VAHYİN TEBLİĞİ VE HZ. ALİ…..

         Vahyi, âşikâre tebliğ etmeğe nereden başlayacağı Allah Resulü’ne vahiyle bildirilmişti: “Sen, önce en yakın akraba ve hı­sımlarını ahiret azabı ile korkut.”

<VAHYİN TEBLİĞİ VE HZ. ALİ…..

Yakın akrabayı inzar etmek, hakikaten güçtü. Zira; Allah Re­sulü, onların Kendisini nasıl itham edeceklerini biliyordu. Birkaç gün evden çıkmayarak, bu işi nasıl yapacağını düşündü ve sonra akrabalarını, evinde bir ziyafete davet etti. Yemekten sonra, sohbet esnasında Resulûllah, uygun bir ortam yakalayınca onları Allah’a ibadete davet etmeye başladı. Ebu Leheb, hemen ortaya atılarak sözünü kesti ve cemaati dağıttı. Bunun üzerine Allah Resulü, ikinci bir ziyafet hazırlayarak amcalarını davet etti. Davasını tebliğ ettik­ten sonra Ebu Tâlib, kalkarak yardımcı olacaklarını söyledi. Di­ğerleri de boyun büktü. Ebu Leheb ise karşı çıktı. Bunun üzerine, toplantıyı terk ettiler.

Bundan sonra Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün Mekke halkını da­vet etti. Bir gün Safâ tepesine çıkarak; “Size, şu dağın ardında bir ordu olduğunu söylesem; Bana inanır mısınız?” diye sordu. Mek­keliler; “İnanırız, Senin yalan söylediğini görmedik” deyince, Al­lah Resulü; “Şimdi, size, önünüzdeki azabı haber veriyorum. Eğer Allah’a inanmazsanız, büyük bir azaba uğrayacaksınız” dedi. Ebu Leheb, yine ayağa kalkıp, Allah Resulü’nün sözünü yarıda kesti ve cemaati dağıttı.

Kendisine, hak davetinde engel olanın, ilk karşı çıkanın amcası olması ne acı şeydi! En şiddetli mukavemeti, en çok eza ve cefayı ondan ve karısı Ümmü Cemil’den gördü. Ebu Leheb her çeşit pisli­ği Peygamberin kapısına koyuyor, evini taşlıyor; hanımı da O’nun geçtiği yollara diken koyuyordu. Bu ve benzeri kötü tutumları hak­kında Tebbet Sûresi nâzil olmuş, onun ve hanımının çarptırılacağı büyük azap bildirilmiştir.

Bu olay yani Yevmu’d-Dar Olayı Ehl-i Beyt kaynaklarında ay­rıntılı olarak şöyle anlatılır:

                                             VAHYİN TEBLİĞİ VE HZ. ALİ

Resulûllah, üç yıl boyunca genel bir davette bulunmadı. Sadece kabul edebileceğine inandığı kişileri İslam’a davet etmekteydi. Üç yıl sonra, Peygamber’e en yakın akrabalarından başlayarak, insan­ları Allah’ın dinine davet etmesi emri geldi.

“Ve en yakın akrabalarını (Allah’ın azabına karşı) korkut. İna­nanlardan Sana uyanlara karşı sevgi kanadını indir, mütevazı ol. Sana isyan ederlerse, de ki: Şüphe yok ki Ben sizin için yaptıkları­nızdan uzağım.” (52 Şuarâ, 214-216)

Bunun üzerine Resulûllah bu konuda kendisine yardımcı olması için Hz. Ali’yi çağırdı. Ben-i Hâşim büyüklerinden kırk beş kişiyi öğle yemeğine davet etmesini ve onlara sütle birlikte etli yemek verilmesini istedi. Bir miktar buğday ve bir koyun budundan ye­mek yapıldı. Halbuki, toplantıya katılanların her biri bir oturuşta bir kuzu yemeleriyle meşhurdular. Misafirler belirlenen vakitte gel­diler. Aralarında amcaları Ebu Tâlib, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb de vardı. Hep beraber yemek yediler. Hz. Ali bu konuda şöyle diyor:

“Herkes yemeğini yedi. Hiç kimse bir şey istemez oldu. Ama ye­mekte ellerini daldırdıkları yerden başka bir boşluk görmüyordum. Ali’nin nefsini elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, onların tümünün yediği yemeği bir kişi bile yiyebilirdi. Sonra Resulûllah, “Topluluğa içecek su ver” dedi. Onlara süt dolu maşrapayı getir­dim. Hepsi ondan içti. Hepsi de iyice kandı. Allah’a yemin ederim ki, onlardan bir tanesi tümünün içtiği sütü içebilirdi.”

Peygamberimiz onlarla konuşmak istediğinde Ebu Leheb atıldı: “Arkadaşınız sizi büyüledi.”

Bunun üzerine topluluk dağıldı. Ve Resulûllah onlarla konuşma fırsatı bulamadı. Bunun üzerine Peygamber ertesi gün yine böyle bir davet verilmesi kararı aldı. Hz. Ali, Peygamberin emriyle tekrar yemek ve süt hazırlayıp, Hâşimoğulları’nın ileri gelenlerini yeme­ğe ve Peygamberi dinlemeye davet etti. Belirlenen vakitte herkes geldi. Yemekten sonra Resulûllah onlara hitaben şöyle dedi:

“Ey Abdülmuttaliboğulları! Kendisinden başka tapacak ilah bu­lunmayan Allah’a and olsun ki, Ben size ve tüm insanlara Allah’ın Elçisi olarak gönderildim. Haberiniz olsun ki, nasıl uyuyorsanız öyle de öleceksiniz ve nasıl uyanıp kalkıyorsanız öylece de kalkıp dirileceksiniz. İyiler iyi amellerinin karşılığını, kötüler ise kötü­lüklerinin cezasını göreceklerdir. Ve ebedî cennet iyiler için, ebedî cehennem ise kötüler için hazırlanmıştır. Hiç kimse, ehline Benim sizin için getirdiğimden daha iyi bir şey getirmemiştir. Ben size dünya ve ahiret hayrını getirdim. Allah’ım Bana emir verdi ki, sizi Allah’ın birliğine ve Benim risaletime davet edeyim. İçinizden kim Bana bu yolda yardım edip, kardeşim, vasîm ve Benden sonra ha­lifem olmak ister?”

Peygamber bunları söyledikten sonra oradakilerden hangisinin kendisine müspet bir cevap vereceğini görmek için bir süre durak­ladı. Ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştı. Herkes başını eğmiş, düşünceye dalmıştı. O sırada henüz 15 yaşını geçmemiş olan Ali sessizliği bozdu ve Peygambere şöyle dedi: “Ey Allah’ın Peygam­beri, ben Sana bu yolda yardım edeceğim.” Sonra elini Peygambe­re uzattı. Ancak, Resulûllah ona oturmasını emretti ve oradakilere sorusunu tekrarladı. Ali tekrar ayağa kalkarak bu yolda O’na yar­dım edeceğini izhar etti. Peygamber tekrar ondan oturmasını istedi. Ve orada bulunanlara hitaben üçüncü kez aynı soruyu sormasına rağmen Ali’den başka hiç kimse ayağa kalkmadı. Bunun üzerine Resulûllah Ali’nin elini sıkıp şöyle buyurdu: “Bu (Ali) Benim kar­deşim, vasîm ve halifemdir. Onu dinleyin ve itaat edin.”

Orada bulunanlar gülerek ayağa kalktılar. Bir yandan da Ebu Tâlib’e şöyle diyorlardı: “Oğlunu dinlemeni, ona itaat etmeni em­retti, duydun mu?” (el-Kâmil Fi’t-Tarih, c. 2, s. 62; Şeyh Müfîd, el-İrşâd, s. 42; Mecmâu’l-Beyan, c. 7, s. 206; Tarih-i Dimaşk, İbn-i Asâkîr, c. 1, s. 86; Tarih-i Taberî, c. 2, s. 63, az bir farkla olayı nakleder; Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s. 261)

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 153 /157

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir