‘Biz Kur’an’ı hakem kabul ettik’

Hz. Ali, Haricilere, Hakem olayı konusunda buyurdu ki: "Biz insanları değil, Kur'an'ı hakem kabul ettik. Bu Kur'an, sadece iki kapak arasına yazılmış, dil ile konuşmayan bir kitaptır. Ona bir tercüman gerek. Onu ancak insanlar açıklar"

<‘Biz Kur’an’ı hakem kabul ettik’

İmam Ali (a.s.) bir hutbesinde buyurdu ki:

"Zırhsızları geriye, zırhlıları öne alın, dişinizi sıkın; çünkü bu, kılıcı insanın başından uzaklaştırır. Mızraklar karşısında zikzaklar çizin; böylesi düşman mızraklarından kurtuluş için daha tesirlidir. Gözlerinizi kısın; bu size cesaret ve kalbinize huzur verir. Seslerinizi kısın, (temkinli olun); bu gevşekliği giderir. Bayrağınızı diktiğiniz yerde sabit tutup, başıboş bırakmayın; onu ancak içinizdeki yiğitlere verin. Onlar, savunması gerekeni savunan, uğradıkları meşakkatlere direnen, sabreden, bayrağın etrafında dönüp duran, bayrağın önüne arkasına, sağına soluna geçip bayrağı koruyanlardır. Ne geri kalarak bayrağı düşmana teslim ederler ne de öne geçip yalnız bırakırlar. Savaşta düşmanla karşılaşınca herkes rakibine yetsin, kardeşini de himaye etsin. Rakibini arkadaşına bırakmasın. Bu takdirde o iki rakip karşısında yalnız kalır; kendi rakibi ve kardeşinin rakibi.

Allah'a yemin olsun, dünya kılıcından kaçsanız da, ahiret kılıcından emanda olamazsınız. Siz Arabın büyükleri, ileri gelenleri, hamiyetlilerisiniz; savaştan kaçmak, Allah'ın gazabına uğramaya, zillete düşmeye sebep olur ve ebedi bir utançtır. Kaçan kimse, ömrünü uzatmaz, kendisiyle ölüm günü arasına bir engel koyamaz. Suya koşan susuz kimse gibi, Allah'a doğru giden kimse kimdir? Cennet, mızrakların gölgeleri altındadır. Bugün haberler açıklanır, (iman iddialarının doğru olup olmadığı belli olur).

Allah'a and olsun, düşmanların kendi diyarlarını özlediği kadar, ben de onlara kavuşmayı özlüyor, şevk duyuyorum. Grup grup askerler birbiri ardınca saldırmadıkça, yanlarında atlar ve develer bulunan askerler onlarla savaşmadıkça, peş peşe gelen büyük ordular beldelerini ele geçirip, atları bütün topraklarını, ekin ve tarlalarını çiğnemedikçe inatlarından vazgeçmezler."

Hz. Ali, Haricilerin, Hakem olayı ile ilgili konuşmasını duyduktan sonra şöyle buyurdu:

"Biz insanları değil, Kur'an'ı hakem kabul ettik. Bu Kur'an, sadece iki kapak arasına yazılmış, dil ile konuşmayan bir kitaptır. Ona bir tercüman gerek. Onu ancak insanlar açıklar. Bu topluluk bizden Kur'an'ı hakem tayın etmemizi istediğinde noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın kitabından yüz çevirenler olmadık. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: 'Bir şey hakkında çekiştiğinizde o işi Allah'a ve Resulüne döndürün.' (Nisa: 59). Allah'a döndürmek, O'nun kitabıyla hükmetmemiz; Resûlullah'a döndürmek ise, O'nun sünnetine uymamızdır. Allah'ın Kitabıyla, doğrulukla hükmedilecekse, biz buna diğer insanlardan daha layığız. Resûlullah'ın sünnetiyle hükmedilecekse, biz buna insanların en ehlinden daha ehiliz.

Ama 'Niçin Hakem meselesinde aranızda mühlet verdin?' derseniz; cahil olan bunu öğrensin, âlim de sebat etsin diye yaptım. Olur ki Allah, bu arada ümmetin arasını düzeltir de böylece ümmetin boğazı sıkılmaz, hakkı tanıma hususunda acele etmez ve ilk saptırıcı düşüncelere uymaz.

Allah katında insanların en efdali kazancını azaltsa, onu kedere, meşakkatlere sürüklese bile hakla amel etmeyi, kendine fayda veren bâtıldan daha çok seven kimsedir.

Böyle şaşkınca nereye götürülüyorsunuz, nereden getirildiniz? Yoldan çıkan, Kitaptan uzaklaşan, doğru yoldan ve adaletten sapan, zulme sarılan, hakkı görmeyen, ona uymakta şaşkınlaşan kavme karşı savaşa hazırlanın. Ama siz ne güvenilecek kişilersiniz, ne de dayanılacak yoldaşlarsınız! Ne kadar da savaş ateşini alevlendiren kötü kişilersiniz. Yazıklar olsun size, sizden ne kadar da kötülük gördüm! Sizi bir gün yüksek sesle çağırdım ve bir gün de kulağınıza fısıldadım ama ne yüksek sesle çağırdığımda sadık azadeler, ne de kulağınıza fısıldadığımda güvenebileceğim kardeşler oldunuz."

(Nehcü'l-Belağa'dan...)