‘Miras, tertemiz ıtrete mahsustur’

“Sonra Kitabı, kullarımdan seçtiklerimize miras bıraktık’ ayetinden kast edilenin Ehl-i Beyt olduğunu söyleyen İmam Rıza (a.s.) buyurdu ki: “Ayette, ‘Ebedi olan Adn cennetlerine girerler, orada altın bileziklerle süslenirler’ buyuruldu. Bu nedenledir ki miras, tertemiz ıtrete mahsustur, başkalarına değil”

<‘Miras, tertemiz ıtrete mahsustur’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

Rayyan bin Salt şöyle diyor: İmam Rıza (a.s) Merv'de Memun'un meclisine hazır oldu. Mecliste Irak ve Horasan âlimlerinden bir grup vardı. Memun mecliste bulunan âlimlere, "Sonra Kitabı, kullarımdan seçtiklerimize miras bıraktık" (Fâtır/32), ayetinin anlamını bana söyleyin" dedi.

Âlimler, "Allah Teâlâ bu ayette bütün ümmeti kastetmiştir" dediler.

Memun, "Ya Ebe'l-Hasan! Sizin görüşünüz nedir?" diye sordu.

İmam Rıza (a.s) buyurdu ki: "Onlarla aynı görüşte değilim. Bana göre Allah Teâlâ bu ayette Peygamber (s.a.a)'in temiz ıtretini kastetmiştir" buyurdu.

Memun: "Allah Teâlâ nasıl ümmeti değil de sadece Peygamber (s.a.a)'in ıtretini kastetmiştir?"

İmam (a.s): "Eğer ümmeti kastetmiş olsaydı, onların hepsinin cennet ehli olmaları gerekirdi. Zira Allah (üstteki ayetin devamında) şöyle buyuruyor: 'Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır, öne geçer. İşte bu, pek büyük bir lütuf ve ihsandır.' Daha sonra hepsini cennet ehli olarak şöyle tanıtmıştır: 'Ebedi olan Adn cennetlerine girerler, orada altın bileziklerle süslenir ler.' (Fâtır/33) Bu nedenledir ki miras, tertemiz ıtrete mahsustur, başkalarına değil."

Memun: "Tertemiz ıtret kimlerdir?"

İmam (a.s): "Onlar Allah Teâlâ'nın kendi kitabında şu şekilde vasfettiği kimselerdir: 'Ancak ve ancak Allah, siz Ehl-i Beyt'ten her çeşit ricsi (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.' (Ahzab/33). Yine onlar, Resûlullah (s.a.a)'in haklarında şu şekilde buyurduğu kimselerdir: Ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum; Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'imi. Bilesiniz ki bu ikisi, Havuz'un başında Bana gelinceye dek birbirlerinden ayrılmazlar. Öyleyse Benden sonra bu ikisi hakkında nasıl davranacağınıza dikkat edin.

İnsanlar! Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın. Zira onlar, sizden daha âlimdirler."

Âlimler: "Ey Ebu'l-Hasan! Acaba ıtret dediğin 'Âl'in kendisi midir, yoksa diğer kimseleri de kapsıyor mu?"

İmam (a.s): "Onlar Âl'in ta kendileridirler."

Âlimler: "Resûlullah (s.a.a)'den 'Ümmetim benim Âl'imdir' diye nakledilmektedir. Ashab da inkâr edilmeyecek müstefîz (çeşitli kanallardan naklolunmuş) rivayette, 'Muhammed'in Âl'i, onun ümmetidir' demişlerdir."

İmam (a.s): "Bana söyleyiniz; acaba sadaka (farz zekât) Âl-i Muhammed'e haram mıdır?"

Âlimler: "Evet, haramdır."

İmam (a.s): "Sadaka bütün ümmete de haram mıdır?"

Âlimler: "Hayır."

İmam (a.s): "İşte 'Âl' ve ümmet arasındaki fark budur. Yazık sizlere! Nereye götürülüyorsunuz? Kur'an'dan yüz mü çevirdiniz? Yoksa haddi aşan bir kavim misiniz? Acaba veraset ve taharetin (miras ve tathirin) hidayet bulmuş seçkinler hakkında olup başkaları hakkında olmadığını biliyor musunuz?"

Âlimler: "Ey Ebu'l-Hasan! Bu konuyu neye dayanarak diyorsunuz?"

İmam (a.s): "Şu ayete: 'Ve and olsun ki Biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, soylarına da peygamberlik ve kitap verdik, öyle iken onlardan doğru yolu bulanlar var ve çoğuysa fasıktırlar.' (Hadid/26). Sonuçta, nübüvvet ve kitap mirası fasıklara değil, hidayet olmuşlara mahsus oldu. Nuh'un Rabbinden şöyle bir istekte bulunduğunu biliyor musunuz: 'De ki: Rabbim, şüphe yok ki oğlum, ehlimdendir ve Senin vaadin de doğrusu haktır. Sen de hakimlerin hakimisin.' (Hud/45). Bu dileğin sebebi şuydu ki Allah (c.c) ona, kendisini ve ehlini (ailesini) kurtaracağına dair vaatte bulunmuştu. Rabbi de cevabında şöyle buyurdu: 'Ey Nuh! O, kesin olarak senin ehlinden değil. Çünkü o, kötü bir iş yapmıştır. Artık bilmediğin şeyi isteme Benden. Şüphe yok ki Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt vermedeyim.' (Hud/46)."

(bu bahis devam edecek...)A