‘O, bütün yaratıklarından müstağnidir’

İmam Rıza (a.s.) buyurdu ki: “Allah Teâlâ Arş’ı, ona ihtiyaç duyduğu için yaratmamıştır. Çünkü O, Arş’tan ve bütün yaratıklarından müstağnidir. Allah Teâlâ hakkında ‘O, arşın üzerine oturmuştur’ denilemez. Çünkü O, cisim değildir. Allah Teâlâ yaratıkların sıfatlarından çok yücedir”

<‘O, bütün yaratıklarından müstağnidir’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

Ebu Salt Abdüsselam bin Salih-i Herevî diyor ki:

Bir gün Memun İmam Rıza (a.s)'a "O, hanginizin daha güzel amel ettiğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Daha önce arşı suyun üstünde idi" (Hud/7) ayeti hakkında sordu.

İmam (a.s) buyurdular: "Allah Teâlâ arşı, suyu ve melekleri; göklerden ve yerlerden önce yarattı. Melekler kendilerine, arşa ve suya bakarak Allah'ın varlığına delil getiriyorlardı. Daha sonra Allah Teâlâ kudretini meleklere göstermesi ve her şeye gücünün yeteceğini meleklerin anlaması için arşını suyun üzerine koydu. Daha sonra Allah-u Teâlâ kendi kudretiyle arşını kaldırarak yedi göğün üzerine koydu. İşte o anda Allah-u Teâlâ kendi arşına hakim bir halde, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Elbette Allah-u Teâlâ dileseydi bu işi bir göz kırpmada da yapardı. Ama Allah Teâlâ, zemin ve göklerdekileri bir bir yaratarak onların oluşum aşamalarını meleklere göstermesi ve böylece meleklerin bu vesileyle Allah'ın kudretine istidlal etmelerini sağlaması için onları altı günde yarattı. Allah Teâlâ arşı, ona ihtiyaç duyduğu için yaratmamıştır. Çünkü O, arştan ve bütün yaratıklarından müstağnidir. Allah Teâlâ hakkında 'O, arşın üzerine oturmuştur' denilemez. Çünkü o, cisim değildir. Allah Teâlâ yaratıkların sıfatlarından çok yücedir.

Ayetin 'O, hanginizin daha güzel amel ettiğini imtihan etmek için...' kısmına gelince; maksat şudur ki: Allah Teâlâ onları, kendine ibadet ve ita- atiyle yükümlü kılarak imtihan etmek için yaratması; Kendisinin bilmesi için değil; onların durumunu sergilemek içindir. Çünkü O, her şeyi sürekli bilmektedir."

Memun, İmam (a.s)'a; "Ey Resûlullah'ın oğlu, Allah'ın 'Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi topyekûn iman ederdi. O halde sen, mümin olsunlar diye insanları zorlayacak mısın? Allah'ın izni olmadıkça hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir' (Yûnus/99-100) şeklindeki sözünün manası nedir?" diye sordu. İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: "Babam Mûsa bin Ca'fer babası Ca'fer bin Muhammed'den, o da babası Muhammed bin Ali'den, o da babası Ali bin Hüseyin'den, o da babası Hüseyin bin Ali'den ve o da babası Ali bin Ebu Tâlib'den şöyle nakletmiş- tir: Müslümanlar, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'e, 'Ey Allah'ın Resulü! Eğer üzerinde kudret sahibi olduğun kişileri Müslüman olmaya mecbur etseydin şimdi, sayımız daha çok olurdu ve düşman karşısında da daha kuvvetli olurduk' dediler. Resul-i Ekrem buyurdular: Ben, Allah'ın bana emretmediği bir şeyi yapmış olarak Allah'ın huzuruna çıkmak istemiyorum. Ayrıca ben, zorla bir işi yaptıranlardan değilim.

Bu o esnada Allah-u Teâlâ şu ayeti nazil etti: '(Ey Muhammed!) Eğer Rabbin dileseydi şüphesiz, herkes iman ederdi.' Ayet şu mantığı içermektedir: Ahirette zorluklarla karşılaştıklarından iman getirdikleri gibi, dünyada da iman ederlerdi. Eğer ben kullarıma iman etmeleri için böyle yapsaydım, onlar benim tarafımdan sevap ve övgüyü hak etmezlerdi. Ama ben, kullarımın zorla değil; kendi istekleriyle bana iman etmelerini istiyorum ki, böylece onlar, kendilerine ikramda bulunmayı, bana yakınlığı ve cennette daimi kalmayı hak etsinler. 'Acaba sen, insanları iman etmeye mecbur mu etmek istiyorsun?'

Allah Teâlâ'nın, 'Allah'ın izni olmadan hiç kimse iman edemez' sözüne gelince; ayet, insanların iman etmelerini haram kılmak manasında değildir. Ayet, Allah Teâlâ'nın izni olmadan kimsenin iman edemeyeceğini beyan ediyor. Allah'ın izniyse, insanları teklif evi olan bu dünyada iman ve teslimiyete davet etmesinden ibarettir. İnsanlar iman etmeye, teklif onlardan kaldırıldıktan sonra mecbur edileceklerdir (yani, ölüp de Allah'ın azabını gördükleri an)."

Memun: "Ey Ebul Hasan! Beni rahatlattın, Allah da seni rahatlatsın. Şimdi de; 'O kâfirler ki beni hatırlatan ayetlerimden gözleri perdelenmişti; işitmeye de güçleri yetmiyordu' (Kehf/101) ayetinin manasını açıklar mısın?"

İmam (a.s): "Perdenin gözün önünde olması, hatırlamanın (kalbi yönelişlerin) önünü alamaz ve hatırlamak gözle olmaz. Allah Teâlâ, Ali bin Ebu Tâlib'in velayetini kabul etmeyenleri körlere benzetmektedir. Çünkü Peygamber (s.a.a)'in sözleri onlara ağır gelmekteydi ve onların bu sözleri dinlemeye tahammülleri yoktu."

Bunun üzerine Memun tekrar, "Beni rahatlattın, Allah da seni rahatlığa kavuştursun" dedi.

(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk îbn-i Babeveyh)