İsimlerin manaları ve türeyişleri -1-

Abbas b. Hilâl şöyle rivayet etmiştir: “İmam Rıza’ya (a.s.), ‘Allah göklerin ve yerin nurudur...’ ayetinin anlamını sordum

<İsimlerin manaları ve türeyişleri -1-

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Buyurdu ki: 'Göklerdeki varlıklara yol gösterir, yerdeki varlıklara yer gösterir.'

el-Berkî kanalıyla gelen rivayette ise İmam'ın şöyle buyurduğu belirtiliyor: Gökteki varlıklara yol gösterdi, yerdeki varlıklara yol gösterdi."

Feth b. Yezid el-Curcanî şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l-Hasan'ın (a.s.) şöyle dediğini duydum: 'Allah latiftir, her şeyden haberdardır, işitendir, birdir, tektir, hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmamıştır ve doğrulmamıştır.

Hiç kimse O'na denk değildir. Eğer Müşebbihe ekolüne mensup olanların iddia ettikleri gibi olsaydı yaratanla yaratılan, meydana getirenle meydana getirilen birbirinden ayırt edilmezdi. Ama O, yaratıp meydana getirendir.

Cisim verip şekillendirdiği ve ortaya çıkarıp yarattığı şeyle arasına fark koymuştur. Bu yüzden hiçbir şey O'na benzemez ve O, hiçbir şeye benzemez.'

Dedim ki: 'Tamam! Sana kurban olayım; fakat sen, 'O tektir, hiçbir şeye muhtaç değildir' dedin, ardından, 'O'na hiçbir şey benzemez' dedin. Allah birdir, insan da birdir. 'Birlik' benzeşmiş olmuyor mu?'

Dedi ki: 'Ey Feth! Muhal bir şeyden söz ettin. Allah, seni doğru yol üzere sabit kılsın. Benzeşme ancak anlamda söz konusu olabilir. İsimlerse birdirler. Bunlar isimlendirilene delâlet ederler.

Şöyle ki: Bir insanla ilgili olarak onun bir olduğu söylendiği zaman cüssesinin bir tane olduğu, iki tane olmadığı haber verilmiş oluyor. Yoksa insanın kendisi bir değildir.

Çünkü organları farklı, renkleri farklıdır ve bir değildirler. Bunlar bölünebilen parçalardır. Hepsi eşit değildir. Kanı etinden ayrıdır ve eti kanından ayrıdır. Sinirleri damarlarından ayrıdır. Kılları derisinden ayrıdır. Siyahı beyazının aynısı değildir. Aynı durum bütün varlıklar için geçerlidir.

Dolayısıyla, insan isim temelinde birdir, anlam bazında değil. Ulu Allah ise birdir ve O'ndan başka da 'bir' yoktur. Allah'ta farklılık, ayrılık, ziyadelik ve noksanlık bulunmaz. İnsan ise yaratılmıştır, yapılmıştır, değişik parçaların, farklı cevherlerin bileşiminden ibarettir. Ancak, bütün bunların toplamı esasında bir sayılır.'

Dedim ki: 'Sana kurban olayım. Beni büyük bir sıkıntıdan kurtardın, rahatlattın. Allah, sana huzur bahşetsin. Bir de diyorsun ki: 'Allah latiftir, her şeyden haberdardır.' Allah'ın birliğinin anlamını açıkladığın gibi, bunun anlamını da açıkla. Çünkü Allah'ın latif oluşunun kulların latif oluşundan belirgin bir şekilde farklı olduğunu biliyorum; ancak, bunu bana ayrıntılı açıklamanı istiyorum.'

İmam buyurdu ki: 'Ey Feth! Allah latiftir dememizin nedeni, O'nun latif şeyleri yaratması ve latif olan şeyleri bilmesidir. Allah, seni başarılı kılsın ve ayaklarını doğru yol üzere sabit kılsın; yoksa Allah'ın olağanüstü yaratmasının sanatsal izlerini latif olan, olmayan bitkilerin, latif varlıkların, küçük canlıların, sineklerin ve sivrisineklerin ve neredeyse gözle görülemeyecek kadar küçük olan başka varlıkların şahsında gözlemlemedin mi? Bunların bir kısmı o kadar küçüktürler ki erkek mi, dişi mi, yeni doğmuş mu, önceden doğmuş mu oldukları dahi bilinmez.

Bunların latif küçüklüklerini, bununla beraber ölümden kaçmalarını, kendi yararlarına olan şeyleri toplayışlarını, denizlerin girdaplarında, ağaçların kabuklarında, ovalarda, vadilerde yaşayışlarını, birbirlerinin dillerini anlamalarını, yavrularıyla anlaşmalarını, onlara yiyecek taşıyışlarını; kızıl ve sarı renklerin, beyaz ve kırmızının bir arada oluşlarını, küçücük bedenlerini neredeyse gözlerimizle göremeyişimizi, ellerimizle dokunamayışımızı gözlemlediğimiz zaman bu latif varlıkların yaratıcısının latif olduğunu anlarız.

O, zikrettiğimiz bu varlıkları lutfuyla yorulmadan ve herhangi bir alet kullanmadan yaratmıştır. Yine biliyoruz ki, bir şeyi yapan herkes, onu bir şeyden yapar; fakat büyük ve küçük bütün şeylerin yaratıcısı olan Allah yaratır ama bir başka şeyden değil." 

Ali b. Muhammed, mürsel olarak Ebul-Hasan er-Rıza'dan (a.s.) şöyle rivayet etmiştir:

"Bil ki -Allah sana hayrı öğretsin- Allah Tebareke ve Teala kadîmdir, kadîmlik O'nun sıfatıdır. Akıllı bir kimse, bunun O'ndan önce bir şeyin olmadığına, daimilikte O'nunla beraber bir şeyin bulunmadığına delâlet ettiğini bilir.

Akıl sahiplerinin genelinin itirafıyla bu sıfatın mucizesi bizim için açıklığa kavuşmuştur ki, Allah'tan önce bir şey yoktur, kalıcılığında O'nunla beraber bir şey yoktur. Dolayısıyla, Allah'tan önce ve O'nunla beraber kalıcılık niteliğine sahip bir şeyin olduğunu savunanların görüşleri geçersizdir.

Eğer Allah ile beraber kalıcılık niteliğine sahip bir başka şey olsaydı, Allah'ın, o şeyin yaratıcısı olması câiz olmazdı; çünkü, o şey her zaman O'nunla beraber olurdu. Allah, her zaman Kendisiyle beraber olan bir şeyin yaratıcısı nasıl olabilir ki? Eğer Allah'tan önce bir şey olsaydı ilk var olan, o şey olurdu, Allah değil. İlk olanın diğerinin yaratıcısı olması daha uygundur.

Sonra, Allah Tebareke ve Teala, kendisini bir takım isimlerle nitelendirmiştir. Varlıkları yaratınca, onları kulları haline getirince ve onları sınavlardan geçirince bu isimlerle Kendisini çağırmalarını istedi.

Kendini; Semi (işiten), Basîr (gören), Kadir, Kâim, Nâtık (söyleyen), Zâhir, Bâtın, Latîf, Habîr (haberdar), Kavî (güçlü), Aziz (üstün), Hakîm (hikmet sahibi), Âlim ve benzeri isimlerle isimlendirdi.

Kötü niyetli yalanlayıcılar bu isimleri inceleyince ayrıca bizim de, (hiçbir şey Allah'a benzemez ve yarattıklarından hiçbir şey O'nun durumunda olmaz), dediğimizi duyunca dediler ki: 'Söyleyin bakalım, Allah'a hiçbir şeyin benzemediğini hiçbir şeyin O'nun gibi olmadığını iddia ettiğinize göre, nasıl oluyor da güzel isimleri almada O'na ortak oluyorsunuz ve bu isimlerin tümünü kendiniz için de kullanıyorsunuz?

Çünkü bu isimleri almanız, sizin de bu güzel isimlerin tümünü üzerinizde toplamanız halinde, bu durumların tümünde veya bir kısmında O'nun gibi O'nun benzeri olduğunuzun ifadesidir.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)