KORUNMASI GEREKEN BEŞ MUKADDES VARLIK II.....

Dünden devam eden

    Bu sebeple, Resulûllah (s.a.v.) Vedâ Hutbesi’nde bütün kan da­valarını kaldırdığını ilan etmiştir: “Eskiden (cahiliyet devrinden) kalma, bütün kan davaları tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da Abdulmuttalib’in torunu Rebia’nın kan davasıdır.”

<KORUNMASI GEREKEN BEŞ MUKADDES VARLIK II.....

Resul-i Ekrem’in (s.a.v.), tebliğ ettiği İslam, kalplere ilkâ eyle­diği iman, vicdan ve merhamet şuuru ile yeryüzünde barışın, huzur ve sükûnun temelini atmıştır. En geniş anlamıyla can emniyeti, Re­sul-i Ekrem’in risaletiyle sağlanmıştır.

Günümüzde beyannamelerde yer alan “insanın hayat hakkı” Re­sul-i Ekrem’in (s.a.v.) tarihî Vedâ Hutbesi’nde bundan 14 asır evvel kâmil anlamda tarif edilmiş ve can emniyeti sağlanmıştı.

İslam’ın hâkim olduğu bir beldede, gayrimüslimler “zımmî” adı altında her türlü tecavüzden korunurlar. Canları, malları, namusları emniyettedir.

2. Mal emniyeti:

Mal, ‘canın yongası’ kabul edilerek mukaddes sayılmış ve her türlü tecavüzden korunmuştur. Vedâ Hutbesi’yle konu edilen bu mal emniyeti, İslam’ın diğer düsturlarıyla da desteklenmiştir. Malın mukaddesliği, mülkiyet hakkını doğurmuştur. İnsanın malı, kendi rızası dışında veya meşru bir gerekçe olmadan elinden alınamaz.

Cenab-ı Hak, bâtıl sebeplerle insanların mallarının elinden alı­namayacağını beyan ediyor:

“Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin. Bildiğiniz halde gü­naha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu ha­kimlere aktarmayın.” (Bakara, 188)

Böylece, rüşvet ve iltimasın yasaklandığını da anlıyoruz.

Mal, mülk, yaratılış gayesi istikametinde kullanılan birer vası­tadır. Mal, Allah yolunda cihadın da bir vasıtasıdır. Zekât, sadaka gibi ibadetler, onunla olmakta, hayatın devamı malla gerçekleş­mektedir.

Bu bakımdan, malın korunması büyük önem arzetmektedir. Zekât emri; faizin haram edilmesi; alışverişin ibadet kabul edilme­si; hileli satış, karaborsa vs. gibi fiillerin yasaklanması mal emniye­tini temine yönelik müeyyidelerdir.

Malı korumaya ve cemiyette sosyal adaleti temine yönelik zekât, İslam’ın esasları arasında namaz ile beraber zikredilmiştir:

“Namazı ikame edin ve zekâtı verin.” (Bakara, 110)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), malın meşrûiyeti şartları içe­risinde korunması için zekâtı, İslam’ın beş temel esası arasında zikretmiştir: “İslam (dini) beş esas üzerine kurulmuştur. Şehadet kelimesi, namazı ikame etmek, oruç tutmak, zekât vermek ve hac­cetmek.” (Buharî-Müslim)

Zekâtı vermemek Kur’an-ı Kerim’de tenkid edilmiş ve azapla tehdit edilmiştir:

“Onlar ki, altın ve gümüşü kenz edip (istif edip saklarlar) Allah uğurunda infak etmez (zekâtlarını vermez)ler, işte onları elem veri­ci azap ile müjdele.” (Tevbe, 34)

Ebuzer (r.a.) haber veriyor: “Resulûllah (s.a.v.) bir gün Kâ­be’nin gölgesinde oturuyordu. Yanına gittim. Beni gördüğü vakit; ‘Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki, onlar en büyük hüsrandadır!’ buyurdular. ‘Kimdir onlar ya Resulallah?’ dedim. Peygamber Efen­dimiz; ‘Zenginler, bol mal ve servete sahip olanlardır. Ancak ön­lerinden, ardlarından, sağlarından, sollarından verenler müstesna’ buyurdular.” (Buharî-Müslim)

Dikkat edilirse; bu hadis-i şerifte hem malın korunması, hem de o malın toplumda sosyal ibadeti temin eden ekonomik bir denge unsuru olması istenmektedir. Bu ise, helal kazanmayı ve israf et­meden helal yollarda harcamayı; özellikle malı başkalarının iyiliği ve geçimi için tasadduk etmeyi gerektirir. Tasaddukun en şereflisi, hakkın tebliği ve yayılması için yapılandır. Bu ise cihaddır. Çünkü, malla cihad, hayatın devamına, insanlığın barış ve huzuruna vesile olan en büyük hayırdır:

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 495 /512

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek