Hz. Ebu Tâlib -1

Ebu Tâlib’in imanı geçmişten günümüze kadar tartışma konusu olmuştur. Birçokları onun (Allah’a sığınırız) imansız dünyadan göçtüğüne inanmaktadır. Ama güvenilir rivayetlerle onun mü’min olarak dünyadan göçtüğü hususunda asla şek edilmemektedir

<Hz. Ebu Tâlib -1

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Ebu Tâlib'in imanı geçmişten günümüze kadar tartışma konusu olmuştur. Birçokları onun (Allah'a sığınırız) imansız dünyadan göçtüğüne inanmaktadır.

Ama güvenilir rivayetlerle onun mü'min olarak dünyadan göçtüğü hususunda asla şek edilmemektedir.

Bazıları Resulüllah'ın (s.a.v.) bu fedakâr koruyucusunun küfrüne hükmederken tarih, hadis ve tefsir kitaplarında naklettikleri zayıf ve meçhul rivayetlere dayanmışlardır.

İslam araştırmacılarına göre, Ebu Tâlib'e isnad edilen bu asılsız iddialar, Ben-i Ümeyye'nin, Hz. Ali'ye olan düşmanlığı yüzünden uydurulmuştur.

Şimdi Ebu Tâlib'in hayatının çeşitli boyutlarına bakalım.

Ebu Tâlib Peygamber'in (s.a.a) amcası, en büyük destekçisi ve Hz. Ali'nin de babasıdır. Ebu Tâlib, Hz. Resulüllah'tan (s.a.v.) 35 yıl önce doğdu, adı "Abdülmenaf"tır. Büyük oğlunun adı Tâlib olduğundan künyesi de Ebu Tâlib'dir.

Hz. Ebu Talib'in anne ve babası

Annesi Amr b. Aziz'in kızı Fatıma'dır. 

Babası Abdulmuttalib'dir. (Abdulmuttalib Hicret'ten 127 yıl önce Mekke'de doğmuştur). Abdulmuttalib uzun boylu ve beyaz çehreliydi. 

"Zirikli'nin" nakline göre; Abdulmuttalib, miladi 520 yılından 579 yılına kadar Mekke'nin hakimiydi ve vatanını Habeşliler'in yağma ve baskınlarından korumuştur. 

Abdulmuttalib asla putlara tapmadı ve putlar adına kesilen bir hayvanın etini de yemedi. O şöyle buyurmaktaydı: "Ben ceddim İbrahim'in (a.s.) dini üzereyim."

Abdulmuttalib, sürekli Peygamber'in (s.a.v) korunmasını emrederdi. Bu konuda Ebu Tâlib'e şöyle buyurdu: "Sana bir şey tavsiye etmek istiyorum."

Ebu Tâlib, "O nedir?" diye sorunca şöyle dedi: "Ey oğlum! Sana, kendimden sonra göz nurum Muhammed'e iyi bakmanı tavsiye ediyorum. O'nun ne ölçüde bana yakın ve yanımda ne kadar değerli olduğunu biliyorsun.

O'nun değerini bil ve O'na saygılı davran. Sağ olduğun müddetçe O'nu kendinden ayırma; O'nu koru ve O'na hürmette kusur etme."

Yine çocuklarına hitaben şöyle diyordu: "Muhammed'e (s.a.v) saygı gösterin, O'na iyilikte kusur etmeyin. Yakın gelecekte O'nun büyük makamını göreceksiniz."

Kavmine de hitap ederek şöyle diyordu: "Oğlum Muhammed b. Abdullah'a iyi bakın. O'na saygılı davranın; O'na iyilik edin ve eziyet etmekten sakının." 

İbni Sa'd'den nakledildiğine göre, Abdulmuttalib 72 yaşında vefat etti ve Hucun'da (Hucun: Mekke dağlarından birinin adıdır. Ve Mekke halkının kabristanlığıdır) defnedildi.

İbni Sa'd, Abdulmuttalib'in 110 ve 120 yaşında vefat ettiğini söyleyen rivayetleri de nakletmiştir. 

Abdulmuttalib'in vefatından sonra Ebu Tâlib kendisine edilen vasiyet üzerine kardeşi oğlu Muhammed'i (s.a.v) kendi himayesine aldı.

Fatıma bint-i Esed şöyle diyor: "Abdulmuttalib vefat edince, Ebu Tâlib Resulüllah'ın koruyuculuğunu üstlendi. Ben, Resulüllah'a bakıyordum, O ise beni anne diye çağırıyordu." 

Ebu Tâlib ticaret maksadıyla Şam'a doğru sefere çıkmak üzere idi. Hz. Muhammed, Ebu Tâlib'e doğru koşarak devesinin dizgininden tuttu ve şöyle dedi:

"Amca! Beni, kime bırakıyorsun? Benim ne babam var, ne de annem!" Bu sözler Ebu Tâlib'in kalbine ok gibi işledi, bunun üzerine, "Allah'a and olsun, bizden ayrı kalmasın diye O'nu da kendimle götüreceğim" dedi.

Böylece Peygamber de bu sefere katıldı. Kafile Şam topraklarına ulaşmıştı. Yol üstünde bulunan bir kilisede Buheyra isimli bir rahip yaşıyordu. Kervan Buheyra'nın kilisesinin çevresinde konaklamıştı.

Rahip gökyüzünde bir bulutun kervandaki bir kişinin (Peygamberin) başına gölge ettiğini gördü. Bir ağacın gölgesi altına gelmesine rağmen o bulutun gölgesi kendisinden ayrılmadı.

Bunun üzerine Buheyra ziyafet hazırlığı yaptı ve birini göndererek kafilede bulunan herkesi kendi adına şöyle davet etmesini istedi: "Ey Kureyşliler! Küçük-büyük, hür-köle, hepinizin soframda hazır olmasını istiyorum."

Kafiledekiler, Buheyra'nın davetini kabul ettiler ve Hz. Muhammed'i (s.a.v) çocuk olduğundan dolayı bir ağacın altındaki yüklerin yanında yalnız bıraktılar.

Buheyra oradakilere baktı ve söylenen özelliklere sahip birini göremeyince şöyle dedi: "Ey Kureyşliler bu yemekten hiçbir kimse yememiş kalmasın." Oradakiler: "Eşyalarımızın yanında bıraktığımız küçük bir çocuktan başka hiçbir kimse kalmadı" dediler. Buheyra: "Böyle olmaz, O'nun da bu sofraya gelmesini istiyorum" dedi.

Buheyra Hz. Muhammed'i görünce gözünü hayretle O'na dikti ve şöyle dedi: "Ey genç! Lat ve Uzza aşkına sorduğum sorulara cevap ver" dedi. Bunun üzerine Hz. Muhammed: "Lat ve Uzza adına yemin ederek Benden hiçbir şey sorma!" diye cevap verdi.

Buheyra: "O halde Allah'a yemin ediyorum" deyince, Peygamber (s.a.v) "sor" dedi.

Buheyra uykusu ve O'nun diğer özellikleriyle ilgili bazı şeyleri sordu ve Peygamber cevap verdi. Bütün bu cevaplar Buheyra'nın bilgisiyle uyum içindeydi.

Daha sonra Hz. Muhammed'in iki omuzu arasındaki nübüvvet mührünü görünce Ebu Tâlib'e gelerek, "İlahi kitaplarda bu çocuğun Peygamber olacağı bildirilmiştir" ve Ebu Tâlib'i geri dönmeye ikna etmeye çalışarak, "Sakın bu çocuğu Yahudiler görmesin, zira Yahudiler O'na düşmandır" dedi. Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)