İmameti inkar edenlere müthiş cevap.....

İmam Sadık (a.s), Hişam’a dönerek şöyle buyurdu: 'Seninle Amr b. Ubeyd arasında bir münazara olmuş, onu bizim için beyan et'

<İmameti inkar edenlere müthiş cevap.....


İmam Sadık (a.s)'ın öğrencilerinden bir grup İmam (a.s)'ın huzurunda idi. Hişam da onların içerisinde idi İmam (a.s) Hişam'a dönerek şöyle buyurdu: "Seninle Amr b. Ubeyd arasında bir münazara olmuş, onu bizim için beyan et."
 
Hişam: Fedan olayım! Ben sizin huzurunuzda konuşmaktan sıkılıyorum. Zira sizin yanınızda konuşurken dilim tutuluyor.
 
İmam: "Ben emrettiğimde siz itaat ediniz."
 
Hişam: Bana haber verdiler ki Amr b. Ubeyd, gündüzleri Basra camisinde öğrencileri ile oturuyor, imamet ve yöneticilik hakkında konuşuyor ve Şia inancının imamet meselesi hakkında sağlam bir delile dayanmadığını vurguluyor.
 
Bunu duyunca çok rahatsız oldum. İşte bundan dolayı Kufe'den hareket edip Cuma günü Basra'ya ulaştım ve Amr b. Ubeyd'in bulunduğu mescide gittim.
 
Amr mescitte oturup bir grup halk da çevresini sarmıştı ve çeşitli konular hakkında ondan sorular soruyorlardı. Ben de halkın arkasında oturdum. Biraz geçtikten sonra Amr'e hitaben şöyle dedim:
 
Ey alim! "Ben garip bir kimseyim, sizden soru sormak istiyorum, müsaade eder misiniz?"
 
Amr: "Evet istediğin soruyu sora bilirsin" dedi.
 
Dedim ki: "Acaba senin gözün var mı?"
 
Dedi ki: "Bu nasıl bir sorudur? Gözümün olduğunu görmüyor musun? Artık bunu sormaya ne gerek vardır?"
 
Dedim ki: "Benim sorularım böyledir."
 
Dedi ki: "Gerçi senin soruların faydasız ve saçma sorulardır ama gönlün ne istiyorsa sor."
 
Dedim ki: "Acaba gözünüz var mı?"
 
Dedi ki: "Evet!"
 
Dedim ki: "Gözünüzle ne yapıyorsunuz?"
 
Dedi ki: "Görülecek şeyleri onunla görüyorum, renkleri ve onların çeşitlerini bu vesileyle ayırt ediyorum."
 
Dedim ki: "Burnunuz var mı?"
 
Dedi ki: "Evet!"
 
Dedim ki: "Onunla ne yapıyorsun?"
 
Dedi ki: "Onunla koklanacak şeyleri kokluyorum, böylece iyi ve kötü şeyleri birbirinden ayırt ediyorum."
 
Dedim ki: "Dilin var mı?"
 
Dedi ki: "Evet!"
 
Dedim ki: "Onunla ne yapıyorsun?"
 
Dedi ki: "Onunla konuşuyorum ve yemeklerin tadını tadıyorum."
 
Dedim ki: "Kulağın var mı?"
 
Dedi ki: "Evet!"
 
Dedim ki: "Onunla ne yapıyorsun?"
 
Dedi ki: "Onunla sesleri işitiyorum, bu vesileyle onları birbirinden ayırt edebiliyorum."
 
Dedim ki: "Kalbin var mı?"
 
Dedi ki: "Evet!"
 
Dedim ki: "Onunla ne gibi yararlar elde ediyorsun?"
 
Dedi ki: "Eğer benim diğer organlarım hata ve yanlışlığa duçar ulursa, kalp o yanlışlık ve hataları giderir."
 
Dedim ki: "Acaba organların kalpten ihtiyaçsız değiller mi?"
 
Dedi ki: "Hayır, kesinlikle."
 
Dedim ki: "Eğer bedeninin diğer organları sağlam olursa, o zaman kalbe ne ihtiyaçları olur?"
 
Dedi ki: "Bedenin organları, duydukları, gördükleri, kokladıkları ve tattıkları şeylerde şek ve şüpheye kapılırlarsa, şek ve şüpheleri giderilip de yakine varmaları için hemen kalbe başvuruyorlar."
 
Dedim ki: "O halde Allah Teala, şek ve şüpheleri gidermek için (insanın vücudunda) bir kalp bırakmıştır."
 
Dedi ki: "Evet!"
 

 
Dedim ki: "Ey bilgin adam! Eğer Allah Teala, senin bu küçük bedeninin işlerini düzenlemek, doğruyu batıldan ayırt etmek, şek ve şüpheyi gidermek için onda kalp isminde bir yönetici karar kılıyorsa, o zaman nasıl olur da Peygamber (s.a.a)'den sonra bütün kullarını yöneticisiz bırakıverir?
 
Nasıl olur da çeşitli konularda kendisine müracaat etmeleri ve neticede sapıklığa duçar olmamaları için onlara bir kılavuz tayin etmez?!"
 
Hişam sözünün devamında şöyle diyor: "Bu esnada Amr susup kaldı, öyle ki hiçbir cevap veremedi. Biraz düşündükten sonra bana dönerek şöyle dedi: "Sen Hişam b. Hekem misin?"
 
Ben: "Hayır!" dedim.
 
Amr: "Acaba onunla oturup kalkmış mısın, onunla irtibatın olmuş mu?" dedi.
 
Ben yine: "Hayır!" dedim.
 
Amr: "O halde sen nerelisin?" dedi.
 
Ben cevaben: "Kufe halkındanım" dedim.
 
Amr: "Öyleyse sen, Hişam'ın kendisisin!" dedi.
 
Hişam diyor ki: "Amr, benim Şia olduğumu ve İmam Cafer Sadık (a.s)'ın öğrencilerinden olduğumu anlayınca yerinden kalkarak beni bağrına bastı ve beni kendi yerinde oturttu. Ben orada olduğum müddetçe asla konuşmadı."
 
Hişam'ın sözü buraya vardığında İmam (a.s) gülerek şöyle buyurdu: "Hişam! Bu şekilde tartışmayı kimden öğrendin?"
 
Hişam cevaben: "Ben sadece senden öğrendiğimi beyan ettim" dedi.
 
İmam (a.s) buyurdu ki: "Andolsun Allah'a ki, senin yaptığın bu münazara, İbrahim ve Musa'nın suhuflarında yazılmıştır."( Bihar c. 61, s. 248)