HÜZÜN YILI (M.620) IV…..

Dünden devam eden

      İslam araştırmacılarına göre Ebu Tâlib’e yapılan bu haksızlığın sebebi, Ben-i Ümeyye’nin Hz. Ali’ye olan düşmanlığıdır. Muhalif­leri, Ali’ye (r.a.) dil uzatamayınca babasına saldırma yoluyla Hz. Ali’nin makamına gölge düşürmeye çalışmışlardır.

<HÜZÜN YILI (M.620) IV…..

    Allah’ın Sevgilisi Ebu Tâlib’in vefatından üç gün gibi kısa bir süre sonra da, hanımı Hz. Hatice’yi kaybetti. Teslimiyeti, itaati, muhabet ve merhametiyle Allah Resulü’nün kalbinde taht kuran Hz. Hatice’yi kaybetmek, Allah Resulü’nü derin bir teessüre boğ­du. Ona karşı müstesna bir sevgisi vardı. En büyük destek ve te­sellicisi idi. Vefatından sonra dahi onu hiçbir zaman unutmadı ve rahmetle andı. Öyle ki, Hz. Aişe, hayatta olmadığı hâlde en çok Hz. Hatice’yi kıskandığını itiraf etmiştir. Allah Resulü’nün şu sözü onun indallahta ve mü’minlerin gönlünde ne kadar ulvi bir yeri olduğuna delalet eder: “Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı İmran’ın kızı Meryem idi. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hatice’dir.”

Doğmadan önce babasını, altı yaşındayken de annesini kaybe­derek öksüz ve yetim kalan Allah Resulü, amcasını ve hanımını kaybetmekle belki de ikinci kez öksüz ve yetim kalmıştı. Yüklen­diği bu çile ve hüzün dolu hadiselerden ötürü bu yıla ‘Hüzün Yılı’ denmiştir.

Hz. Peygamberin böylesine çileli bir dönemde, bir de en yakın­larını kaybederek imtihan edilmesi şu evrensel kaideyi ya da sün­netullahı isbat etmesi açısından da çok mühimdir:

Her devirde bela ve musibetlerin en büyüklerini, Allah’a en ya­kın olan kullar yüklenmiştir. Başta Hz. Peygamber (s.a.v.) olmak üzere, bütün peygamberler ve onların yolunda giden sâlih insanla­rın hayatlarını incelediğimizde, hayatlarının her safhasının büyük imtihan ve çilelerle bezendiğini görürüz. O insanlar, bir yandan üzerlerine aldıkları diğer insanların irşad edilmesi sorumluluğu sebebiyle manevî yönden çileye mübtela kılınırken, diğer yandan da; sanki insanların bozukluk ve isyanının bir karşılığı olarak bela, hastalık ve musibet yönünden de yüklerin en büyüğünü sırtlanmak­la mükellef tutulmuşlardır. Tabiri câizse; onların vücut ülkeleri, in­sanların hareketlerine göre çalışan saate benzer; toplum bozulursa onların sıhhati de bozulur; toplum düzelirse onların sıhhatleri de iyi olur.

Bu noktada şunu da hemen belirtmeliyiz:

    

    Hakk’a dost olmuş bu insanlarla beraber olanların çile anların­da, mânâ büyüklerinin çilesinin daha büyük olduğunu düşünerek şükretmesi ve sabır göstermesi gereklidir. Kulluk vazifelerini ifa­da, kendi benliğini aradan çıkararak bütün hatalarının ceremesine Hak dostlarının ortak edileceği endişesiyle gayret etmesi, bataktaki insanlara da aynı nazarla bakıp onların bu hâllerinin Hak dostları­nı üzeceği ve sorumluluğunu artıracağını düşünerek rahmet elini uzatması esastır.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 267 /275

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir