‘Azığım takva, bineğim ayaklarımdır’.....

Daha çocuk yaşta Allah’ın evini ziyarete giden İmam Zeynelabidin’e (a.s.) cevaben, “Azık ve bineğin nerede?” diye sorulduğunda buyurdu ki: “Azığım takva, bineğim ise ayaklarımdır; işte bu azık ve binekle Mevla’mın yanına gidiyorum”

<‘Azığım takva, bineğim ayaklarımdır’.....

İbrahim b. Edhem şöyle diyor:

Kafileyle birlikte çölde hareket ediyordum. Bir ihtiyaçtan dolayı kafileden uzaklaştım. Aniden bir çocuğun tek başına hareket ettiğini gördüm. Kendi kendime dedim ki: "Subhanallah! Susuz ve otsuz bu çölde bu çocuk ne yapıyor?"

Onun yanına varıp selam verdim. Selamımın cevabını verdi. Ona, "Nereye gidiyorsun?" diye sordum.

Çocuk cevaben, "Allah'ın evinin ziyaretine" dedi.

Dedim ki: "Azizim, sen küçüksün, Allah'ın evinin ziyareti henüz sana farz kılınmamıştır."

Çocuk, "Benden daha küçük olan çocukların öldüğünü görmemiş misin?" dedi.

Dedim ki: "Azık ve bineğin nerde?"

Çocuk: "Azığım takva, bineğim ise ayaklarımdır; işte bu azık ve binekle mevlamın yanına gidiyorum" dedi.

Dedim ki: "Seninle birlikte hiçbir yiyeceğin olduğunu görmüyorum!"

Çocuk, "Ey yaşlı adam! Acaba bir kimse seni evine davet ettiğinde, senin onun evine yemek götürmen doğru olur mu?" dedi.

Ben de cevabında, "Hayır" dedim.

Çocuk, "Beni evine davet eden, benim ekmeğimi ve suyumu verecektir" dedi.

Dedim ki: "Acele et de kafileye yetişesin."

Çocuk, "Bana gayret etmek, O'na (Allah'a) ise beni (hedefime) ulaştırmak gerekir. Allah-u Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu duymamış mısın?: Bizim uğrumuzda cihad (gayret) edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla birliktedir."

Onunla konuştuğum sırada güzel simalı ve beyaz elbiseli bir genç gelerek o çocuğa selam verdi ve o onunla görüştü. Ben o gence dönerek, "Sana bu güzelliği ve hoş ahlakı veren Allah için söyle, bu çocuk kimdir?" dedim.

Cevabımda şöyle dedi: "Bunu tanımıyor musun? O Ali b. Hüseyin b. Ali (Zeynu'l-Abidin)'dir."

Onu bırakıp Ali b. Hüseyin'e yönelerek, "Babalarının hakkı hürmetine söyle, bu genç kimdir?" diye sordum.

Buyurdu ki: "Tanımıyor musun? Bu, kardeşim Hızır'dır. Her gün gelip bize selam veriyor." Sonra O Hazrete dönerek şöyle dedim: "Sana değerli babalarının hakkı için yemin veriyorum ki söyle; bu kupkuru çölü, yol azığı olmadan nasıl kat ediyorsun?"

Buyurdu ki: "Azığım vardır; bu azık ise dört şeydir."

"Onlar nedir?" dediğimde şöyle buyurdu: "O dört şey şunlardır: 1- Ben dünyayı bütün güzellikleriyle birlikte Allah'ın mülkü biliyorum. 2- Bütün yaratıkları Allah'ın kulları ve ailesi olarak görüyorum. 3- Sebep ve rızkları Allah'ın elinde görüyorum. 4- Allah'ın kaza ve kaderini, O'nun her yerinde geçerli ve cari biliyorum."

Dedim ki: "Ne de güzel azık! Siz bu azıkla ahiret çöllerini kat edersiniz, sizin için dünya çöllerini kat etmek neymiş!" (Bihar, c.46, s.38).