RESULÛLLAH’IN HAYATINI NİÇİN İNCELİYORUZ? II…..

Dünden devam eden

    Diğer yandan; Resulûllah’ın (s.a.v.) tavrına karşılık küfür temsil­cilerinin tepki, tavır ve psikolojilerini tespit ederek mü’min, inanç­sız veya bâtıl inançlara sahip kimselerin karakter ve psikolojilerini kavrar, bir ölçü ve fikir sahibi olur. Adeta bir mânâda, kendinde olmayanı da görmüş, tanımış olur.

<RESULÛLLAH’IN HAYATINI NİÇİN İNCELİYORUZ? II…..

   Her türlü çirkinliğin yaşandığı cahiliye çağını, Saadet Asrı’na dönüştüren Resulûllah (s.a.v.) ve kadrosu göz ardı edildiğinde, in­san; hayır adına, iyilik, güzellik, adalet ve fazilet adına ne varsa hepsini bir anda yok farzetmek gerektiği gerçeği ile karşı karşı­ya kalır. Bu sebeple; kâmil davalar, hele de “İslam” gibi bütün in­sanlığa takdim edilmiş Allah’ın davası, ancak kâmil bir önder ve kadroyla yürüyebilir, gelişebilir ve hedefe varabilir.

    Zaten; bâtıl bile olsa hiçbir dava, lidersiz ve kadrosuz yürümez, gelişemez ve sonuçlanamaz. Bu cümleden olarak; İslam’ı yaşama ve yaymada kadrolaşma gerçeği, insanımıza bir Asr-ı Saadet örneği ile takdim edilmektedir. Lideri Peygamber vârisi, kadrosu Ashab-ı Kiram vâ­risi olan bir davanın yeşerdiği çağ, Saadet Asrı’nın faziletlerine vâ­ris olmaya namzettir. İnsanımızın bu noktadaki arayışı, özlemi ve müsbet gelişmeler bu çağı muştulamaktadır. Allah mutlak adalet ve sonsuz ihsan sahibidir.

     Hz. Peygamber’in hayatını öğrenmek ve insanlarla olan iliş­kileri ve diyaloglarına dikkat kesilmek sûretiyle, O’nun tebliğde­ki metodlarını kavrama imkânı da doğar. Onun, İslam’ı tebliğdeki metod ve duyarlılıkları, bizim için örneklerin en güzelidir.

Diğer yandan; küfrün, İslam’ı yaşama ve tebliğ etmeyi engelle­mek için takip ettiği metodları kavramak sûretiyle, içinde bulun­duğumuz zamana bir bakış açısı getirmek zaruridir. Zira, Hakk’a karşı bâtılın mücadele usulleri pek farklılık arz etmez. Asr-ı Saa­det’i anlamak, bu açıdan bir değerlendirme ve tedbir alma fırsatını doğurur.

     Bütün mesele; kişinin inancına, dinine, fazilet ve güzelliklerine sahip çıkmasındaki keyfiyette düğümlenmektedir. Işık geldiğinde, karanlığın kaybolması kaçınılmazdır. Zifiri karanlıklar bile, küçük bir ışık huzmesi karşısında boyun eğmek ve aydınlığa yerini ver­mek mecburiyetinde kalır. İşte Asr-ı Saadet, Hira (Nûr) Dağı’ndan inen bir Hak Elçisi’nin insanlığa sunduğu ve zaman geçtikçe abide­leşen ebedî nurun menşeidir.

    Asr-ı Saadet, sırlar hazinesi, hikmetler yurdudur. Saadet Asrı’nın mimarı Kutlu Nebi’nin hayatını bilmek ve örnek hayatı yaşatmak; barış, mutluluk, huzur ve saadetin aran­dığı her asırda, insanlığın yegâne gayesi olmalıdır.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 27 /30

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir