HENDEK PEK ÇOK HİKMETİN BEŞİĞİDİR II

  Dünden devam eden

“Ateşperest İran’ın âdetidir” diye taassup yapılmamıştır. Zira, doğ­ru, hikmet, mü’minin kaybolmuş malıdır. Hikmetin vatanı yoktur. Hikmete sahip çıkan, hikmetin sahibi olur.

<HENDEK PEK ÇOK HİKMETİN BEŞİĞİDİR II

 Hendek kazılacak arazinin keşfi, projesinin çıkarılması, ordu­nun onar kişilik gruplar hâlinde organize edilmesi, bir ibadet hu­şuu içerisinde çalışılması, Peygamberimizin fiilen bir “amele” gibi çalışması, çalışma anındaki muhabbet ve teslimiyetin ikrar ile ye­nilenmesi ve çalışmanın kavlî dualarla takviyesi nice hikmetlerle doludur:

 

  - Mü’min, her sanatı, ehlinin yardımıyla tam bilecek ve yapa­caktır. Mü’min, her işini Allah’a beğendirmek gayesiyle ve en ve­rimli tarzda ele alacaktır.

- Bütün işler ibadet mantığı içinde, kalbî teslimiyet ve bunun dil ile ikrarıyla yapılacaktır.

- İşler, karşılıklı muhabbet, gönül birliği ve güçlüklere göğüs gerilerek yapılacaktır.

- Resul-i Ekrem’in fiilî çalışması, arkadaşlarının çile ve sıkıntı­larını beraberce göğüslemesi anlamını taşır. Hatta bu hususta örnek olduğunu gösterir. Her sahada olduğu gibi… Ashab, O’nu görünce çalışma azmi ve şevki artar, işi daha bir inançla yapardı. Tarihte, kumandanı önden giden orduların ekseriya muzaffer olduklarını görüyoruz. Bu olaylar bize, liderlerin, fedakârlıkta her zaman teba­alarına örnek olması gerektiğini gösteriyor.

 Hendek kazma esnasında, Resul-i Ekrem’in balyozuyla bir taşın kırılıp etrafa kıvılcımlar saçması; İran, Bizans ve Yemen’in İslam hâkimiyetine gireceği şeklinde yorumlanması, hem hissî bir mucize, hem de gaybe ait bir haberin müjdelenmesi idi. Bu muştu, mü’minlerin imanını, münafıkların ise nifak ve fesadını artırıyor­du.

  Resulûllah ise müjdelerine devam ediyordu. Halbuki o anda, İs­lam için nazik bir durum vardı. İttifak etmiş küfür orduları, İslam’ı boğmak için bileniyordu. Bu şartlarda Resul-i Ekrem’in bu sözü, O’nun Cenab-ı Hak tarafından desteklendiğinin en bâriz işaretle­rindendi. Ne geniş bir ufuk; hendekte bir taşın kırılmasıyla meşgul bir insan, o devrin üç büyük devletinin İslam hâkimiyetine girdi­ğini görüyor! Bu geniş bakış açısı; bu azim irade ve kararlılık; bu yüce ufuk, ancak Allah’ın vaadine inanan mü’minlerde olur.

 

   O hâlde mü’min, metin iradeli, geniş gönüllü olmalı, yalnız Allah’a tevekkül etmelidir.

 Resul-i Ekrem’in, Ben-i Kurayza Yahudilerine karşı tedbirli ve uyanık davranması, bunun için halkı muhkem yerlere yerleştir­mesi, durumlarını tahkik ve kontrol ettirmesi ve hatta ihtiyat-tedbir olarak 500 kişinin arkada bekletilmesi; gerçek mü’minin tedbirli, teennili ve uyanık olması gerektiğine en güzel örnektir.

 Yahudilerin aralarında anlaşarak, Ben-i Kurayza Yahudileri­nin Müslümanları arkadan vurmağa kalkışmaları, durumun tahkik ve tetkik edilerek onlara karşı adaletle hükmedilmesi de alınacak büyük derslerdendir. Eğer onlar, af dileselerdi belki de affedilecek­lerdi. Ama buna yaklaşmadılar. Bütün bu olaylarda, Resulûllah’ın iyice tahkik ve tetkik ettirmeden karar vermediğini, kararında da şartlar ne olursa olsun adaletle davrandığını görüyoruz.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa :  489 /494

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek