İmam Ali ve Câbir b. Abdullah.....

Câbir, Hazrec kabilesinden Abdullah b. Amr b. Hirman Ensari’nin oğludur. Câbir küçük yaşta babasıyla birlikte İkinci Akabe Biatı’nda 70 kişilik bir grupla Mekke’de Peygamberin huzurunda biat etti

<İmam Ali ve Câbir b. Abdullah.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Câbir, Hazrec kabilesinden Abdullah b. Amr b. Hirman Ensari'nin oğludur. Câbir küçük yaşta babasıyla birlikte İkinci Akabe Biatı'nda 70 kişilik bir grupla Mekke'de Peygamberin huzurunda biat etti. 

Zehebi'nin nakline göre Câbir, Peygamberimizle beraber Bedir, Uhud olmak üzere toplam 18 savaşa katıldı ve 94 yaşında vefat etti. 

Allah Resulü'nün vefatından sonra Peygamberin gerçek halifesi ve vasisi olduğu için İmam Ali'nin safında yer aldı. Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin ordusunda yer aldı. Muaviye'ye karşı savaştı.

Câbir b. Abdullah çok uzun bir ömür sürdü. Peygamberin selamını beşinci imam Muhammed Bâkır'a iletti.

O, İmam Hüseyin'in şehadetinden sonra Kerbela'da O'nun mezarını ilk ziyaret eden şahıstır. 

İmam Sâdık, Câbir'in Ehl-i Beyt'e olan muhabbetini şöyle anlatıyor:

"De ki: Ben tebliğim karşılığında sizden Ehl-i Beyt'ime sevgi ve muhabbetten başka hiçbir ücret istemiyorum." 

"Bu ayet nâzil olunca, Allah'a and olsun ki, Selman, Ebuzer, Ammar, Mikdad, Câbir ve Peygamberin kölesi Zeyd b. Erkam'dan başkası itaat etmedi."
 
Allame Emini şöyle naklediyor:

"Haccac b. Yusuf Sakafi Zübeyr'in oğlunu öldürdü. Ardından Mekke'yi işgal etti. Oradan Medine'ye hareket etti. Haccac, Medine'de İmam Ali'nin yakınlarına eziyet ve işkence ediyordu. İmam Ali'nin dostlarını kızgın demirlerle dağlıyordu. Bu işkencelerle başkalarına göz dağı veriyordu. Haccac, Câbir b. Abdullah Ensari'yi de kızgın demirle yakarak işkence etti." 

İmam Seccad şöyle buyurmaktadır:

"Bir gün Câbir, İmam Hasan'ın ve İmam Hüseyin'in ellerini ve ayaklarını öpüyordu. Bunu gören Kureyşli bir adam şöyle dedi:

'Sen ki Resulüllah'ın en büyük sahabelerinden birisin. Niçin bu ikisinin ellerini ve ayaklarını öpüyorsun?'

Câbir şöyle dedi: 'Ey zavallı! Benden uzak dur. Sen de bu iki cihan efendisinin yüce makamlarını ve üstünlüklerini benim kadar bilseydin beni kınamazdın. Bilakis onların bastığı toprağı öper ve koklardın.'

Câbir sonra Enes b. Mâlik'e dönerek şöyle dedi:

'Ey Ebu Hamza! Allah Resulü bu ikisi hakkında bana öyle şeyler buyurdular ki hiç simse hakkında söylediğini zannetmiyorum.'

Enes şöyle dedi: Allah Resulü bu ikisi hakkında ne dedi?"

İmam Seccad şöyle devam etti: "Bu esnada babam İmam Hüseyin ve amcam İmam Hasan oradan ayrıldılar. Ben de, Câbir'in ne söyleyeceğini duymak için yanlarında kaldım.

Câbir Enes'e şöyle dedi: 'Vaktiyle mescitte Peygamberin huzurundaydım. Cemaat dağıldıktan sonra Peygamber Hasan ve Hüseyin'i getirmemi emretti.

Ben de hemen Hasan ve Hüseyin'in yanlarına giderek onları bağrıma bastım ve Allah Resulü'nün yanına getirdim. Allah Resulü tebessüm ederek şöyle buyurdu:

'Ey Câbir! Bu iki aziz evladımı seviyor musun?'

'Anam babam Sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, ben onları çok seviyorum' dedim.

Allah Resulü, 'Bunların üstünlüklerini ve faziletlerini sana anlatmamı ister misin?' buyurdu.

'Evet' dedim.

Allah Resulü şöyle buyurdu: Yüce Allah Beni yaratmayı dilediğinde onu, Hz. Adem'in temiz sulbüne yerleştirdi. Bu temiz nutfeyi Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'e intikal ettirdi. Onlardan sonra da Hz. Abdulmuttalib'e intikal etti.

Yüce Allah o uzun cahilliye yıllarında Beni ve dedelerimi tüm çirkinliklerden korudu. Yüce Allah o pak nutfeyi Abdulmuttalib ile ikiye böldü, yarısını babam Abdullah'a, yarısını da amcam Ebu Tâlib'in sulbüne yerleştirdi.

Abdullah'tan, Beni yarattı. Ve peygamberlerin sonuncusu olarak seçti. Ebu Tâlib'den ise vasim ve halifem olan Ali'yi yarattı. Bu iki temiz nutfeden Beni ve Ali'yi bir araya getirdi. Daha sonra Hasan ve Hüseyin'i yaratarak onları Benim tertemiz soyumdan kıldı." 

Câbir şöyle naklediyor:

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Resulü'ne itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin"   ayeti nâzil olduğu zaman Peygambere giderek, 'Bu emir sahipleri kimlerdir?' diye sordum.

Allah Resulü şöyle buyurdu: 'Ey Câbir, onlar Benim halifelerim ve Müslümanların önderleridir.

Onların ilki Ali b. Ebu Tâlib, O'ndan sonra oğlu Hasan, O'ndan sonra oğlu Hüseyin, O'ndan sonra Ali b. Hüseyin, O'ndan sonra Muhammed b. Ali, -ki o Tevrat'ta Bâkır olarak zikredilmiştir. Sen O'nu görme saadetine erişeceksin. O'nu gördüğünde selamımı ona ilet- O'ndan sonra Câ- fer b. Muhammed, O'ndan sonra Musa b. Câfer, O'ndan sonra Ali b. Muhammed, O'ndan sonra Hasan b. Ali, O'ndan sonra da ismi Benim ismim, künyesi Benim künyem olan Allah'ın yeryüzünde- ki kullarına hücceti ve halifesi Muhammed'dir (Mehdi).

O, Hasan Askerî'nin oğludur. Yüce Allah doğu ve batıyı O'nun eliyle fethedecektir. O'nun uzun bir gaybet dönemi olacaktır. Ve Allah'a iman edenler dışında kimse O'nun imametinde bâki kalmayacaktır.'

Ben, 'Ya Resulallah, O'nun gaybet döneminde dostları O'ndan yararlanabilecekler mi?' diye sordum.

Peygamber, 'Evet, Beni peygamberliğe seçen Allah'a and olsun ki, insanların bulutun arkasında saklı olan güneşten yararlandıkları gibi dostları da O'nun nurundan, bereketinden, varlığından ve velayetinden yararlanacaklardır' buyurdu.

Allah Resulü daha sonra şöyle devam etti:

Ey Câbir! Sana anlattığım bu sır, Allah'ın gizli sırlarındandır. Bu sırrı sakla ve liyakati olmayan kimseye anlatma." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)