Allah öyle bir haberdar olandır ki

İmam Rıza (a.s.) buyurdu ki: “Allah öyle bir haberdar olandır ki, hiçbir şey O’ndan saklı kalamamaktadır. Ama bu bilme öyle bir bilgi değil ki tecrübe ve deneme yoluyla elde edilmiş olsun. Böyle olan bir kimse cahildir. Oysa Allah Teâlâ, ezelden beri yaratmak istediği her şeyi biliyordu”

<Allah öyle bir haberdar olandır ki

TÜRK-AZ HABER MERKEZİ

İmam Rıza (a.s.), Cenab-ı Hakkın isimleriyle ilgili Hüseyin b. Halid'e yaptığı konuşmayı şöyle bitirdi:

"Latif" kelimesine gelince; az, ince ve küçük manasına gelmez. Latif; eşyaya nüfuz etme ve idrak edilmez man- asındadır. Örneğin; "Letufe anni hazel emr/filan iş bana inceldi" denildiğinde veya: "letufe fulanin fi mezhebihi ve kavlihi/filan şahıs mezhep ve sözünde latif ve zarif davrandı" denildiğinde bu cümlenin manası şudur: Yani, filan şahıs, söz ve davranışında zarif ve ince davrandı; aklı hayrete düşürdü; elde edilmedi; çok zarif ve dakik idi; düşünceler onu idrak edemez. Allah Teâlâ da aynı şekildedir. Vasıflarla idrak edilmekten daha latif, daha zarif ve daha karışıktır. Ama biz insanlarda latifin manası azlık ve küçüklüktür. Görüldüğü gibi, bu isimde de lafzi açıdan Allah Teâlâ ile müştereğiz ama mana ve kavram açısından da farklılık söz konusudur.

"Habir"e gelince; öyle bir haberdar olandır ki, hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalama- makta ve hiçbir şey O'nun elinden çıkamamaktadır. Ama bu bilme öyle bir bilgi değil ki tecrübe ve deneme yoluyla elde edilmiş olsun ve bunlar olmadığı takdirde artık bir şey bilmesin. Böyle olan bir kimse cahildir. Oysa Allah Teâlâ, ezelden beri yaratmak istediği her şeyi biliyordu. Ama insanlar arasında habir, önce cahilken sonradan öğrenme peşine düşene denilmektedir. Bu isimde de bizimle Allah arasında mana yönünden farklılık vardır.

"Zahir" sıfatına gelince; eşyanın üzerine oturarak onları üzerine çıkması manasında değildir. Allah Teâlâ'ya zahir denmesinin nedeni, O'nun her şeye üstün, galip ve kadir olmasından dolayıdır. Örneğin; "zehertu ala âdaî/düşmanlarıma zahir oldum) veya "ezhereniyellahu ala hasmi/Allah beni düşmanlarıma zahir etsin) cümlelerinde zahirden kasıt, galip olmadır. Allah Teâlâ'nın eşyaya olan zahirliği de bu manadadır.

Allah-u Teâlâ'nın zahirliğinin başka bir manası da şudur ki: Kim O'nu çağırırsa Allah ona saklı değildir, hiçbir şeyde Allah saklı değildir ve O, görünen her şeyin müdebbiridir. Öyleyse hangi zahir, iş açısından Allah'tan daha zahir ve aşikârdır. Sen her nereye bakarsan bak Allah'ın yaratıklarını görürsün. Senin kendi vücudunda Allah Teâlâ'dan öyle alametler vardır ki (sadece) onlar sana yeterlidir.

Zahir kelimesi biz insanlar arasında vücudu aşikâr ve vasıfları belli olan kişi hakkında kullanılmaktadır. Burada da isim müşterek, mana farklıdır.

Allah'ın "Bâtın" sıfatına gelince; eşyanın içinde olma ve ona nüfuz etme manasında değildir. Bâtın; Allah'a oranla ilim, hıfz ve tedbir açısından eşyanın bâtınını bilme manasındadır. Örneğin; "ebtanduhu" dendiğinde onun saklı sırrını ve özünü kavradım, manasına gelmektedir. Ama insanlar içinde "bâtın" eşyanın içine dalıp saklanan kişiye denmektedir. Görüldüğü gibi burada da isim müşterek, mana farklıdır.

"Kahir" sıfatına gelince; tedavi etme, zorluklardan bitkin düşme, hile yapma, birbirini itme ve aldatma gibi halk arasında yaygın olan manalara gelmemektedir. Nitekim insanların bazıları, bazılarına kahir (galip) oluyor. Halk arasında mahkur (kahredilen) olan kimse dönüp kahir oluyor, kahir olan kimse ise dönüp mahkur oluyor. Ama Allah'ın kahirliği hakkında durum böyle değildir. Allah'ın bütün yaratıkları yaratıcısı karşısında zelil ve onun iradesi karşısında ise mutîdirler. O'nun saltanatından bir göz kırpmak süresi kadar bile çıkamayacak kadar güçsüzdürler. O, sadece bir kez "ol" demiş, bütün mahlûkat da oluvermiştir. Ama biz insanlar arasında kahir, yukarıda da belirttiğim gibi, bu manada değildir. Burada da isim müşterek olmasına rağmen mana farklıdır.

İşte Allah'ın bütün isimleri böyledir. Gerçi biz burada Allah'ın tüm isimlerini saymadık ama sana saydıklarımızdan yola çıkarak diğerlerinde de aynı neticeye ulaşmak mümkündür. Allah Teâlâ, irşat ve tevfikte bizim ve sizin yardımcınızdır.

(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh)