Hilafet kimin hakkıydı ve İslam’da halifenin seçim usulü -2

“Ben ve Ehl-i Beyt’im cennette bir ağacız; o ağacın dalları dünyadadır; Allah’a doğru bir yol bulmak isteyen o dallara sarılmalıdır”

<Hilafet kimin hakkıydı ve İslam’da halifenin seçim usulü -2

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

(Dünden devam ediyoruz) Ayrıca, Hz. Ali ile ilgili yüzlerce hadisten birkaçını ise şöyle sıralayabiliriz:

İbn-i Hacer "Es-Sevaik" adlı eserinin 90. sayfasında İbn-i Sa'd'dan şu iki hadise yer verir:

"Ben ve Ehl-i Beyt'im cennette bir ağacız; o ağacın dalları dünyadadır; Allah'a doğru bir yol bulmak isteyen o dallara sarılmalıdır."

"Her dönemde ümmetim için Ehl-i Beyt'imden adil kimseler vardır. Bunlar sapıkların tahrifini, bâtıl iddiada bulunanların iddiasını ve cahillerin tevilini bu dinden uzaklaştırmaktadır. Bilin ki, imamlarınız, sizi Allah'a doğru götürürler, öyleyse sizi götürenin kim olduğuna bakın."

Süleyman Kunduzi El-Hanefi "Yenabi'ul-Mevedde" isimli eserin 20. bâbında Himvini'den naklen, Hz. Resulüllah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Ali Hak iledir, Hak da Ali iledir. Hak nereye meylederse, Ali de onunla meyleder."

Hafız Ebu Nuaym Ahmed b. Abdullah İsfahani, "Hilyetü'l-Evliya" adlı eserinin c.1, s.63'de şu rivayete yer verir:

"Ey Ensar topluluğu! Sizleri sıkıca sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız bir kimseye hidayet edeyim mi?"

Ashab: "Evet ya Resulallah (s.a.v.)" deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Sarılmış olduğunuz takdirde dalalete düşmeyeceğiniz o kimse, (gördüğünüz bu) Ali'dir. Öyleyse Benim sevgimle O'nu seviniz; Benim kerametimle O'na ikramda bulununuz. Şüphesiz Cebrail Allah (c.c.) tarafından size söylediklerimi Bana emretti."

Ayrıca, Sünni Muhammed b. Yusuf Genci Eş-Şafii, "Kifayet'ut- Tâlib" adlı kitabının 44. bâbında şu hadisi nakleder:

"... O Ali, mü'minlerin sultanıdır; o ondan gelinecek olan kapımdır; O Benden sonra halifemdir."

Sünni Süleyman Belhi, 'Menakıb'dan rivayetle şu hadisi nakletmektedir:

"Beni nübüvvete seçene ve Beni mahlukatın en üstünü kılan Allah'a and olsun ki, (Ey Ali) şüphesiz Sen, Allah'ın kullarına olan hücceti, O'nun sırrının emini ve O'nun kullarının halifesisin."

Sünni eserlerden Tarih-i Bağdadi'de şu hadis rivayet edilmektedir:

İmam-ı Ali bin Ebi Tâlib'den rivayetle Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Ey Ali, Allah'tan Senin için beş şeyi sordum (istedim) dördünü verdi ve birini men etti.

Sordum ve Senin için şunları istedim; kıyamet gününde yer ilk Senin üstünden yarılacak. Sen, Benimle beraber ve Liva-i Hamd Senin elinde olacak, O'nu, Sen taşıyacaksın. Senin, Benden sonra mü'minlerin velisi olduğunu, Bana verdi."

Sünni eserlerden Tarih-i Bağdadi'de şu hadis rivayet edilmektedir:

İbn-i Abbas dedi ki, "Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde biz dört kişiden başka herkes yayandır. Bunun üzerine amcası Abbas ayağa kalkıp şöyle dedi:

"Bu dört binici kimlerdir, ya Resulallah?

"Resulüllah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ben Burak'ın üstünde olacağım. Yüzü insan yüzü gibi, yanakları ise at yanağı gibidir."

Resulüllah (s.a.v.) Burak'ı vasfettikten sonra Abbas dedi ki: "Daha kimler ya Resulallah?"

Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ve kardeşim Sâlih (a.s.) kavminin kestikleri devesi üzerinde olacak."

Abbas dedi ki: "Daha kimler ya Resulallah?"

Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ve amcam Hamza bin Abdülmuttalib. Allah ve Resulü'nün aslanı, şehitlerin seyyidi, Benim devemin üzerinde olacak."

Abbas dedi ki: "Daha kimler ya Resulallah?"

Resulüllah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ve kardeşim Ali (a.s.) cennet develerinin birinin üzerinde olacak. Devesinin ayağındaki aksaklık incidendir, devenin mahmeli ise kırmızı yakuttandır. Ali'nin elinde Liva-i Hamd olacak ve kendisi, Allah'tan başka ilah yok ve Muhammed O'nun Resulüdür, diye nida edecektir.

Hazır bulunan halk diyeceklerdir ki: 'Bu ancak mürsel bir nebi ya da Allah'a yakın olan bir melektir.'

Bu sözler üzerine Arş'ın ortasından şöyle bir ses gelecek: Bu (İmam-ı Ali) ne yakın bir melek, ne de mürsel bir nebidir, ne de Arş'ı taşıyandır.

Bu Ali bin Ebi Tâlib'dir. Rabbil Âleminin Resulü'nün vasisidir. Takva sahiplerinin imamı, elleri ve ayakları pak olanların önderidir."

Sünni âlimlerden İbn Esir-i Cezri'nin eserinde Ebu Said El- Hudri'den şu rivayet vardır:

"Resulüllah (s.a.v.) ahdi bozanlara, adaletten sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı savaşmamızı emretti.

Bizler sorduk ki, "Ya Resulallah, bizlerin bu toplumlara karşı savaşmamızı emrettin, hangi önder ile onlara karşı savaşalım?"

Resulüllah (s.a.v.) buyurdu ki, "Ali bin Ebi Tâlib ile beraber onlara karşı savaşacaksınız. Ammar bin Yâsir, Ali ile beraberken öldürülecek."

Resulüllah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

"Mirac Gecesi Beni göğe götürdüklerinde peygamberleri topladılar, Ben de onlarla beraber oturdum. Bir melek gelerek Bana şöyle dedi: Allah-u Teâlâ buyuruyor ki, 'Bu peygamberlerden ne üzere gönderildiklerini sor.'

'Ne üzere gönderildiniz?' diye sorduğumda, 'Senin velayetin ve Ali bin Ebi Tâlib'in velayeti üzere gönderildik' dediler."

Sünni Muttaki Hind'in eserinden; Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Bana iman edip, Beni tasdik edene Ali bin Ebi Tâlib'in velayetini tavsiye ederim. Her kim O'nu veliy'ül-emr edinirse Beni edinmiş olur ve her kim, Beni veliy'ül-emr edinirse Allah'ı edinmiş olur.

Her kim Ali'yi severse Beni sevmiş olur, Beni seven ise Allah'ı sevmiştir. Her kim Ali'ye buğzederse Bana buğzetmiştir. Bana buğzeden ise, şanı yüce olan Allah'a buğzetmiştir."

Sünni eserlerden Menakıb'da ifade edilmiş olduğu üzere Resulüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Her peygamberin vasi ve vârisi vardır. Benim vasi ve vârisim ise Ebu Tâlib oğlu Ali'dir."

Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ey Ensar topluluğu! Sizleri sıkıca sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız bir kimseye hidayet edeyim mi?

Ashab: "Evet ya Resulallah" deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Sarılmış olduğunuz takdirde dalalete düşmeyeceğiniz o kimse (gördüğünüz) bu Ali'dir. Öyleyse Benim sevgimle O'nu seviniz; Benim kerametimle O'na ikramda bulununuz. Şüphesiz Cebrail, Allah tarafından size söylediklerimi Bana emretti."

Sünni, İbn Esir-i Cezri'nin "Usd'ül-Gabe Fi Ma'rifet El-Sahabe" adlı eserinde Amran bin Hüseyin'den, şöyle rivayet edilmektedir:

"Resulüllah, başında Ali bin Ebi Tâlib olmak üzere bir ordu göndermişti. Savaştıkları yerde aldıkları esirlerden Ali, kendine de bir cariye aldı. Hz. Ali'nin etrafındakiler bunu Ali'ye (a.s.) fazla görüp istemediler.

Ashabdan dört kişi birbiriyle anlaşıp şöyle dediler: "Resulüllah'ı (s.a.v.) gördüğümüzde Ali'nin yaptığını anlatacağız."

Müslümanlar bir seferden döndüklerinde ilk önce Resulüllah'ın (s.a.v.) yanına uğrayıp selamlaştıktan sonra evlerine giderlerdi. Bu ordu da Medine'ye vardığında önce Resulüllah'a (s.a.v.) uğradı.

Selamlaştıktan sonra o birbiriyle anlaşan dört sahabeden biri ayağa kalkıp şöyle dedi: "Ya Resulallah, bakmaz mısın, Ali bin Tâlib şöyle şöyle yaptı?"

Resulüllah (s.a.v.) yüzünü o sahabeden çevirdi. İkincisi ayağa kalkıp birincinin dediğini söyledi, Resulüllah (s.a.v.) ondan da yüzünü çevirdi. Üçüncüsü de ayağa kalkıp aynı sözleri söyledi. Resulüllah (s.a.v.) bu sahabeden de yüzünü çevirdi.

Sonra dördüncüsü ayağa kalkıp aynı şeyi söyledi, bunun üzerine Resulüllah'ın (s.a.v.) yüzünde öfke alametleri belli olduğu halde şöyle buyurdu:

"Ali'den ne istiyorsunuz? Ali'den ne istiyorsunuz? Ali'den ne istiyorsunuz? Ali Benden, Ben de Ali'denim. Ali, Benden sonra tüm mü'minlerin velisidir."

Bu arada Hz. Ömer'in "nübüvvet ve saltanat bir arada toplanmaz" sözünü de açmak gerekir. Acaba gerçekten nübüvvet ve saltanat bir arada bulunamaz mı?

Bunun cevabı Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtilmiştir. Ayette bahsi geçtiği üzere nübüvvet ve hilafet, Hz. Musa (a.s.) ile kardeşi Harun (a.s.)'da bir araya toplanmıştır.

Menzilet hadisi ile Resulüllah bu konuya işaret ediyor ve Hz. Ali'nin kendi nezdindeki durumunu Harun'la Musa'nın durumuyla ifade ediyor.

Bu konudaki bir diğer iddia da, Hz. Ebu Bekir'in yaşı gereği bu makama daha layık olduğudur.

Resulüllah (s.a.v.) Tebük Savaşı için hareket ederken, Medine'de yerine, genç olan Hz. Ali'yi (a.s.) bırakmıştır. O esnada da Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir O'ndan yaşlıdır, onlar kalsın dememiştir.

Öte yandan Allah Resulü'nün hayatının son günlerinde Hz. Ali hariç herkesi, bütün sahabeleri ısrarla Usame'nin ordusuna katılmaya davet etmesi de mânidardır.

Bu hareket bir mânâda Medine'yi boşaltmak ve Hz. Ali'nin halifeliği için uygun ortam hazırlanmasını sağlamak maksadına yönelikti.

Ancak hadiseler Allah Resulü'nün istediği şekilde gelişmedi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)