Fakirlerin ve zayıfların korunması.....

Yönettiğin topraklarda, geliri olmayan miskinler, dilenmeyen yoksullar, kronik hastalar, elsiz-ayaksız durumda olan çaresizler vardır ki, Allah yoksulluk paylarını tahsis etmiştir

<Fakirlerin ve zayıfların korunması.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

"Yönettiğin topraklarda, geliri olmayan miskinler, dilenmeyen yoksullar, kronik hastalar, elsiz-ayaksız durumda olan çaresizler vardır ki, Allah yoksulluk paylarını tahsis etmiştir.

Allah buyurur ki: 'Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere mahsustur.'  O halde çevrende yaşayan fakir ve yoksullara devlet hazinesinden bir pay ayırmalısın.

Diğer beldelerdeki yoksullara da ticaret mallarından, ganimet gelirlerinden, Müslüman fakirler için ayrılan tahsisattan, yakın ve uzak farkı gözetmeden birer hisse vermen gerekir.

Fakirlerin yakınlarına ne kadar yardım yaparsan, uzağına da onun kadar destek olmalısın. Zira Allah şöyle buyurur: 'İyilik ve takva üzerinde yardımlaşınız. Günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayınız'

Buna göre yakın, uzak farkı gözetmeden fakirlerin hukukunu aynı ölçüde korumalısın. Nazari meşguliyetler seni fakirlerin işleriyle ilgilenmekten alıkoymasın.

Zira zamanını çoğunu önemli saydığın işlere ayırmakla özrünü kabul ettiremezsin. Vefalı gayretlerini fakirlerden esirgeme.

Merhamet duygularını ve samimi şefkatini onlardan uzak tutma. Allah buyurur ki: 'İnsanlara yanağını bükme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip övünenleri sevmez.'

Divan görevlilerinin hakaretine uğrayan veya eşraftan zarar görüp, derdini sana anlatamayan biçareleri bulmak, hallerini sorup anlamak için, iyi niyetli, Allah'tan korkan, güvenilir ve sadık kişileri görevlendirmelisin.

Hesap gününde Allah'ın huzurunda özrünün kabul olmasını düşünerek fakirlere iyi davranman gerekir.

Zira fakirler, halk arasında adalet ve insafa daha çok muhtaçtır. Bu yüzden fakirlerin hakkını verme konusunda çok hassas davranmalı, bilmeyerek haklarını vermediğin için Allah'a sığınmalısın.

Dilencilik yolunu tercih etmedikleri için ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz kalan yetimlere ve iş göremeyen yaşlılara yardım etmek ve taahhütte bulunmak gerekir.

Aslına bakılırsa bu emir, valiler için ağır bir görevdir. Ne var ki Allah tarafından beyan edilen güzel şeylerin doğruluğuna güvenerek taleb-i akıbet ile bir hakkın edası yolunda ki güçlüğe sabreden topluluğa Allah kolaylık ihsan etse gerekir.

Ey Mâlik! İhtiyaç sahiplerinin gönlünde yatan istek ve arzularını ortaya çıkarmak için onlara zaman ayırmalısın.

Ara sıra ihtiyaç sahiplerini huzuruna alıp onlarla konuşmalısın. Mecliste mütevazı olup Allah'ın rızasını kazanacak alçak gönüllülük örneği vermelisin.

Ben Hz. Peygamber'in, 'Bir ümmetin zayıfı, kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenmez ve mukaddes olamaz' diye buyurduğunu pek çok yerde duydum.

Bu bakımdan, ey Mâlik! Şunu aklından çıkarma, tayin ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüzlere uygulanan zulüm ve baskının önüne geçmelisin.

Korku ve şiddeti ortadan kaldırıp, sertliği ve darlığı kendinden uzak tutmalısın ki, insanlar seninle yüz yüze korkmadan konuşabilsinler. Böyle yaparsan rahmeti yaygınlaştırır ve ibadet sevabının verilmesine sebep olabilirsin.

Ey Mâlik! Şu da çok önemlidir. Yaptığın yardım ve iyiliği güzel sözlerle yapmalısın. Bir şey vermeyeceksen tatlı sözler söyleyerek ve özür dileyerek reddetmelisin.

Bazı önemli işler vardır ki, onlarla bizzat ilgilenmen gerekir. Mesela, kâtiplerin yazmakta zorlandığı hassas konularla bizzat ilgilenmelisin. Yani gerekirse hesap ve kitabını kendin yapmalı ve ona göre cevap vermelisin.

Bir de halkın temel ihtiyaçlarını günü gününe karşılamalı ve bugünün işini yarına bırakmamalısın.

Yapacağın yardımı ihtiyaç fazlası hibe gelirlerinden karşılayabilirsin. Yaptığın her işi günü gününe imza altına alman gerekir. Zira her şey o gün içinde olup biter."

•Düzeni Bozan Hainlere Karşı Yapılacak Muamele:

"Ey Mâlik! Halkın valiye en ağır gelen sınıfı, yakın adamlarıdır ki, bunlar iyi gün dostudur. Zor günlerde yardımları az olduğu gibi, adalete de mani olurlar.

İstediğini alma konusunda halktan daha çok baskı yaparlar. Verilenlere razı olmazlar ve daha az şükrederler.

Yardım alamayınca özür kabul etmezler. Dünyevi bir felaket karşısında tahammülleri azdır. Yüce Allah şöyle buyurur: 'Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hainlik edip günah işleyenleri sevmez.'

Unutma ki, İslâm toplumunu oluşturan, dini yaşayıp koruyan ve din düşmanları için hazırlık yapan halk tabakasıdır. Senin de meylin ve samimiyetin halktan yana olmalıdır."

•Kusur ve Hatalar:

"Ey Mâlik! Halk arasında yanına yaklaştırmayacağın ve kendilerinden en çok nefret edeceğin adamlar, halkın kusurlarını en çok araştıran kimseler olmalıdır.

Zira yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: 'Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın, biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin.

Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir. Çok esirgeyendir.'

Bilmelisin ki, insanların ayıpların örtme konusunda validen daha uygun biri olamaz. Bu nedenle senin görevin kusurları eşip ortaya çıkarmak değildir. Bildiklerini düzeltmek, bilemediğin ayıplar hakkında hükmü Allah'a bırakman gerekir.

Sen halkın kusurlarını, gücün ölçüsünde ört ki, Allah da senin halktan gizli kalmasını istediğin şeyleri örtsün.'

İnsanlara bağlı olarak ortaya çıkan kin düğümlerini çözmen ve bunu bütün topluma mal etmen gerekir.

Kin duygularını kendinden uzak tutmalı ve sana ters düşen işlere anlayış göstermemelisin." Bu konuda Allah şöyle buyurur: 'Size sıkıntı verecek şeyleri isterler. Onların ağzından öfke taşmaktadır. Göğüslerinde gizledikleri (kin) ise daha büyüktür.'

O bakımdan fitne üretenlerin sözlerini onaylamakta acele etmemelisin. Zira gammaz, hakkı örter. Her ne kadar nasihat edenlere benzese de." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)