ADALET I.....

    Resulûllah’ın (s.a.v.), tarihî Vedâ Hutbesi’nde vurguladığı önem­li unsurlardan biri de adalettir. Adalet, esasen eşitliğin de temelidir. Şu mübarek sözler adaletin esaslarını vurgular:

<ADALET I.....

“Ey insanlar! Her câni, kendi suçundan kendisi sorumludur. Hiçbir câninin işlediği suçun cezasını evladı çekmez. Hiçbir evla­dın suçundan da babası mesul edilemez.”

“Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”

“Haksızlık yapmayın. Haksızlığa boyun eğmeyin. Ahalinin hak­larını gasbetmeyin. Sakın Benden sonra, kâfirlerin yaptığı gibi bir­birinizle boğuşmayın.”

Adaletin tahakkukunda esas; zâlim de, mazlum da olmamaktır. Adaletin tahakkuku için ölçünün hak ve âdil olması gerekir. Huku­kun eşit olarak tatbiki, adalet için kâfi değildir. Mühim olan; ölçü­nün hak, hukukun âdil olmasıdır.

Adaletin tahakkuk etmesi için öncelikle iki şey gerçekleşmelidir: 1. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunun tespit edilmesi,

2. Yanlışın tespit edilmesi ve cezasının ne az, ne de çok olacak şekilde ölçülü ve dengeli takdir edilmesi.

İnsanoğlu noksan ve âciz olduğundan ve de kendini idrakten mahrum bulunduğundan, doğru-yanlış tesbitinde ve işlenen suçun cezasının takdirinde zaaf ve yanılmalara düşmektedir. Ölçüde ya­nılmamak, suç-ceza dengesinde isabet edebilmek ancak insanı ve iyilik-kötülük mefhumunu kâmil anlamda bilmekle mümkündür.

Kâmil anlamda bilen Allah’tır. O halde adalet, ancak Allah’ın ölçüsünü kullanmakla gerçekleşebilir. Adalette mühim olan ‘hak’ kavramıdır. Güçlü olan değil, haklı olandır.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de hak ve bâtılı ayırmış, hak mef­humunu tarif etmiş, hangi suçun ne şekil, ne miktar cezayı gerek­tirdiğini beyan etmiştir. Adaletin tahakkuku, Allah’ın Kitabı’na uy­makla gerçekleşir. Vedâ Hutbesi’nde vurgulanan da budur:

“Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum. Siz, ona sarıl­dıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet de, Allah’ın Kitabı Kur’an’dır.”

Adaletin tahakkuku için suç ile cezanın dengeli olması, her hak sahibine hakkının verilmesi şarttır. Meselâ; haksız yere adam öl­dürmek büyük bir suçtur ve haksız yere bir cana kıyan câniye kı­sas cezası uygulamak adalettir. Kısas, can emniyetinin teminatıdır. Tersi ise haksız yere bir cana kıymaktır. Zâlim de, mazlum da ol­mamak adaletin gereğidir.

Vedâ Hutbesi’yle vurgulanan İslam’ın adalet sistemi, hakkani­yete uygun ve geniş kapsamlıdır. İnsanlar arası her türlü hak ve hu­kuka tecavüz men edilmiştir. İnsanın nefsine zulmedemeyeceği ve intiharın başkasının canına kıymaktan daha büyük bir suç olduğu vakıadır. Zira, hak ve hukuk ölçüleri, insanın kendinden değil, Al­lah tarafından tespit ve tayin olunur. İnsana canı ve bedeni Allah’ın bir emanetidir. O halde insan, nefsine de zulmedemez.

Ayrıca, Vedâ Hutbesi’nde, suçun hususiliği prensibi de vurgu­lanmıştır. Nitekim, yukarıda geçtiği gibi, suçu kim işlemişse ceza ona aittir.

İslamiyet’te adaletin eriştiği zirveye bugüne kadar hiçbir nizam erişememiştir. İslam adaletinde mühim olan; nazariye değil, mü­şahhas uygulamalardır. Cenab-ı Hak, adalet hakkında şöyle buyur­muştur: “Şüphesiz ki Allah, adaleti emreder.” (Nahl, 90  )

“Şüphesiz ki Allah, size, emanetleri ehil ve erbabına vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder.” (Nisa 58)

“Söz söylediğiniz vakit (leh ve aleyhinde söyleyeceğiniz kimse) hısım dahi olsa adaleti gözetin.” (En’âm, 153  )

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmetenli'l-alemin cilt 2  Kitabı sayfa : 521 /528

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

Devam edecek