Sapıklık onu gütmüş o da tabî olmuştu

Heva ve hevesi onu çağırmış, o da uymuş; sapıklık onu gütmüş, o da kendisine tabî olmuş; anlaşılmaz hezeyanlar savurur, çarpar ve sapıtır

<Sapıklık onu gütmüş o da tabî olmuştu

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

İmam Ali (a.s.) Muaviye'ye yazdığı mektupta şöyle buyurdu:

"...Kendi tarafından göndermiş olduğun gösterişli, sapıklığınla bezediğin, süslenmiş, malum öğütlerinin tekrarlandığı mektubun bana geldi. Doğru yola sevk edecek basireti, gerçeğe götürecek kılavuzu olmayan birinin mektubu. Heva ve hevesi onu çağırmış, o da uymuş; sapıklık onu gütmüş, o da kendisine tabi olmuş; anlaşılmaz hezeyanlar savurur, çarpar ve sapıtır.

...Çünkü biat birdir, ikinci kez bakılmaz. Bir daha seçim yapılmaz. Onu kabul etmeyip kaçınan kınanır, şüphe eden de ikiyüzlüdür.

* * *

İmam Ali (a.s.), Cerir'i Muaviye'den biat alması için yanına gönderdi, Muaviye ise altı ay onun Şam'dan çıkmasına engel oldu ve bu müddet içerisinde savaş için hazırlık yaptı. İmam Ali'nin (a.s.) mektubunda ise şunlar yazıyordu:

"Mektubum sana ulaştıktan sonra, açık hükmünü sana bildirmesi ve bu konudaki görüşünü tam olarak açıklaması için Muaviye'yi zorla. Sonra ondan "ya vatanından sürüp çıkaran savaşı, ya da zillete düşüren barışı" seçmesini iste. Savaşı seçerse, kabul et, barışı seçerse biatini al. ve's-Selam."

* * *

İmam Ali (a.s.) başka bir mektubunda Muaviye'ye şöyle yazmıştı:

"Kavmimiz (Kureyş), Peygamberimizi öldürmeyi, kökümüzü kurutmayı arzulayarak aleyhimize komplolar kurmuş, başımıza alçakça işler açmıştı. Bizden huzuru alıp yerine korkuyu bırakmış, sarp dağ (Ebu Talib vadisinde) yamaçlarında yaşamaya mecbur etmiş, aleyhimize savaş ateşini yakmıştı. O halde Allah, dininin etrafından kötülüğü kovmamızı, kimseye onun hürmetini çiğneme fırsatı vermememizi irade etti. Müminimiz, bununla ecir kazanmak istiyor; kâfirimiz ise soyunu koruyordu. Kureyş'ten İslam'ı kabul edenler, diğer kabilelerle yapmış oldukları anlaşmadan, ya da kendi aşiretinin himaye etmesinden dolayı, bizim karşılaştığımız zorluklardan ve öldürülme tehlikesinden güvende idiler.

Savaş kızışıp insanlar hücum edince Resulullah (s.a.a), ashabını Ehl-i Beyt'iyle korur; kılıçların ve mızrakların karşısına onları sürerdi. Böylece Ubeyde İbn-i Haris (Rasulullah'ın amcası oğlu), Bedir'de; Hamza, Uhud'da; Cafer, Mute'de öldürüldü. Birisi de -ki isteseydim ismini söylerdim- onlar gibi şehit olmak istedi; fakat onun eceli ertelenmiş, onlarınki gelmişti.

Şu yaşadığım çağa ne kadar da şaşıyorum! Allah'ın dinini savunmayan ve benim gibi bir geçmişi olmayan birisi (Muaviye) benimle aynı seviyede tutuluyor! Oysa değil o, hiç kimse bu seviyeye ulaşmamıştır. O seviyede olduğunu iddia eden birisini ben tanımıyorum ve Allah'ın tanıyacağını zannetmiyorum. Her halükarda hamd Allah'a mahsustur.

Osman'ın katillerini teslim etmemi istemene gelince; ben bu işi inceleyip, düşündüm. Onları sana veya bir başkasına vermem mümkün değil. Ömrüme yemin olsun ki azgınlığından, ayrılıkçılığından vazgeçmezsen, yakında onların seni istediğini öğreneceksin. Onların seni istemesi, seni de karada, denizde, dağda ve ovada onları arama zahmetinden kurtaracaktır. Belki bu isteğin seni gamlara gömecek ve sana mutluluk vermeyecektir. Selam, ehil olanın üzerine olsun."