Ehl-i Beyt hakkında inen ayetler.....

Ehl-i Beyt hakkında inen ayetler, Kur’an-ı Kerim’in dörtte birini teşkil eder. Biz buraya bir kısmını almakla yetindik

<Ehl-i Beyt hakkında inen ayetler.....

Ehl-i Beyt hakkında inen ayetler, Kur'an-ı Kerim'in dörtte birini teşkil eder. Biz buraya bir kısmını almakla yetindik.

1- Ümmü Seleme'den şöyle nakledilir: "Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister" ayeti inince; Resulullah, birini Ali, Fâtımâ, Hasan ve Hüseyin'in peşine gönderdi ve "Bunlar, Benim Ehl-i Beytim'dir" buyurdu.

2- Hz. Aişe'den şöyle nakledilir:

"O (Ali), Resulüllah'ın yanında insanların en sevimlisiydi. Ben, Resulüllah'ın, O'nu, Fâtımâ'yı, Hasan ve Hüseyin'i elbisesinin altına aldığını ve sonra "Allah'ım, bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir" dediğini gördüm."

3- Tathir ayeti nâzil olduktan sonra İmam Ali'nin şöyle dediği rivayet ediliyor: "Bunun üzerine Resulüllah buyurdu ki, 'Ya Ali! Bu ayet Senin, iki torunum (Hasan ve Hüseyin) ve Senin evlatlarından olan imamlar hakkında nâzil olmuştur."

4- Müslim, Sahih'inde kendi senediyle Hz. Aişe'den şöyle naklediyor:

"Resulullah, üzerinde siyah kıldan dokunmuş bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali yanına geldi. O'nu abanın altına aldı, Hüseyin b. Ali yanına geldi, O'nu da abanın altına aldı.

Sonra Fâtımâ geldi; O'nu da abanın altına aldı. Daha sonra Ali geldi; Resulüllah, O'nu da abanın altına alarak, 'Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister' ayetini okudu." (Bu, Kesa hadisi olarak bilinir.)

Büyük müfessir Fahri Râzi, bu rivayeti kendi tefsirinde kaydettikten sonra şu bilgiyi veriyor:

"Bilinmesi gerekir ki, müfessirler ve muhaddisler arasında bu rivayetin sahih olduğunda ittifak vardır."

5- Tirmizi ise Sünen'inde Ümmü Seleme'den (r.anha) şöyle rivayet ediyor:

"Resulullah, abasını Hasan, Hüseyin, Ali ve Fâtımâ'nın üzerine örterek buyurdu ki, "Allah'ım, bunlar Benim Ehl-i Beyt'im ve yakınlarımdır. Onlardan her türlü kötülüğü gider ve onları tertemiz kıl!"

Bunun üzerine Ümmü Seleme diyor ki; "Ben de onlardan mıyım ya Resulallah?" diye sordum. Resulüllah, "Sen hayır üzeresin" buyurdu."

6- Vesile b. Eska anlatıyor:

"Ben, Ali'ye uğradım. Fakat O'nu bulamadım. Bunun üzerine Fatıma "Ali, Resulullah'ı çağırmaya gitti" dedi.

Sonra Resulullah ve Ali içeri girdiler. Ardından Resulullah Hasan ve Hüseyin'i çağırarak her birini bir dizi üzerine oturttu. Fâtımâ ve kocasını da odasından (çağırıp) kendine yaklaştırdı.

Sonra da onların üzerine bir elbise örterek "Allah (c.c.), ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler" ayetini okudu ve devamında "Bunlar, Benim Ehl-i Beyt'imdir Allah'ım! Ehl-i Beyt'im daha layıktır" buyurdu."

7- Tathir ayetini açıklayan Kesa hadisini, sahabe ve tabiûnun ileri gelenlerinden büyük bir grup rivayet etmiş; bu ayetin, Resulüllah'ın elbisesi altına aldığı beş kişi hakkında indiğini vurgulamışlardır…
Ehl-i Beyt kaynakları ise Tathir ayetini ve onu açıklayan Kesa hadisini İmam Hasan'dan, İmam Hüseyin'den, İmam Muhammed Bâkır'dan, İmam Câfer Sâdık'tan rivayet etmektedirler.

Ehl-i Sünnet kaynakları, Kesa hadisini kırkı aşkın rivayet kanallarıyla nakletmişlerdir.

Kesa hadisini kaydeden ve Tathir ayetinin Resulüllah'ın abasının altına aldığı beş kişi hakkında indiğini söyleyen kaynakların sayısı oldukça fazladır…

Tathir ayetinin Hz. Ali, Hz. Fâtımâ, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında nâzil olduğunu ifade eden eserlerin bazılarını sıraladık. Ancak bu kaynakların sayısı oldukça fazladır. Buna rağmen, bu ayette kastedilen kimselerin Hz. Peygamberin eşleri ve Haşimoğulları olduğunu ileri süren bazı görüşler de mevcuttur.

"De ki, Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık, yakınlarıma sevgiden başka sizden hiçbir ücret istemiyorum."

Bu ayet-i kerime Hz. Ali, Hz. Fâtımâ, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i ve onların pak soyunu sevmek hususunda nâzil olan "meveddet ayeti"dir.

Nitekim İmam Şafii, Ehl-i Beyt'i sevmenin farz olduğuna işaret ederek şu beyitleri söylemektedir:

"Ey süvari! Mina'da taşlamada dur,

Duran ve hareket edenlere duyur;

Seher vakti Mina'ya akınca hacılar

Fırat'ın akışı gibi bir akınla

Âl-i Muhammed'i sevmek Rafizilikse eğer…

Şahid olsun Rafiziliğime insanlar, cinler!"

İmam Şafii daha sonra Ehl-i Beyt hakkında inen Meveddet ayetine işaret ederek şöyle diyor:

"Ey Resulüllah'ın Ehl-i Beyt'i! Sizin sevginiz farzdır Allah'ın indirdiği Kur'an'da da…"

"Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa, de ki, "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra dua edelim de, Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun."

Bu "Mübahele ayeti"dir.

Bu ayet, Resulullah (s.a.v.) ile kendilerinin hak üzere olduklarını ve kendi dinlerinin geçerliğini iddia eden Necran Hristiyanlarının elçileri arasında geçen tartışma üzere inmiştir.

Bu ayetin inişiyle Resulüllah (s.a.v.) onları mübaheleye (karşılıklı lanetleşmeye) davet etmiş ve sonuçta onların iddiasını gırtlaklarına tıkamış; onları delillerle susturmuş ve apaçık burhanla onlara gâlip gelmiştir.

Onlar da acılı azaba ve ebedi lanete yakin kesp ettikten sonra, Resulüllah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'iyle mübahele etmekten sakınarak bunun karşısında sulh yapmayı ve cizye ödemeyi seçmişlerdir.

Bu olay, teferruat ve ayrıntılarını anlatmaya gerek kalmayacak kadar meşhurdur. Tarih, hadis ve tefsir kitaplarında bu olay çok detaylı bir şekilde beyan edilmiştir.

Burada önemli olan, Allah Teala'nın bu ayette o yüce makama seçtiği kişilerin kimlerin olduğu ve bu ilahî seçimin medlûllarının beyanıdır.

Tefsir, hadis ve tarih kitapları, Resulüllah'ın (s.a.v.), Yüce Allah'ın emriyle bu ayetin örneklerine seçtiği kişiler, Ali, Fâtımâ, Hasan ve Hüseyin'dir. Bunlardan başkası bu ayetin kapsamına girmez.

Sa'd b. Ebi Vakkas der ki: "De ki; geliniz, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi mübahele etmek üzere ortaya getirelim" ayeti nâzil olunca Resulüllah (s.a.v.) Ali'yi, Fâtımâ'yı, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve buyurdu ki: "Allah'ım! Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir."

Câbir b. Abdillah'tan şöyle nakledilir: Ayette geçen "kendimiz ve kendiniz"den maksat, Resulüllah (s.a.v.) ve Ali'dir (r.a.); "oğullarımız"dan maksat, Hasan ve Hüseyin'dir; "kadınlarımız"dan maksat ise Hz. Fâtımâ'dır.

Bu görüşün bir benzeri de Şa'bî'den nakledilmiştir; hatta sahabe ve tabiinden 24 kişiden, muhaddis ve müfessirlerden 52 kişiden fazlası bu görüşü rivayet etmiştir.

Keşşaf'ın sahibi büyük müfessir Zemahşeri, bu ayette "oğullar" ve "kadınlar"ın, "kendimiz" sözcüğünden önce zikredilmesinin hikmetine değinerek diyor ki: Bu iki sözcüğün "kendimiz" sözcüğünden önce zikredilişi, onların yüce mevkilerini, Allah ve Resulü'ne yakınlıklarını ve "kendi"nden önce olduğunu bildirmek içindir.

Kesâ ehlinin faziletine bundan daha güçlü bir delil olamaz. Yine bu ayet-i kerime, Resulüllah'ın (s.a.v.) peygamberliğinin doğruluğuna delalet etmektedir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)