MÛTE’NİN BAHŞETTİĞİ HİKMETLER III.....

      Dünden devam eden 

 Üç komutanın şahadetinden sonra Halid b. Velid’in komutan olarak seçilmesi, mübarek bir tevafuk olmuştur.

<MÛTE’NİN BAHŞETTİĞİ HİKMETLER III.....

Halid b. Velid; İs­lam ordusunun sağını sola, solunu sağa, arkasını öne, önünü arkaya alarak düşmanına amansız taarruzlarda bulunmuş; harplerde takti­ğin ve hilenin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Nitekim bir hadis-i şerifte: “Harp hiledir” buyurulmuştur. Rivayet edildiğine göre; Hz. Halid’in elinde o gün beşten fazla kılıç parçalanmıştır. Cesaretle düşmanın üzerine atılmanın ne kadar caydırıcı olduğu, düşmanın kalbine korku düşmesinde cesaret ve kahramanlığın ne kadar büyük önem taşıdığı buradan anlaşılmaktadır.

Bu savaşta Hz. Câfer; ‘Tayyar’, Hz. Halid de ‘Seyfullah’ unva­nını kazanmıştır. Buradan, her makam ve nimetin bir çile ve fe­dakârlık sonucu kazanıldığını anlıyoruz.

Resulûllah’ın Mûte Savaşı’nda şehidlere ağlaması mü’minlere şefkat, merhamet ve sevgisinin bir ifadesidir. Sebeb-i hilkat olan Peygamber Efendimizin, bütün mahlûkata karşı derin bir merhame­ti ve hassasiyeti vardı. Mûte’de şehid düşen komutan Hz. Câfer’in oğlu diyor ki: “Resulûllah (s.a.v.) Efendimiz, kardeşimle benim başımızı okşarken, ben O’nun yüzüne bakıyordum; gözlerinden süzülen yaşlar sakalından damlıyordu.” Resul-i Ekrem bir yandan ağlıyor, bir yandan da ağlaşan şehid ailelerini teselli ediyordu. Pey­gamberimizin şehidleri cennetle müjdelemesi, şehid aileleri için en büyük teselli oldu. Hiçbiri şekvacı olmadı. Hz. Câfer’in efradının hep bir ağızdan, “Anamız, babamız ve her şeyimiz Sana feda olsun ya Resulallah!” diye bağrışmaları, teslimiyet ve fedakârlık konu­sunda göz yaşartan bir olaydır. Resulûllah’ın şehidlere ağlaması ölenlerin arkasından feryad ü figan etmeden ağlamanın caiz olduğunu ispat eder. Bu çeşit ağlama sadece merhamet ve muhabbetin izharıdır. Kadere itiraz anlamına asla gelmez. İslam’da yasak olan, takdire itiraz mahiyetindeki dö­vünmek ve çırpınmadır. Hatta yalansız, şeytanî ve nefsanî mahiyet taşımayan ‘ağıt’ bile câizdir. Nitekim, Ömer, Resul-i Ekrem’in güzel hasletlerini ve çektiği çilelerini vurgulamıştır.

Bu özellikleri ile Mûte Savaşı, iman-küfür kavgasının şaheseri olarak tarihe geçmiş, pek çok ders ve hikmetle mü’minlerin gönlü­ne yerleşmiştir.

Sonuç itibariyle, Mûte Savaşı’nda; sayı olarak küçük bir top­luluk, kendisinden 70-80 kat fazla bir kuvveti durdurmuş, dağıt­mış ve geri çekilmeye zorlamış; Hıristiyan Romalılara, İslam’ın ve Müslümanların gücünü ve kararlılığını göstermiş ve caydırıcı olmuştur. Burada; düşmana korku vermenin, caydırıcı olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, daha sonra gerçek­leşen Tebük Seferi, bunun müşahhas ispatı olmuştur.

 

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 277 /282

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir