" buyuran rahmet ve şefaat Nebî'si salât ve selâm olsun.

Nasreddin hocanın fıkrası da çok hoştur.

O bir Allah dostudur.

Fıkra diye duyduğumuz sözleri birer hikmet yumağıdır, ibret alana.

Koşarak yanına gelip; "hocam gördün mü, buradan bir tepsi baklava geçti" diyene çok kısa ama öz "bana ne" cevabı.

Adam özden ne anlasın, "ama hocam baklava sizin eve gitti" diye devam edince, hoca son noktayı kor: sana ne?

Rahmet olsun hoca Nasreddin'e, güzel özetledi.

Kaçımız bunu ölçü edinebilik hayatımızda.

"Bugün Allah için ne yaptın" vardı.

Ben ona; "bugün Allah için hangi fedakarlıkta bulundun" ekledim.

Siz de ekleyin; "acaba bugün ben beni ilgilendirmeyen kaç şeyle meşgul oldum."