Mekke, Hicret’in 8. yılında Ramazan ayı içinde (630 M. Ocak ayı) fethedildi. Fethin sebebi ise Kureyş müşriklerinin, Hudeybiye Antlaşması’nı bozarak, Peygamberimizin müttefiki olan Huzaalıları öldürtmeleriydi. Öldürülenler, 20 veya 23 kişiydi. Resulûllah, himayesine aldığı bu insanların sinsice katledilmesine çok üzüldü. Kureyş müşriklerine bir mektup gönderdi.
24-04-2022Mektupta, ya Huzaalıların kan bedellerini ödemelerini, ya da Huzaalıların öldürülmesine aracı olan Ben-i Bekirler’le ilişkilerini kesmelerini; yoksa kendileriyle savaşacağını bildirdi. Mektubu, ashabdan Demre aracılığıyla gönderdi. Ancak, Kureyşliler elçiyi reddettiler. Daha sonra, bu davranışlarından da pişman oldular ve sahip olduğu nüfuzu göz önüne alarak Ebu Süfyan’ı Medine’ye gönderdiler. Maksatları, Hudeybiye Antlaşması’nın süresini uzatmaktı.
Peygamberimiz, Ebu Süfyan’ın ne maksatla gelmekte olduğunu ashabına haber verdi ve, “Fakat istediğini elde edemeden dönüp gidecektir” (Vakıdî-Megazî, c.2, s. 791) buyurdu. Gerçekten de Ebu Süfyan, Medine’de çalmadık kapı, başvurmadık kimse bırakmadı. Peygamber Efendimiz’i görmekten utanan Ebu Süfyan, önce kızı Ümmü Habibe’ye gitti. Ümmü Habibe Peygamber Efendimizin zevcesiydi. Ebu Süfyan, kızından şefaat isteyecekti. Fakat, Ümmü Habibe, kendisini soğuk karşıladığı gibi, Peygamber Efendimiz’in oturduğu yere oturmasın diye minderi toplayıp kaldırdı.
Ebu Süfyan, kızından şefaat alamadı. Hz. Ebubekir’e, Hz. Ömer’e, Hz. Ali’ye başvurdu. Hatta o zaman henüz küçük birer çocuk olan Hasan ve Hüseyin’in bile kendisi için aracı olmalarını Hz. Fatıma’dan istedi. Ancak, istekleri hep reddedildi. Bütün ashab hep aynı şeyi söylüyor, “Resulûllah’a karşı kimse himayeye alınamaz” diyorlardı. Hatta ashabdan en yakın dostu olan Sa’d b. Ubade bile Ebu Süfyan’ı geri çevirdi. (Vakıdî-Megazî, c. 2, s. 794 )
Böylece Ebu Süfyan, elleri boş olarak Mekke’ye geri döndü ve olan bitenleri kavmine anlattı. Bu arada Peygamberimiz yol hazırlığına girişti. Bu hazırlığı her ne kadar gizli tutmak istediyse de, ashabdan Hatib b. Ebi Beltea, Kureyşliler’e bir mektup yazarak, Hz. Peygamberin bu kararını bildirmek istedi. Mektubu bir kadına verdi. Kadın bu mektubu saçlarının arasına gizleyerek yola çıktı. Ancak, vahiyle durumu haber alan Resulûllah, Hz. Ali, Zübeyr b. Avvam ve Mikdat b. Esved’i bu kadını durdurup mektubu almaları için gönderdi. “Mektubu vermek istemezse boynunu vurunuz” buyurdu. Nihayet kadına yetiştiler. Kadın kendisinde mektup olmadığına dair yemin edince geri dönecek oldular. Ancak, Hz. Ali, “Allah’a yemin ederim ki, ne Resulûllah yalanlanır, ne de biz yalanlanırız” diyerek kılıcını sıyırdı. Bunun üzerine kadın mektubu çıkarıp verdi. (İbn-i İshak, İbn-i Hişâm, Sîre, c. 4, s. 41)
Mektubu alan Peygamberimiz, hemen Hatib b. Ebi Beltea’yı huzuruna çağırarak, sorguya çekti. Hatib, dininden asla dönmemiş ol duğunu, ancak fakir ve nüfuzsuz bir kimse olduğundan Mekke’de bulunan ailesine bir zarar gelmesinden korktuğu için böyle bir iş yaptığını itiraf etti. Resulûllah, Hatib’i, Bedir’de bulunduğu ve Cenab-ı Hak, bu savaşta bulunanların tümünü yarlığadığını bildirdiği için affetti.
Nihayet, Peygamberimiz 10 bin kişilik ordusunun başında ikindi vakti, oruçlu olarak Medine’den yola çıktı. Ancak, sıcaktan bunalınca Küdeyd mevkiinde orucunu açtı.
Resulûllah ordusuyla Merruzzahran’a gelince orada konakladı. 10 bin ateş yakılmasını Müslümanlara emretti. Hz. Ömer, gece nöbetçilerine komutan tayin edildi.
Bu arada Ebu Süfyan, yanında Kureyş’ten birkaç kişiyle beraber, haber toplamak üzere konak yerinin yakınlarına kadar geldi. Yakılan ateşleri görünce dehşete düştüler. Peygamberimiz ise casusların yakalanması için atları göndermişti. Ebu Süfyan ele geçirilince, Müslümanlar onu öldürmek için üşüştüler. Hz. Abbas, onu kurtararak himayesine aldı.
Resulûllah, “Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan! Allah’tan başka ilah olmadığını kabul etme vaktin gelmedi mi?” buyurdu.
Ebu Süfyan ise, “Vallahi sanırım ki Allah’tan başka ilah olmasa gerek, fakat Senin Resulûllah oluşuna gelince, içimde bir şüphe var” dedi. Nihayet şehadet getirip Müslüman oldu. (İbn-i İshak, İbn-i Hişâm, Sîre, c. 4, s. 45-46)
Peygamberimiz, Hz. Abbas’a, Ebu Süfyan’ı alarak İslam ordusunun ihtişamını seyrettirmesini emretti. Kendisi de orduyu savaş düzenine soktu. İslam ordusu harekete geçti. Ebu Süfyan’ın önünden gelip geçmeye başladılar. Bu ihtişamlı manzara karşısında dehşete düşen Ebu Süfyan, “Ne Kayser, ne Kisra bu saltanata erişebilmiştir. Ey Abbas! Kardeşinin oğlunun pek büyük bir saltanatı var” deyince Hz. Abbas, “Bu hükümdarlık değil, peygamberliktir” cevabını verdi.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 295 /297
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir