Tebük Seferi, Peygamberimizin hazır bulunduğu son ve en uzun sefer olması ve hâsıl olan müsbet neticeler bakımından büyük önem taşımaktadır.
25-07-2022Tebük Seferi bir müdafaa harbi olarak İslam harp mantığındaki önemli yerini almıştır. Seferin sebebi, Bizans İmparatoru’nun, Hıristiyan Gassani Arapları vasıtası ile Arabistan’ı işgal edip İslam’ın yayılmasını durdurma fikri idi. Hatta bunun için büyük bir ordu hazırladığı haberi Medine’ye ulaşmış; Heraklius, Gassani Araplara 40 bin kişilik bir kuvvet bile vermişti. Arabistan’ın kuzey sınırları tehlikede idi. Burada, tehlikeyi önceden tespit edecek istihbaratın ve zamanında tedbir almanın ne kadar hayatî önemi olduğunu anlıyoruz.
İstihbarat konusunda başta Resul-i Ekrem olmak üzere, bütün Müslümanların titiz hareket ettikleri ve buna önem verdiklerini görüyoruz. Resul-i Ekrem, muhaliflerin hemen hemen tümünün menfi planlarını, kurduğu sağlam istihbaratı sayesinde su yüzüne çıkarmıştır. Hatta ehl-i küfrü bazı toplantılarında suçüstü yakalatmıştır. Günümüzde istihbaratın önemi daha da artmıştır. “Muhaberesiz muharebe olmaz” sözü bu gerçeğin ifadesidir. Günümüzde istihbarat örgütleri, dünyayı bir ağ gibi örmüştür. Ve bu örgütler genellikle Müslümanları kontrol altına alabilmek için seferber edilmektedir. İşte mü’min buna göre tedbirini almalı, ‘istihbarata karşı koyma’ denilen görevini yerine getirmelidir; daha mükemmel istihbarat ağı kurarak şer güçlerin hile ve desiselerini geçersiz kılmak mecburiyetindedir. Kaldı ki, haberleri sağlam kaynaktan alabilmek, fâsıkların haberine itibar etmemek için de bu şarttır.
Veda Haccı’ndan önce yapılmış olan Tebük Seferi, savaşsız ve kansız sona ermesine rağmen, askerî ve siyasî bakımdan büyük önem taşımaktadır. Burada Hakk’a hizmette askerî ve ekonomik güç yanında, siyasî gücün de ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Sefere çıkmadan hemen umumî seferberlik ilan edildi, askerî hazırlıklar açıktan yapılmaya başlandı. Daha evvelki harpler büyük bir gizlilik içerisinde planlanırken Tebük Seferi’nin açıktan planlanması, bu seferin caydırıcılığı esas aldığını göstermektedir.
Seferberlik mantığı ile birlikte gönüllerin toplanması, harbe istemeyerek, zorlanarak değil, fakat samimi bir niyet ve gönül rızası ile gitmenin esas olduğunu gösterir. Nitekim, bu yolla kısa zamanda 30 bin kişilik büyük bir askerî güç toplanmıştır. Bu güçle açıktan Bizans’a meydan okunacaktı.
Tebük Seferi, mal ile cihadın önemini de ortaya koymuştur. Malla cihad çağrısına uymak için Hz. Ebubekir malının tamamını, Hz. Ömer malının yarısını, Hz. Osman da 300 deve ve bin altın vererek Allah yolunda fedakârlıkta Müslümanların öncüleri olmuşlardır. Bu fedakârlıkta adeta Müslümanlar birbirleriyle yarışıyorlardı. Kadınlar bile, mücevherlerini ortaya koyarak iştirak ediyorlardı.
Tebük Seferi’nin cereyan ettiği ortamda birtakım nâmüsait şartların bulunması, yapılan fedakârlıkların büyüklüğünü vurgular. Bu sırada insanların ciddi denemelerle karşı karşıya olduklarını görüyoruz.
- Her zaman olduğu gibi, münafıkların bozgunculuğu baş gösterdi. Çünkü, münafıklar, olaylar ve zorluklar karşısında derhal ayaklanırlar. Zira, onlar inanmadıkları için kendilerini tehlikeye atmaz, bununla da kalmayarak itiraz eder, bozgunculuk yapar, fesat çıkarırlar. Sefere katılmak isteyen Müslümanlara, Kur’an-ı Kerim bunları şöyle bildirmektedir: “Resulûllah’ın rızası hilâfına olarak (Resulûllah’tan sonra) evlerinde oturarak (Tebük’ten) geri kalanlar sevindiler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmek istemediler. (Mücahidlere), ‘Sakın sıcakta gazaya çıkmayınız!’ dediler. (Onlara) de ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır, keşke bilseler (geri kalmazlardı).” (Tevbe, 81)
Münafıklar, mü’minleri seferden caydırmak gayretiyle de kalmayarak Yahudilerle işbirliği yapıyorlardı. Nitekim, Süreylim adında bir Yahudinin evinde toplanarak halkın sefere katılmalarına mâni olacak tedbirler alıyorlardı. Bu çalışma, Resulûllah (s.a.v.) tarafından tespit edildi. Hz. Talha’nın başkanlığında bir grup Müslüman giderek Süreylim’in evini yaktılar ve şer çalışmayı başarısız kıldılar.
Ordu hareket ettiğinde, Uhud Savaşı’nda olduğu gibi münafıklar bir müddet ordu ile birlikte gelip, “Seniyyetü’l-Veda” denilen yerden geri döndüler.
- Öte yandan, gerçek mazeretleri olmadığı halde bazı bedeviler, yalan söyleyerek bahane uydurmuşlardı. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Bedevilerden özür bahane edenler, izin almak için geldiler. Allah’a ve Resulü’ne yalan söyleyenler (evlerinde) oturdular. Bunlardan küfredenlere muhakkak şiddetli azap isabet edecek.” (Tevbe, 91)
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 383/388
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir
Devam edecek