‘O ancak ayet ve nişaneleriyle tanınır’

İmam Rıza (a.s.), İsrailoğulları’nın, Allah'ı (c.c.) görmek ile ilgili talebine Hz. Mûsa'nın (a.s) şöyle cevapladığını buyuruyor: “Ey kavmim! Allah (c.c) gözle görülmez, O'nun niteliği yoktur; ancak ayet ve nişaneleri ile tanınır’

<‘O ancak ayet ve nişaneleriyle tanınır’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

Halife Memun, İmam Rıza'ya (a.s.) sorularına şöyle devam etti: "Peki, Allah Teâlâ'nın şu buyruğunun anlamı nedir: 'Mûsa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca Rabbim, demişti; bana görün de bakayım Sana. Allah, beni asla göremezsin, dedi.' (Araf/143) Nasıl oluyor da Kelimullah Mûsa bin İmran (a.s) Allah Teâlâ'nın görülemeyeceğini bilemiyor ve O'ndan böyle bir istekte bulunuyor?"

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Kelimullah Mûsa bin İmran (a.s) Allah Teâlâ'nın, gözlerle görülebilecek olandan yüce olduğunu biliyordu. Fakat Allah Teâlâ, Hz. Mûsa ile konuşunca ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırınca kavmine dönerek onlara Allah Teâlâ'nın kendisiyle konuştuğunu ve onunla yakından münacat ettiğini haber verdi. Mûsa'nın kavmi; 'Senin duyduğun gibi biz de onun sesini duymadıkça sana inanmayacağız' dediler. Hz. Mûsa'nın kavminin nüfusu yedi yüz bin kişiydi. Onlardan yetmiş bin kişi seçti, sonra onların arasından yedi bin kişi seçti, sonra onların arasından yedi yüz kişi seçti ve son olarak onların arasından da yetmiş kişiyi Rabbinin tayin ettiği vakit için seçti. Onları Sina Dağı'na götürdü. Dağın eteğinde onları bekleterek kendisi yalnız başına dağa çıktı. Allah Teâlâ'dan kendisiyle konuşmasını ve onlara sesini duyurmasını diledi. Allah Teâlâ da onunla konuştu ve topluluk Allah'ın konuşmasını yukarıdan, aşağıdan, sağdan, soldan, önden ve arkadan duydular. Çünkü Allah Teâlâ ağaçtan ses çıkarttı ve o sesi her taraftan duyacakları şekilde yaydı. Ama onlar şöyle söylediler: 'Allah'ı apaçık görmedikçe duyduğumuz sesin Allah'ın sesi olduğuna inanmayacağız.' Böyle ağır bir söz konuşup azgınlık ve tekebbür gösterdiklerinde Allah Teâlâ onlara bir yıldırım gönderdi de onları zulümlerinden dolayı yakalayıp öldürdü. Mûsa (a.s) dedi: 'Ey rabbim! İsrailoğulları'nın yanına döndüğümde onlar şöyle diyecekler: Onları götürüp öldürdün mü? Çünkü Allah ile konuşman gerçek değildi.'

Böylece Allah Teâlâ onları diriltip Mûsa ile gönderdi. Onlar yine dediler: 'Sen eğer Allah'tan O'na bakman için kendisini göstermesini iste- sen, O senin isteğini kabul eder ve sen O'nu gördüğün gibi, bize de anlatırsın; biz de Allah'ı gerektiği gibi tanımış oluruz.' Mûsa (a.s) cevaplarında şöyle dedi: 'Ey kavmim! Allah (c.c) gözle görülmez, onun niteliği yoktur; ancak ayet ve nişaneleri ile tanınır.' 'Allah'tan bu dediğimizi istemezsen sana asla inanmayız' dediklerinde, Mûsa (a.s) Allah'a şöyle arz etti: 'Allah'ım!

İsrailoğulları'nın dediklerini duydun. Sen onların yararına olanı daha iyi bilirsin.' Bu sırada Allah, Mûsa (a.s)'a şöyle vahyetti: 'Ey Mûsa! Onların istediklerini Benden iste, seni onların cehaletinden dolayı sorgulamayacağım.' O vakit Mûsa (a.s) dedi: 'Rabbim, kendini bana göster de bakayım!' Allah Teâlâ da şöyle buyurdu: 'Beni kesinlikle göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer yerinde durabilirse görebilirsin Beni.' Derken Rabbi dağa tecelli edince dağ, yerle bir oldu ve Mûsa bayılıp yere yığıldı. Kendisine gelince de, 'Sen noksan sıfatlardan münezzehsin, Sana tövbe ettim' dedi. (Araf/143). 'Tövbe ettim sana', yani kavmimin bilgisizliğinden Sana olan gerçek inanç ve bilgime döndüm. Kavmim içinde Senin görülmediğine inananların ilki benim."

Memun: "Allah hayrını bol etsin ey Ebu'l-Hasan! Bana Allah-u Teâlâ'nın, 'Peygamberler, ümitlerini kesip tamamen inkâr edileceklerini zannettikleri zaman bizim yardımımız geldi' (Yûsuf/110) ayeti hakkında bilgi veriniz."

İmam (a.s) buyurdu: "Yani peygamberler kendi kavimlerinden ümitlerini kesince ve kavimleri de peygamberlerini yalancı sanınca bizim yardımımız geldi."

(devam edecek…)