İSLÂM’IN İLK DÖNEMLERİNDEKİ İTİRAZLAR VII.....

Dünden devam eden                     

      "Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı. Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah'ın şanı yücedir. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad edilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.” (Furkân: 7,10,15)

İSLÂM’IN İLK DÖNEMLERİNDEKİ İTİRAZLAR VII.....
Mimar Gökhan Demir

İSLÂM’IN İLK DÖNEMLERİNDEKİ İTİRAZLAR VII.....

"İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir." (Enbiya: 1-8)

Bu beyanlarla Cenâb-ı Hakk, peygamberlerin beşer olduğunu, beşerin yemek-içmek evlenmek gibi bütün sıfatları taşıdığını, böyle olmakla hemcinsleriyle daha kolay anlaşacağını; ancak beşeri sıfatların yanında onlara vahiy geldiğini ve onların tebliğe memur olduklarını vurgulamaktadır. Müşriklerin iddia ve itirazları ve Kur'ân'ın cevapları derinlemesine tetkike tabi tutulursa; bir çok hakikatin kapısı aralanacak ve bu cevapların günümüze nasıl ışık tuttuğu görülecektir.

e) Vahyin Bir Süre Kesilmesi Üzerine Müşriklerin Fitne Çıkarmaları

Hikmet ve sırrını bilemediğimiz bir şekilde Resûlullah'a bir müddet süreyle vahiy inmesi gecikmişti. Müşrikler "şeytanı Muhammed'i bıraktı" demeye başlamışlardı. Ebu Leheb'in karısı Ümm-i Cemil Allah Resulüne: "Sahibinden haber kesildi herhalde seni bırakmış, sana darılmış" demişti. Bunun üzerine "Duhâ" suresi nâzil oldu. (M. Hamdi Yazır, a.g.e, c: IX, s: 265-266)

"Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı." (Duhâ: 1,3)

Kur'ân-ı Kerîm hem müşriklerin iddialarının batıl olduğunu göstermek, hem de Resûl-i Ekrem (sav)'in peygamberliğini ispat etmek üzere birçok beyanlarda bulunmaktadır. İşte bunlardan bazıları:

"Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı. Hayır, o (Kur'ân) kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer alan ) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler inkâr eder." (Ankebut: 48-49)

"Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir." (Şûra: 24)

"Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. İşte böylece sana da emrimizle Kur'ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin." (Şûrâ: 51-52)

"(Resûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir." (Furkân: 20)

"Eğer sana kağıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi." (En'âm: 7)

Cenâb-ı Hak Peygamberin insan olarak gönderilmesini şöyle anlatır: "Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alametlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alametlerinin geldiği gün önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki; Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!" (En'am: 158)

"Muhammed'e (görebileceğimiz) bir melek indirseydi ya, dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette bu iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı.” (En'am 8)

Peygamberlerin görevi, Allah'ın emirlerini insanlara duyurmaktır. Onların en büyük mucizesi de, ilahî âlemle temasa geçerek, almış oldukları ilahî emirlerle insanları uyarmak ve onları doğru yola iletmektir. Bunlardan başka ayrıca mucize beklemek kişilerdeki iman zâfiyetini tüm çıplaklığıyla ortaya serer. "Kâfirler diyorlar ki: O'na Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra'd, 7)

    Devam edecek….