Hz. Ali döneminde devletin gelir kaynakları -1-

Zekât, Kur’an-ı Kerim’in bazı hükümlerince zengin Müslümanlar üzerine farz kılınan ilk vergidir

<Hz. Ali döneminde devletin gelir kaynakları -1-

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Zekât:

Zekât, Kur'an-ı Kerim'in bazı hükümlerince zengin Müslümanlar üzerine farz kılınan ilk vergidir.

Bu vergi, sahiplerine gelir getiren şu dört çeşit malı kapsar: Altın ve gümüş, ticaret malları, hayvanlar (deve, sığır, koyun ve keçi) ve toprak ürünleri.

Bu mallardan alınan belirli miktarlardaki vergi ise devlet eliyle Kur'an-ı Kerim'in işaret ettiği şu sekiz sınıfa dağıtılır: "Yoksullar, miskinler (âcizler) mükâtebler (bedelini çalışarak kazanıp ödemek şartı ile azad edilen köleler), borçlular, Allah yolunda cihad edenler, garip kimseler ve bu malları toplamak maksadıyla devlet tarafından görevlendirilen memurlar."

Hz. Ali, kendinden önceki halifeler gibi, zekât mallarının halktan toplatılması ve yoksul Müslümanlara dağıtılması konusunda azami titizlik gösterirdi.

Zekât âmili olarak görevlendirdiği kişileri, toplumun ahlakça en dürüst insanlarından seçerdi.

Bu maksatla ülkenin çeşitli bölgelerine gönderdiği memurlara şu tavsiyede bulunmayı asla ihmal etmezdi:

"Tek olan ve hiçbir ortağı olmayan Allah'a sığınarak yola çık! Sakın bir Müslüman'ı korkutma, ona, rahatsız edici bir tavırla yaklaşma ve mallarından Allah'ın payından fazlasını alma!

Bir bölgeye vardığın zaman hemen evlere sokulma, dışarıda beklemeyi tercih et, sonra sükûnet ve vakarla onlara doğru yaklaş, ulaşınca da kendilerine selam ver ve bunu onlardan esirgeme.

Arkasından onlara şöyle seslen: 'Ey Allah'ın kulları! Beni, size malınız arasında bulunan Allah'ın hissesini almam için, Allah'ın kulu ve Halife'si gönderdi. Mallarınız içinde O'na vereceğiniz, Allah'a ait bir şey var mı?' Birisi bu sözüne 'hayır' diye cevap verirse, ona bir daha uğrama!

Bir başkası da sana 'evet' derse, onu kokutmadan, zor durumda bırakmadan ve kendisini fazla yormadan götüreceği yere git ve sana verdiği altın ve gümüşleri al!

Koyun, keçi, sığır ve devesi varsa, izni olmadan bu hayvanların bulunduğu yere girme!

Zira bu hayvanların büyük bir bölümü ona aittir. Buraya da uğrarken, şiddet ve kabalıktan sakın, hiçbir hayvanı ürkütme ve hayvanları yüzünden mal sahibini kötülemeye kalkma!

Malı, iki kısma ayır ve ona, birini seçme hakkı tanı! Onlardan birini seçerse, o kısma dokunma! Sonra kalan kısmı da ikiye ayır, yine kendisine birini seçme imkânı ver.

Kendi payını aldıktan sonra, o kısma dokunma, malında bulunan Allah'ın hissesi bitene kadar bu şekilde bölüştürmeye devam et.

Sonra, Allah'a ait kısımları topla, şayet mal sahibi bu uygulamana razı olmazsa, onun bu isteğini kabul et ve malları, yeniden eskisi gibi bölüştürmeye başla. Bu arada yaşlı, çok yaşlı, cılız ve sakat develeri alma!

Malları, bize ulaştırıp Müslümanlara dağıtmamız için, dini açıdan güvenemediğin bir kişiye teslim etme!

Hayvanların üzerine iyiliği öğütleyen, şefkatli, güvenilir, koruyucu ve onlara karşı şiddet kullanmayan, hızlı yürütmeyen, yormayan ve bitkin duruma düşürmeyen birisini vekil tayin et.

Sonra yanında toplanan malları süratle bize gönder ki, biz de Allah'ın emrettiği şekilde dağıtımını yapalım.

Görevlendireceğin kişi, malları senden teslim alırken, ona bir deve ile yavrusunu birbirinden ayırmamasını, yavruya zararı dokunacağından sütünü sağmamasını, onu fazla yük taşımakla yormamasını, bu hususta bütün hayvanlara eşit davranmasını, yorgun düşenleri dinlendirmesini, tırnakları yarılan ve yürümekte zorluk çekenlere yumuşak muamelede bulunmasını öğütle.

Ayrıca, gelirken hayvanları suyun bol olduğu bölgelerden geçirmesini, onları otu bol topraklardan ayırarak otsuz arazilere götürmemesini, ara sıra yürümeyi durdurup dinlenme molası vermesini, yeme ve içme ihtiyaçlarını karşılamaları için zaman tanımasını tavsiye et ki, buraya yorgun, bitkin halde değil de, semiz ve sapa sağlam ulaşsınlar.

Biz de onları, Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünneti üzerine yoksul Müslümanlara dağıtalım. Bu şekilde hareket etmen sana büyük ecir ve sevap kazandırır inşaallah."

Bazen bir Müslüman evinde biriktirdiği altın ve gümüş cinsinden mallarını beyan etmemek suretiyle vergiden uzak tutabilirdi. Veya vergi vermemek maksadıyla toplu direnişler olabilirdi. Bu durum büyük riskler taşır ve devletin müdahalesini gerektirirdi.

Nitekim Hicret'in 36. ve 37. yıllarında Esyaf bölgesinde yaşayan Ben-i Naciye kabilesine bağlı Müslümanlar böyle bir harekette bulunarak zekât vergisini ödememeye kalktılar.

Hz. Ali buna karşılık onların üzerine 4000 kişilik bir ordu gönderdi ve iki yıllık zekât vergisini toplattırdı.

Hz. Ali zekât memurlarını sıkı bir denetime tabi tutardı. En küçük bir şikâyeti bile değerlendirir ve kusurlu gördüğü zaman görevlerine son verirdi.

Haraç:

Haraç, Müslümanların savaş yolu ile ele geçirdikleri topraklar üzerine devlet tarafından konulan para ve ürün şeklindeki vergiye denir.

Hz. Ali tarafından yazılan bir mektupta, haraçla ilgili şu görüşlere yer verilir:

"Haraç işini haraç ehlinin iyiliğine yönelik olarak kontrol et! Zira haraç işi ile haraç ehline ait durumun düzeltilmesi, başkalarının durumunu da olumlu yönde etkiler. Zaten başkalarının düzeltilmesi, bu ikisinin düzeltilmesine bağlıdır.

Çünkü halkın tümü haraca ve haraç verenlere muhtaçtır. O halde, memleketin imarına sarf edeceğin vakit, haraç toplamaya sarf edilen gayretinden fazla olmalı.

Zira haraç ancak imâr ile elde edilebilir. İmarsız haraç isteyen kimse memleketi harabeye çevirir, insanları perişan eder, iktidarı da fazla sürmez.

Şayet, verginin ağırlığından yahut bir afetten yahut yağmurların, suların kesilmesinde, toprakların su altında kalmasından ve kuraklıklardan şikâyette bulunurlarsa, bütün vesilelere başvurarak dertlerin hafifletmeye çalış.

Bu hususta hiçbir fedakârlık sana ağır gelmesin. Zira o öyle bir sermayedir ki, memleketinin imarına ve vilayetinin güzelleştirilmesine sarf etmen için tekrar sana iade edecekler.

Ayrıca şükranlarını kazanacaksın, haklarında gösterdiğin adaletten dolayı da sevineceksin.

Refahları için çalıştığın, adaletle muamelede bulunduğun ve onları kuvvetlendirdiğin için, zamanı gelince, bu kuvvete dayanabilirsin. Onları esirgeyişin, haklarında adaletle muamelen, onları yumuşaklıkla idare edişin buna sebeptir.

Günün birinde, yardımlarına muhtaç olacağın bir hadise ortaya çıkar. Bakarsın ki, seve seve bütün yükü üzerlerine almışlar, taşıyorlar.

Zira ülkede vücuda gelen ilerleme ve servet, onlara yükleyeceğin yükü çekmeye yetecektir. Bir yerin harap bir hale gelişi, oradaki halkın yoksulluğundandır. Halkın yoksulluğa düşmesi de valilerin durmadan servet toplamaya çalışmalarından doğar. Buysa, onların mevkilerinden emin olmadıklarından, olup bitenlerden ibret almadıklarındandır." devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)