Resulullah ve Ehl-i Beyt’ini sevmenin ümmete ne yararı var? -1

Hz. Resul-i Ekrem’i (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt’ini sevmek, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’in vurguladığı İslam’ın temel ilkelerinden biridir

<Resulullah ve Ehl-i Beyt’ini sevmenin ümmete ne yararı var? -1

Hz. Resul-i Ekrem'i (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ini sevmek, Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'in vurguladığı İslam'ın temel ilkelerinden biridir. Kur'an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor:

"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret(iniz), hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, Elçisinden ve O'nun yolunda cihat etmekten daha sevimliyse, o hâlde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin. Allah, yoldan çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez." 

Başka bir ayette ise şöyle buyuruluyor:

"O'na inanan, destekleyerek O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte felâha erenler onlardır." 

Allah Teâlâ bu ayette saadete erenler için dört özellik sıralamaktadır:

1- Peygambere iman etmek: "O'na inanan..."

2- Ona saygı göstermek: "O'na saygı gösteren..."

3- Ona yardım etmek: "O'na yardım eden..."

4- İnen nûra (Kur'an'a) uymak: "O'nunla beraber indirilen nura uyanlar..."

Peygamber'e yardım etmenin üçüncü özellikte geçtiğini göz önünde bulundurursak, kesinlikle ikinci özellikte geçen "azzeru- hu" kelimesinden maksat Hz. Resulûllah'a (s.a.v.) saygı göstermek ve O'nun karşısında ta'zimde bulunmaktadır ve kesinlikle Hz. Resul-i Ekrem'e (s.a.v.) saygı göstermek, sadece O'nun hayatı dönemine has değildir. Nitekim ayette geçen O'na imanın da böyle bir sınırı yoktur.

Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ini sevmek konusunda, Kur'an-ı Kerim onu risaletin mükâfatı (elbette gerçek mükâfat değil, bir mükâfat şeklinde) olarak anıp şöyle buyuruyor:

"De ki: Buna (risaletime) karşılık sizden yakınlarımı sevmekten başka bir mükâfat istemiyorum." 

Hz. Resul-i Ekrem'e (s.a.v.) saygı ve sevgi sadece Kur'an-ı Kerim'de değil, hadislerde de önemle vurgulanmıştır. Örnek olarak bunlardan ikisi şöyledir:

1- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse Beni, kendisinden ve bütün insanlardan çok sevmedikçe (gerçek) iman etmiş sayılmaz." 

2- Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Kim şu üç şeye sahip olursa, gerçek imanı tatmış olur: Gözünde Allah ve Resulü'nden daha sevimli bir şey olmazsa, gözünde ateşte yanmak, dinden çıkmaktan daha sevimli olursa, Allah için sever ve Allah için düşman olursa." 

Resulullah'ın Ehl-i Beyt'ini sevmek de, hadislerde önemle vurgulanan konulardandır. Onlardan bazıları şöyledir:

1- Hz. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Her kimin gözünde Ben, kendisinden daha sevimli olmazsam, Ehl-i Beyt'im, Ehl-i Beytinden daha sevimli olmazsa ve ailem de ailesinden daha sevimli olmazsa -gerçekten- iman etmiş olmaz." 

"Kim onları severse Allah'ı sevmiş olur ve kim de onlara düşmanlık ederse Allah'a düşmanlık yapmış olur." 

İmam Câfer Ehl-i Beyt'i sevmek konusunda şöyle diyor:

"Biz Ehli Beyt öyle bir topluluğuz ki, Allah, insanlara bize itaat etmelerini farz kılmıştır. Bize ganimetten pay verilir. Biz, ilimde rasihun (derinleşen) kimseleriz. Bizler kıskanılan kimseleriz ki, bizim hakkımızda şöyle buyurulmuştur: "Yoksa Allah lütfundan onlara verdi diye insanlar onları kıskanıyorlar mı?"  

Buraya kadar bu ilkenin -Hz. Resulullah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ini sevmenin- delillerini gördük; şimdi şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız:

1- Resulullah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ini sevmenin ümmete ne yararı var?

2- Resulûllah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ini sevmenin yolu nedir?

İlk soru hakkında hatırlatmak gerekir ki, fazilet ve kemâl sahibi bir kişiyi sevmek, bizzat kemâle doğru çıkmak için bir merdivendir.

İnsan birini cân-ı gönülden ve samimi olarak severse, kendisini ona benzetmeye, onun sevdiği şeyleri yapmaya ve onu rahatsız eden şeylerden kaçınmaya çalışır.

İnsanın böyle bir ruha sahip olması değişim kaynağı olup, sürekli itaat yolunu izlemesine ve günahtan sakınmasında neden olur.

Dilde sevgisini belirtip amelde sevgililerine karşı gelenler gerçek sevgiye sahip değillerdir.

Nitekim İmam Câfer Sâdık'a (a.s.) isnat edilen iki beyitte bu noktaya işaret edilmiştir:

"Seviyorum diyorsun, oysa isyan ediyorsun Allah'a,

Hayret vericidir bu iş, and olsun öz canıma

Sevgin gerçekse eğer, itaat edersin O'na

Çünkü seven bir er, itaat eder cananına." 

Hz. Resulullah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ine sevgi beslemenin bazı semereleri anlaşıldıktan sonra, şimdi sevgiyi nasıl ortaya koymak gerekir, ona bakalım:

Kesinlikle maksat, amele hiçbir yansıması olmayan kalbî bir sevgi değildir; aksine maksat, insanın söz ve davranışlarında uygun bir yansıması olan sevgidir.

Şüphesiz Resulullah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ini sevmenin yansımalarından biri, yukarıda değindiğimiz gibi amelde onları izlemektedir.

Ancak asıl bahis konusu bu derûnî hâletin diğer yansımalarındadır ve o da özetle şudur:

Halkın gözünde sevgi belirtisi ve kişilere değer verilme vesilesi sayılan her türlü söz ve davranış, bu kuralın içine girer; ancak saygının haram vesilelerle değil, meşru şeylerle olması şarttır.

Dolayısıyla, Hz. Resulullah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ini her zaman -özellikle doğum veya vefat yıldönümlerinde- anmak, onlara sevgi göstermenin, makam ve mevkilerini yüceltmenin yollarından biridir.

İşte bu nedenle Hz. Resulullah'ı (s.a.v.) doğum gününde anmak Müslümanlar arasında sürekli bir sünnet (gelenek) hâlindedir.

Esasen, insanın değer verdiklerini kaybetmesi nedeniyle yas meclisleri düzenlenmesi, Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) temelini Uhud Savaşı'nda attığı bir iştir; Ensâr kadınlarının Uhud şehitleri için ağladıklarını öğrenince, değerli amcası Hamza'yı hatırlayarak şöyle buyurdu: "Ama Hamza'ya ağlayan kimse yok." 

Müslümanlar Hz. Resulullah'ın (s.a.v.), amcası Hamza için yas merasimi düzenlenmesini istediğini hissedince, kadınlarına, bir meclis düzenleyerek Resulullah'ın (s.a.v.) amcasına matem tutmalarını söylediler.

Bunun üzerine -şehitler efendisi Hamza için- matem merasimi düzenlediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu duyarlılıklarından dolayı onlara teşekkür ederek haklarında dua edip, "Allah Ensâra merhamet etsin" buyurdu. Daha sonra Ensârın ileri gelenlerine, kadınlarına evlerine dönmelerini söylemelerini buyurdu."  (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)