İmamın masum oluşu ve 12 İmam.....

Kur’an’ın tefsiri, hükümlerin açıklanması, halkın itikadı sorunlarını cevaplamak, halkın inancında ve dinde her türlü tahrifin vuku bulmasını önlemek gibi önemli vazifeleri yerine getirmek geniş ve hata kabul etmeyen bir bilgiye sahip olmaya bağlıdır

<İmamın masum oluşu ve 12 İmam.....

Kur'an'ın tefsiri, hükümlerin açıklanması, halkın itikadı sorunlarını cevaplamak, halkın inancında ve dinde her türlü tahrifin vuku bulmasını önlemek gibi önemli vazifeleri yerine getirmek geniş ve hata kabul etmeyen bir bilgiye sahip olmaya bağlıdır.

Oysa bu gibi şeyleri normal kişiler üstlenecek olurlarsa, hata ve yanılgıdan masum olmayacaklardır.

Elbette masumiyet peygamberlik demek değildir; bir insan peygamber olmadığı halde hata ve yanılgıdan mâsum olabilir. Bunun en açık örneği, daha önce peygamberlerin mâsum oluşu konusunda mâsumiyetinin delillerine değindiğimiz Hz. Meryem'dir. 

İmamın masum olmasının gerekliğine, mezkûr aklî tahlil dışında diğer bazı deliller de delâlet etmektedir. Onlardan bazıları şöyledir:

1- Allah Teâlâ'nın kesin iradesi Ehl-i Beyt'in her türlü çirkinlikten uzak olmasına taalluk etmiştir. Nitekim Kur'an şöyle buyuruyor:

"Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden çirkinliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı diliyor." 

Bu ayet Ehl-i Beyt'in mâsumiyetine şöyle delâlet etmektedir: Allah Teâlâ'nın özel iradesinin, Ehl-i Beyt'in her türlü çirkinlikten uzak olmasına taalluk etmesi, onların günah işlemekten mâsum olmasını gerektiriyor.

Çünkü ayette geçen "rics" teriminden maksat, her türlü fikrî, ruhî ve amelî çirkinliktir ve günah bunun en açık örneğidir.

Bu irade ümmetin hepsine değil, özel kişilere taalluk ettiğinden, doğal olarak herkese taalluk eden tathir iradesiyle farklıdır.

Müslümanların tümünü kapsayan tathir iradesi, teşrii=yasama iradesi, (Fakat sizi temizlemek istiyor"   abdest ayetinin alt kısmında geçer) olup kişilerin itaatsizlik etmesi sonucu gerçekleşmeyebilir de, oysa bu irade, günahtan temiz olma iradesinden ayrılmayacak olan tekvinî iradedir.

Şuna da değinmemiz gerekiyor ki, Allah Teâlâ'nın, Ehl-i Beyt'in mâsum olması doğrultusundaki tekvinî iradesi, onların kendilerinden iradelerinin olmamasına neden olmaz; nitekim peygamberlerin mâsum oluşu da böyledir. (Bu konu akaid kitaplarında detaylı bir şekilde geçmiştir).

2- "Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve soyum olan ıtretim..." buyrulan Sekaleyn Hadisi gereğince, Ehl-i Beyt İmamları Kur'an-ı Kerim'le aynı sırada yer almıştır.

Yani Kur'an-ı Kerim her türlü hata ve yanlışlıktan masun olduğu gibi, Ehl-i Beyt İmamları da her türlü fikrî ve amelî hatadan masundur.

Bu konu, Sekaleyn Hadisinin son bölümünden apaçık anlaşılmaktadır:

a- "Bu ikisine sımsıkı sarılırsanız asla sapmazsınız."

b- "Bu ikisi (Kevser) havuz(un)un başında Bana gelinceye kadar birbirinden asla ayrılmazlar."

Çünkü kendisine sarılmak hidayet kaynağı olan, insanı dalâletten alıkoyan ve hiçbir zaman da Kur'an'dan (mâsum) ayrılmayan bir şey, kesinlikle her türlü hata ve günahtan masun olacaktır.

3- Hz. Resulûllah (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ini, içine binenlerin tufan dalgalarından kurtulduğu ve binmeyenlerin ise boğulduğu Hz. Nûh'un gemisine benzetmiştir. Nitekim şöyle buyuruyor:

"Ümmetim arasında Ehl-i Beyt'imin misali Nuh'un gemisi gibidir; kim ona bindiyse kurtuldu ve kim de ondan ayrıldıysa boğuldu." 

Kısa bir şekilde açıkladığımız bu delillere dikkat ettiğimizde, Ehl-i Beyt'in masumiyetinin apaçık ve delillerle ispatlanmış bir konu olduğu anlaşılır; kaldı ki masumiyetin naklî delilleri, bizim burada zikrettiklerimizle sınırlı değildir.

On iki imam

İmamları iki yolla tanımamız mümkündür:

a- Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.), Allah'ın emriyle belli bir kişinin imam olduğunu açıklamasıyla.

b- Önceki imamın, sonraki imamın imametini açıklamasıyla.

Ehl-i Beyt'in on iki imamının imameti her iki yolla ispatlanmıştır. Hem Hz. Resulûllah (s.a.v.) rivayetlere göre, onların imametini açıklamıştır ve hem de her imam, kendisinden sonraki imamı tanıtmıştır.

Bu konuda, kısaca bir açıklamayla beraber bir hadise değiniyoruz: 

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.), sadece Ali'yi (a.s.) atamakla yetinmeyip, O'ndan sonra da on iki imamın geleceğini, din ve İslam'ın izzetinin onların vasıtasıyla gerçekleştirileceğini vurgulamıştır. Nitekim şöyle buyurmuştur:

"Ey İnsanlar, Ali ve O'nun soyundan olan temiz çocuklarım, sıkl-i asğar (daha küçük değerli emanet) ve Kur'an ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar, Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir." (Gadr-i Hum Hutbesi'nden)

Şunu da hatırlatmamız gerekir ki, on iki imamın varlığına delâlet eden rivayetler Ehl-i Sünnet'in de en muteber sahihlerinde geçmiştir. 

İslam'ın izzetinin varlıklarına bağlı sayıldığı bu on iki imam, kesinlikle on iki Ehl-i Beyt İmamı'ndan başkaları değildir. Çünkü ne Abbasi halifeleri dinin izzet kaynağıydılar, ne de Emevi halifeleri. Üstelik 12 sayısı da onlara uygulanamaz.

Ehl-i Beyt'in 12 İmamı şunlardır:

1- Mü'minlerin Emiri Ali b. Ebi Tâlib (a.s.) (d: Bi'set'ten on yıl önce, ö: Hicret'in 40. Yılı); Necefu'l-Eşref'te defnedilmiştir.

2- İmam Hasan b. Ali (a.s.); lakabı Mucteba'dır. (3-50 Hicrî Kamerî); Medine'de, Cennetu'l-Bâki Mezarlığı'nda defnedilmiştir.

3- İmam Hüseyin b. Ali Seyyidu'ş-Şuheda (a.s.) (1-4 Hicrî Ka-merî); Kerbela'da defnedilmiştir.

4- İmam Ali b. Hüseyin (a.s.); lakabı Zeynelâbidin'dir (38-94 Hicrî Kamerî); Medine'de, Cennetu'l-Bâki Mezarlığı'nda defnedilmiştir.

5- İmam Muhammed b. Ali (a.s.); lakabı Bâkır'dır (57-114 Hicrî Kamerî); Medine'de Cennetu'l-Baki Mezarlığı'nda defnedilmiştir.

6- İmam Câfer b. Muhammed (a.s.); (83-148 Hicrî Kamerî); Medine'de Cennetu'l-Baki Mezarlığı'nda defnedilmiştir.

7- İmam Musa b. Câfer (a.s.); lakabı Kâzım'dır, (128-183 Hicrî Kamerî); Kâzımeyn'de defnedilmiştir.

8- İmam Ali b. Musa (a.s.); lakabı Rıza'dır (148-203 Hicrî Kamerî); Horasan'da defnedilmiştir.

9- İmam Muhammed b. Ali (a.s.); Cevad lakabıyla meşhurdur, (195-220 Hicrî Kamerî); Kâzımeyn'de defnedilmiştir.

10- İmam Ali b. Muhammed (a.s.); Hâdi lakabıyla meşhurdur, (212-254 Hicrî Kamerî), Samarra'da defnedilmiştir.

11- Hasan b. Ali (a.s.); Askerî lakabıyla meşhurdur, (232-260 Hicrî Kamerî); Samarra'da defnedilmiştir.

12- Muhammed b. Hasan (a.f); Hüccet ve Mehdi lakaplarıyla meşhurdur. İmam Mehdi, Ehl-i Beyt'in on ikinci imamı olup şu anda hayatta ve gaibdir.

Bir gün Allah'ın emriyle zuhur edecek ve Kur'an-ı Kerim'in   ve mütevatir hadislerin sarih vaadi gereğince, dünyanın dört bir yanında İslam dinini hâkim kılacaktır.

(Bazı Ehl-i Beyt İmamları'nın doğum ve şehadet tarihinde görüş ihtilafı vardır; biz bunlardan birini seçtik. Yine bildiğiniz gibi bu imamların tümü şehadetle dünyadan göçmüştür; bu konuda tarih kitaplarında genişçe bilgi verilmiştir.)

Ehl-i Beyt İmamları'nın hayatı, tarih kitaplarında genişçe açıklanmıştır ve On İkinci İmam günümüzde hayatta olduğu için, Allah'ın izniyle imamet makamını üstlenmiştir; ilerideki ilkelerde O Hazret hakkında bazı noktalara değineceğiz.

Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ini sevmek, Kur'an-ı Kerim ve O Hazretin sünnetinin vurguladığı konulardandır; nitekim şöyle buyuruluyor:

"De ki: Ben buna (risaletime) karşılık sizden, yakınlarımı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum." 

Ayette geçen "kurbâ" kelimesinden maksat da, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) yakınlarıdır; çünkü ayette bu talepte bulunan O Hazretin kedisidir. (Dolayısıyla Hz. Peygamber'in yakınlarını sevmek kastedilmiştir, herkesin kendi yakınını değil.)

Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) yakınlarını sevmek başlı başına büyük bir kemâl olduğu gibi, insanın onlarla aynı renkte olmasına, faziletleri alıp çirkinliklerden uzaklaşmakta onlara uymasına da neden olur.

Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.v.) rivayet edilen mütevatir hadislerde, O Hazretin Ehl-i Beyt'ini (a.s.) sevmenin imanın belirtisi ve onlara düşmanlık etmenin ise küfür ve nifakın nişanesi olduğu; onları sevenin Allah ve Resulü'nü sevmiş sayılacağı, onlara düşmanlık edenin ise Allah ve Resulü'ne düşmanlık etmiş olacağı belirtilmiştir.

Esasen, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ini (a.s.) sevmek, kendisinden şek ve şüphe etmenin câiz olmadığı; "Nasibîler" diye bilinen ve bu nedenle İslam'ı inkâr edenlerden sayılan az bir grup dışında, tüm Müslümanların ittifak ettiği İslam dinini zaruri yatındandır. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)