Efendimiz buyuruyor: “Ashabım hakkında Allah’tan korkunuz... Allah’tan korkunuz! Onları hedef almayınız. Onları seven Beni sevdiği için sever. Onlara buğzeden Bana buğzettiği için buğzeder. Onlara eziyet eden, Bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden ise Allah’a eziyet etmiş olur.
09-11-2021Allah’a eziyet vereni de şüphesiz O, cezalandırır.” (Tirmizî, Menâkıb, V, 696; el-İsabe, 1, 10 ) “Ashabımdan herhangi biri bir beldede vefat ederse, kıyamet günü o ahali için bir önder ve nur olarak mahşere kaldırılır.” (Tirmizî, Menâkıb, V, 697) İşte Ashab-ı Kiram için, Allah Resulü’nün biçtiği değer. O hâlde, onları biraz daha yakından tanımakta sayısız faydalar var.
Medeniyet bakımından ölü bir çölden “nur âbideleri” hâlinde örnek insanlar çıkaran nebevî eğitimin merkezi durumundaki “Suffa”, en açık ifadesi ile bir “İnsan-ı Kâmil Üniversitesi” idi.
Resulûllah’ın (s.a.v.) Medine’ye hicretlerinin ilk günleri... Namaz kılmak ve tedrisat için bir mescid inşa etmek arzusu taşıyorlardı. Zaten Kusva adındaki devesi de, bugünkü Mescid-i Nebevi’nin olduğu yere çökmüş; Efendimiz de “menzilimiz burasıdır” buyurmuşlardı.
Devenin çöktüğü arsa, Sehl ve Süheyl adındaki iki çocuğa ait idi. Allah Resulü arsanın bedelini ödemek istemiş, delikanlılar, parayı almaya yanaşmamışlardı. Karşılıklarının verilmesi konusunda Efendimiz ısrar edince, neticede, Hz. Ebubekir satın almış ve fazlasıyla karşılığını ödemişti.
Sonra, mescidin inşası için bir seferberlik başlar Medine’de. Herkes koşuşturuyor, verilen görevi yapıyor. Büyük bir şevkle arsa düzeltiliyor, kerpiçler taşınıyor, hurma kütükleri hazırlanıyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.), inşaatın hem mimar-mühendisi, hem amelesi, hem herşeyi... O da kerpiç taşıyor. Toprağı düzeltiyor. Proje uygulaması yapıyor. Şiir ve kasidelerinde, bazan ashabına eşlik ediyordu.
Resulûllah’ın misafir ve yorgun olmasına rağmen kerpiç taşıdığını gören Ashab-ı Kiram, “Siz dinlenin, onları biz taşıyalım ey Allah’ın Resulü” derler. Cevap müthiştir: “Buyur git, sen de başkasını al. Sen, Allah’a Benden daha fazla muhtaç değilsin.” (İbn Hişâm, Sîre, II, 142 vd.)
Kısa zamanda, hummalı bir gayret sonucu inşaat tamamlanmak üzereydi. Kıble nasıl tayin edilecekti? Ne bir pusula var; ne de yön gösterici herhangi bir alet!
Ancak birileri oradaydı... Mahlûk olan zaman ve mekân boyutlarını insanın emrine âmâde kılan Allah’ın Kutlu Elçisi. Evet, Mi’rac mucizesiyle zamanı düren o Kutlu Nebi, kıble tayini ile de mekânın dürülüşünü gözler önüne seriyordu. En hassas pusulayı bile çatlatırcasına Mescid-i Nebevi’nin kıblesini Beytullah’a doğru, Kâbe’ye doğru yöneltiyor, ayarlıyordu. Mesafelerce uzak, gözlerden ırak bir bölgeden Kâbe’ye yönelen doğru ve tam isabetli bir işaretle gerçekleşen kıble tayini, kıyamete dek aynı mucizevî özelliğini koruyacaktır.
İnşaat üç bölümden müteşekkil: Namaz kılınması için ayrılan geniş bir mekân, mektep ve bazan yatakhane vazifesini gören bir suffa yahut zulla (gölgelik) adı verilen mahal, Resulûllah’ın (s.a.v.) zevcelerine ayrılan odalar.
Üzeri hurma dalları ile örtülü Suffa, aynı zamanda gelen misafirlerin ağırlandığı, geceyi geçirdikleri misafirhane olarak da kullanılır.
Bu ilim ve irfan ocağının mürşidi ve baş muallimi Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir. Ubade b. Samit ve Abdullah b. Sa’d b. As okuma-yazmada yardımcı öğretmenler. (İbn Habib, el-Muhabber, 460; İbn Sa’d, 2/1 s. 14 ) Diğer öğretmenler ise, Abdullah b. Mesud, Salim, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka’b’dır. (Buharî, Fedailü'l Kur’an, VI, 102)
Medine’nin cömert insanlarından Sa’d b. Ubade’yi de, öğrencilerin iaşesini temin noktasındaki gayretleriyle tanıyoruz. (İbn Hacer, Tehzib, III, 475) Hz. Peygamber’in öğrencilerle olan münasebetlerinde Ebu Hureyre (r.a.) dikkat çekici rol oynar. Efendimiz, öğrencileri bir davete çağıracağı zaman, önce Ebu Hureyre’yi çağırır, gerekli talimatları verirdi.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 383 /392
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir
Devam edecek