Dünden devam eden
Bu sebeple, Resulûllah (s.a.v.) Vedâ Hutbesi’nde bütün kan davalarını kaldırdığını ilan etmiştir: “Eskiden (cahiliyet devrinden) kalma, bütün kan davaları tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da Abdulmuttalib’in torunu Rebia’nın kan davasıdır.”
25-02-2022Resul-i Ekrem’in (s.a.v.), tebliğ ettiği İslam, kalplere ilkâ eylediği iman, vicdan ve merhamet şuuru ile yeryüzünde barışın, huzur ve sükûnun temelini atmıştır. En geniş anlamıyla can emniyeti, Resul-i Ekrem’in risaletiyle sağlanmıştır.
Günümüzde beyannamelerde yer alan “insanın hayat hakkı” Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) tarihî Vedâ Hutbesi’nde bundan 14 asır evvel kâmil anlamda tarif edilmiş ve can emniyeti sağlanmıştı.
İslam’ın hâkim olduğu bir beldede, gayrimüslimler “zımmî” adı altında her türlü tecavüzden korunurlar. Canları, malları, namusları emniyettedir.
2. Mal emniyeti:
Mal, ‘canın yongası’ kabul edilerek mukaddes sayılmış ve her türlü tecavüzden korunmuştur. Vedâ Hutbesi’yle konu edilen bu mal emniyeti, İslam’ın diğer düsturlarıyla da desteklenmiştir. Malın mukaddesliği, mülkiyet hakkını doğurmuştur. İnsanın malı, kendi rızası dışında veya meşru bir gerekçe olmadan elinden alınamaz.
Cenab-ı Hak, bâtıl sebeplerle insanların mallarının elinden alınamayacağını beyan ediyor:
“Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin. Bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hakimlere aktarmayın.” (Bakara, 188)
Böylece, rüşvet ve iltimasın yasaklandığını da anlıyoruz.
Mal, mülk, yaratılış gayesi istikametinde kullanılan birer vasıtadır. Mal, Allah yolunda cihadın da bir vasıtasıdır. Zekât, sadaka gibi ibadetler, onunla olmakta, hayatın devamı malla gerçekleşmektedir.
Bu bakımdan, malın korunması büyük önem arzetmektedir. Zekât emri; faizin haram edilmesi; alışverişin ibadet kabul edilmesi; hileli satış, karaborsa vs. gibi fiillerin yasaklanması mal emniyetini temine yönelik müeyyidelerdir.
Malı korumaya ve cemiyette sosyal adaleti temine yönelik zekât, İslam’ın esasları arasında namaz ile beraber zikredilmiştir:
“Namazı ikame edin ve zekâtı verin.” (Bakara, 110)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), malın meşrûiyeti şartları içerisinde korunması için zekâtı, İslam’ın beş temel esası arasında zikretmiştir: “İslam (dini) beş esas üzerine kurulmuştur. Şehadet kelimesi, namazı ikame etmek, oruç tutmak, zekât vermek ve haccetmek.” (Buharî-Müslim)
Zekâtı vermemek Kur’an-ı Kerim’de tenkid edilmiş ve azapla tehdit edilmiştir:
“Onlar ki, altın ve gümüşü kenz edip (istif edip saklarlar) Allah uğurunda infak etmez (zekâtlarını vermez)ler, işte onları elem verici azap ile müjdele.” (Tevbe, 34)
Ebuzer (r.a.) haber veriyor: “Resulûllah (s.a.v.) bir gün Kâbe’nin gölgesinde oturuyordu. Yanına gittim. Beni gördüğü vakit; ‘Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki, onlar en büyük hüsrandadır!’ buyurdular. ‘Kimdir onlar ya Resulallah?’ dedim. Peygamber Efendimiz; ‘Zenginler, bol mal ve servete sahip olanlardır. Ancak önlerinden, ardlarından, sağlarından, sollarından verenler müstesna’ buyurdular.” (Buharî-Müslim)
Dikkat edilirse; bu hadis-i şerifte hem malın korunması, hem de o malın toplumda sosyal ibadeti temin eden ekonomik bir denge unsuru olması istenmektedir. Bu ise, helal kazanmayı ve israf etmeden helal yollarda harcamayı; özellikle malı başkalarının iyiliği ve geçimi için tasadduk etmeyi gerektirir. Tasaddukun en şereflisi, hakkın tebliği ve yayılması için yapılandır. Bu ise cihaddır. Çünkü, malla cihad, hayatın devamına, insanlığın barış ve huzuruna vesile olan en büyük hayırdır:
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 495 /512
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir
Devam edecek