Ebu’l-Hasan er-Rıza’nın (a.s.) hayatı -1-

Ebu’l-Hasan er-Rıza (a.s.), yüz kırk sekiz senesinde doğdu. İki yüz üç senesinin Safer ayında vefat etti. Öldüğünde elli beş yaşındaydı

<Ebu’l-Hasan er-Rıza’nın (a.s.) hayatı -1-

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Ebu'l-Hasan er-Rıza (a.s.), yüz kırk sekiz senesinde doğdu. İki yüz üç senesinin Safer ayında vefat etti. Öldüğünde elli beş yaşındaydı. Ölüm tarihi hakkında ihtilaf vardır.
Tûs şehrinde, Senabad adı verilen köyde vefat etti ve oraya defnedildi. Memun Merv'e Basra ve Fars yolundan hareket ederken onu da Medine'den götürmüştür.

Memun, hareket edip Bağdat'a giderken onu da beraberinde götürdü. İmam, bu köyde vefat etti. Annesi, Ümmü Veled'dir. Ümmül-Benin de denirdi."

Hişam b. Ahmer şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l-Hasanu'l-Evvel (Mûsa b. Câfer aleyhisselâm) bana dedi ki: 'Mağrib'den Medine'ye gelen birini gördün mü?'

'Hayır' dedim.

'Evet, geldi' dedi ve 'Onu bana getir.'

O, atına bindi, ben de atıma bindim. Beraber bir adamın yanına gittik. Medineli bir adamı gördük, yanında bir köle vardı.

Adama dedim ki: 'Kölelerini bize göster.' Adam, yedi tane cariye gösterdi.

Ebu'l-Hasan (Mûsa b. Câfer aleyhisselâm) onların her biri için, 'Bu, bana lazım değildir' diyordu. Sonra dedi ki: 'Diğer kölelerini bize göster.'

Adam, 'Hasta bir cariyeden başka kimse yok' dedi.

Ona dedi ki: 'Onu bize göstersen ne olacak ki?'

Adam, yüzünü çevirdi, İmam da arkasını dönüp geldi. Sonra, ertesi sabah beni gönderdi ve dedi ki: 'Ona şöyle de: Onun için ne kadar istiyorsun? Eğer, şunu şunu istiyorum dese, aldım gitti, de.'

Ertesi sabah adama gittim, dedi ki: 'Şu kadardan aşağı inmem.'

Dedim ki: 'Onu alıyorum.'

'O senindir' dedi. 'Ancak, dün seninle gelen adam kimdi?'

'Hâşimoğulları'ndandı' dedim.

'Hangi Hâşimoğulları?' dedi.

'Bundan başkasını bilmiyorum' dedim.

Adam dedi ki: 'Şu cariyenin hikâyesini sana anlatayım. Bu cariyeyi, Mağrib'in uzak bir bölgesinden satın aldım. Ehl-i Kitap'tan bir kadın karşıma çıktı ve dedi ki: 'Bu kadının senin yanında ne işi var?'

'Onu kendim için satın aldım' dedim.

Dedi ki: 'O, senin gibi birinin yanında olamaz. O, yeryüzünün en hayırlı insanının yanında olmalıdır. Onun yanında da çok kalmadan bir oğul doğuracak ve bu oğul gibisi yeryüzünün doğusunda ve batısında görülmemiş olacaktır.'

Onu getirdim, İmam'a teslim ettim. Çok geçmeden, İmam Rıza'yı (a.s.) dünyaya getirdi." 

Safvan b. Yahya şöyle rivayet etmiştir: "Ebu İbrahim (Mûsa b. Câfer aleyhisselâm) vefat edip Ebu'l- Hasan'ın (a.s.) imamlığından söz edince, onun adına endişelenmeye başladık.

Ona denildi ki: 'Sen, büyük bir şeyden söz ettin ve biz şu tağutların sana bir zarar vermesinden korkuyoruz.'

Dedi ki: Elinden geleni yapsın. Bana hiçbir zarar dokunduramaz."

Hasan b. Mansur, kardeşinden şöyle rivayet etmiştir:

"Bir gece, İmam Rıza'nın (a.s.) yanına gittim. Evinin avlusunda bulunuyordu. Elini kaldırdı. Evde on lamba varmış gibi aydınlandı. Bir adam içeri girmek için izin istedi. Elini indirdi, sonra adama izin verdi." 

Ahmed b. Abdullah, el-Gifarî'den şöyle rivayet etmiştir:

"Nebi'nin (s.a.v.) azatlı kölesi Ebu Rafi'nin soyundan gelen Tays adlı bir adamın benden alacağı vardı. Bir gün, alacağını istedi ve ısrar etti. Etraftakiler de ona yardım ettiler.

Bunu görünce, Resûlullah'ın mescidinde sabah namazını kıldım. Sonra, o gün el-Ureyd denilen yerde bulunan İmam Rıza'nın (a.s.) yanına gittim.

Kapısına yaklaştığımda, bir eşeğe bindiğini ve üzerinde de bir gömlek ve hırka olduğunu gördüm. Onu gördüğümde utandım, yanıma geldi, durdu, bana baktı ve selâm verdi. Ramazan ayıydı, dedim ki: 'Allah, beni sana feda etsin, senin mevlân (azadlı, azad edilmiş köle) Tays'ın benden alacağı var. Allah'a yemin ederim ki, beni rezil etti.'

Kendi içimde ona, benden vazgeçmesini emredeceğini sanıyordum ve ne kadar alacağının bulunduğunu da söylemedim. Herhangi bir şeyden söz etmedim.

İmam, bana kendisi dönünceye kadar oturmamı emretti.

Akşam namazına kadar orada bekledim. Oruçluydum. İçim sıkıldı, dönmek istedim, birden onun gelmekte olduğunu gördüm. Etrafında bir takım adamlar vardı. Ondan bir şeyler istiyorlardı, o da sadaka veriyordu.

Yanımdan geçti gitti, evine girdi. Sonra dışarı çıktı, beni çağırdı. Kalktım onunla birlikte eve girdim. Oturdu, ben de oturdum. Ona Medine Emiri İbn Müseyyib'den bahsettim. Onunla ilgili olarak çok konuşurdum.

Sözlerimi tamamlayınca bana, 'Henüz iftar açmadığını sanıyorum' dedi. 'Hayır' dedim. Bana yemek istedi, yemek önüme kondu, hizmetçiye benimle yemesini söyledi. Ben ve hizmetçi yemeği yedik, doyduktan sonra bana dedi ki: 'Yastığı kaldır, altındakini al.' Yastığı kaldırdığımda altında dinarlar olduğunu gördüm. Dinarları aldım ve yenimin içine koydum. Kölelerinden dört tanesine evime gidinceye kadar bana eşlik etmelerini emretti.

Dedim ki: 'Sana feda olayım, Taif b. Müseyyib şimdi şehri dolaşıyordur. Kölelerin benim yanımda iken, onunla karşılaşmak istemem.'

Dedi ki: 'Doğru söyledin. Allah, seni doğruya iletsin.'

Kölelerine benim onları geri gönderdiğim zaman, geri dönmelerini emretti. Eve yaklaşıp kendimi güvencede hissedince köleleri geri gönderdim. Evime girdim, bir çıra getirilmesini istedim.

Dinarlara baktım, kırk sekiz dinar olduğunu gördüm. Adamın benden alacağı, yirmi sekiz dinardı. İçinde bir dinar vardı ve bunun parlaklığı gözlerimi alıyordu. Aldım, çıraya yaklaştırdım, üzerinde şöyle yazıyordu: 'Adamın senden alacağı, yirmi sekiz dinardır, gerisi senindir.'

Hayır, vallahi, adamın benden alacağının ne kadar olduğunu ona söylememiştim. Velisini aziz kılan âlemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)