HÜZÜN YILI (M.620) III…..

Dünden devam eden

     ''Ey Kureyş kabilesi! Peygamberi seviniz, O’nu himaye ediniz. Allah’a and olsun ki, O’nun yolunda ilerleyen kemâle erer ve hida­yetine tâbi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım O’ndan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım.” (Bkz. Keşşâf)

<HÜZÜN YILI (M.620) III…..

  Ebu Tâlib’in mü’min olduğu ile ilgili güçlü deliller mevcuttur: 1. Ebu Tâlib, Hz. Ali’ye, “Oğlum seçtiğin bu din nedir?” diye sordu. Hz. Ali (r.a.), “Baba, Ben Allah’a ve Resulü’ne iman ettim. Peygamberin elçiliğini tasdik ettim. Allah için O’nunla namaz kıl­dım ve kendisine tâbi oldum” dedi.

Ebu Tâlib ise, kendisine cevaben şöyle buyurdu: “İyi bil ki, Peygamber Seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir. O halde O’na tâbi ol.” (Bkz. Esne'l-Metâlib fi Şerh-i Hutbeti Ebi Tâlib)

2. Şeyh Mufid şöyle demiştir: “Ebu Tâlib’in iman ettiğinin bir delili de oğlu Ali ve Câfer’e Resulûllah’a itaat etmelerini emretme­sidir.” (Bkz. Ebu Tâlib, Mu'min-i Kureyş  )

3. Ebu Tâlib, kardeşi Hamza’ya da Resulûllah’a (s.a.v.) yardım hususunda şöyle buyurdu:

“Ey Hamza! Ahmed’in dininde sabırlı olmak gerekir. Bu dine yardımcı ol ki, bu sabır sayesinde tevfik kazanasın. Rabbinden hak ile geleni savun. Bu yolda sâdık ve azimli ol. Hakkı asla gizleme... ‘O’na iman ettim’ demen beni çok sevindirdi. O hâlde Allah için Resulûllah’a yardımcı ol.” (Bkz. Fihrist-i Esmâ-i Ulemâ-i Şia)

4. Ebu Tâlib, Kureyş’in, Resulûllah’ı (s.a.v.) öldürmeye kesin karar kıldığını duyunca şöyle dedi:

“Allah’a and olsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe Sana do­kunamazlar. Sen benim hayrımı dileyerek davet ettin, Sen sâdıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getir­din.” Ebu-l Futüh Razi bu hususta şöyle diyor: “Bu sözler, Ebu Tâ­lib’in imanını açıkça göstermektedir. Zira ‘Sana iman ettim ve Seni tasdik ettim’ sözü ile ‘Sen sâdıksın’ sözü arasında fark yoktur.” (Bkz. Şerhu'l Mevahibi'l-Ledunnîye)

5. Ebu Tâlib, vefat anındaki vasiyetinde şöyle demektedir:

“Ey Kureyş kabilesi, Peygamberi seviniz, O’nu himaye ediniz. Allah’a and olsun ki, O’nun yolunda ilerleyen kemâle erer ve hida­yetine tâbi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım O’ndan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım.” (Bkz. Zemahşerî, Keşşâf)

6. Ebu Tâlib vefat edince Hz. Ali (k. veche) Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanına gelip babasının vefatını bildirdi. Resulûllah, bu ha­beri duyunca çok üzüldü ve Hz. Ali’ye (r.a.) şöyle buyurdu: “Git, O’nun gusül ve kefenleme işlemlerini yap ve bir tabutun içine koy­duğun zaman Bana haber ver.”

Resulûllah (s.a.v.) Ebu Tâlib’in cenazesinin yanına vardığında keder ve üzüntü içinde şöyle buyurdu:

“Ey Amca, seninle akrabalık ilişkim vardı. Allah tarafından mü­kafaatlandırılacaksın. Beni çocukken terbiye ettin, büyüdüğümde Bana yardımcı oldun.” Daha sonra da halka dönerek şöyle buyur­du: “Allah’a and olsun, amcama öyle bir şefaatte bulunacağım ki, ins ve cin topluluğu şaşıracaktır.” (Bkz. Tarihu’l-Umem ve’l Mulük, ilgili bölüm.)

7. İmam Sâdık (r. aleyh) şöyle buyuruyor:

“Cebrail, Resulûllah’a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi: “Ey Muham­med, Rabbin Sana selam gönderiyor ve “Seni dünyaya getiren sul­be, Sana hamile kalan kadına ve Seni yetiştiren ve sorumluluğunu üstlenen şahsa ateşi haram kıldım” buyuruyor.

Sonra şöyle devam etti: “Mezkûr sulb, baban Abdullah b. Ab­dulmuttalib’dir. Ve Sana hamile olan Âmine bint-i Vehb’tir. Ve seni terbiye eden ise Ebu Tâlib’dir.” (Bkz. İbn Hişâm, es-Sire)

Peki, zayıf ve meçhul rivayetlere dayanılarak yapılmak istenen nedir?

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 267 /275

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

Devam edecek