Hz. Peygamber’in hayatının incelenmesindeki gaye, sadece İslam tarihinin belli bir devresine ışık tutmak değildir. Bilakis, Saadet Asrı’nın nuruyla, yaşanan zamanı ve gelecek çağları aydınlatmaktır.
16-07-2021
İnsanımızın gönül ve düşünen dünyasına, İslam’ı, yaşanan bir hakikat olarak sunmak; hayatın her safhasında bulduğumuz, gördüğümüz örnek insan Allah Resulü’nü canlı bir hikmet yumağı ve ölçüler menbaı hâlinde takdim etmek elbette bir zarurettir. Zira, İslam, birçok dönemde, yaşanan bir gerçek olmaktan çıkarılmaya çalışılmış; sadece üzerinde konuşulan, tartışılan, araştırmalara konu olan değerler hazinesi olmaya terk edilmiş, insanlığımızla olan bağı koparılmak istenmiştir.
İnsan ile İslam’ın arasının açılması için çok ciddi planlar yapılmış ve yapılmaktadır. Neticede; ‘inandım’ dediği hâlde, inançlarından haberdar olmayan; Rabbini sevdiğini iddia ettiği hâlde O’na yönelmeyen; dini dava edindiğini ilan ettiği hâlde canıyla, malıyla, hizmet ve gayretiyle ona sahip çıkmayan, ihmal, tembellik ve güvensizlik belasından kurtulamayan bir nesil gündeme getirilmek istenmektedir.
Halbuki, İslam’a, mü’min sahip çıkar. Namazı, mü’min kılar. Kâbe’ye, Müslüman yüz sürer. Zikre, ibadete, taate, hayra, kardeşliğe ancak, ‘inandım’ diyen insan koşar. Hak adına çile ve meşakkatlere ancak Müslüman göğüs gerer. Dün böyleydi, bugün ve yarın da böyle olması kaçınılmazdır. Zira, inanmayandan dine sahip çıkması, namaz kılması, oruç tutması, zikretmesi, Hak rızası için çeşitli fedakârlıklara katlanması istenmez. İşte Asr-ı Saadet, bu sahiplenmede bize, ‘inandım’ diyen herkese ayna olmakta, müşahhas örnekler sunmaktadır. Nitekim, Kur’an-ı Kerim, “Sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler ve çok zikredenler için, Allah Resulü’nde en güzel örnek vardır” (1Ahzab, 21) ölçüsünü getirir. Bu örnek, bazen kat’i bir emirdir, bazen tavsiyedir, bazen hikmet ve uyarıcı bir ibrettir.
Her Müslüman; Allah’ın Kitabı’nı, Allah’ın dinini anlama, kavrama ve yaşama noktasında Resulûllah’ın siyretine, rehberlik ve örnekliğine muhtaçtır. Çünkü, pek çok ayet, Peygamberin hayatındaki olaylarla açıklığa kavuşmakta, sahası ve içeriği belirlenebilmektedir. Allah’ın murad ettiği din, kâmil bir hayat olarak ancak Allah’ın sevdiğinde, Allah’ın Elçisi’nde gündeme gelebilir. Nitekim, Hz. Peygamber (s.a.v.), Kur’an’ın canlı bir örneğidir. O’nunla aynı yastığa baş koyan Hz. Aişe (r.a.) validemize, Allah Elçisi’nin ahlakından, hayat çizgisinden sorulduğunda; “Onun ahlakı Kur’an’dı” der. Bu sebeple; Kur’an’ı anlamak ve Allah’ın muradına ermek, Resulûllah’ı kâmil mânâda anlamak ve örnek almaktan geçer. Allah Resulü’nü en iyi anlayanlar ise, ona vâris olanlardır. O’nun davasını yüklenen kâmil insanlar, Hak dostlarıdır.
Resulûllah’ın hayatındaki peygamberlik şahsiyeti O’nu ideal bir örnek hâline getirmektedir. Her insan da, yaratılış gereği ideal bir örneğe muhtaçtır. Cenab-ı Hakk’ın, dinini ve kitaplarını, müşahhas örnekler olan peygamberleri vasıtasıyla insanlığa takdim etmesi ve ilk insan olan Hz. Adem’in (a.s.) aynı zamanda ilk peygamber, ilk örnek olması, insanın bu fıtrî yapısına dikkat çekmesi bakımından mânidardır. Hz. Peygamber ise, peygamberlerin sonuncusu, daima ideal bir örnek, zirve şahsiyettir. Ne kadar aranırsa aransın, Hz. Muhammed’den (s.a.v.) daha ideal, daha güzel bir örnek bulmak mümkün değildir. İnsan O’nu tanıdığı, O’na yaklaştığı, O’nun vârislerine dost olduğu, O’nun davasına sahip çıkanlarla beraber olduğu nispette kemâle doğru adım adım ilerler. İşte Asr-ı Saadet, bu dostluk ve kardeşliğin yaşanmasında mü’mine işaret taşı olmakta, ipuçları vermektedir.
Allah Resulü’nün hayatı incelendiğinde, O’nun yaşadığı psikolojik hâlleri, olaylar karşısında takındığı tavırları yakalamak mümkün olur. Bu ise aynı davanın temsilcileri ve sahiplerinin aynı istikametteki zorluklar ve olaylar karşısındaki tavır, dikkat ve tedbirleri konusunda uyarıcı ve yol gösterici olması bakımından ehemmiyet arz eder.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 27 /30
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir
Devam edecek