ÇOK YÜZLÜ MARABALAR.....

 Atalarımız güzel demiş sen karakaçan olursan beline semeri vuran çok olur. Bugün anlatacağım hikâye hazin bir aşk hikâyesi. Koyunun çobanın kavalına olan aşkı. 

ÇOK YÜZLÜ MARABALAR.....
Mimar Gökhan Demir

ÇOK YÜZLÜ MARABALAR.....

 Bir varmış iki yokmuş. Dünyanın bir bölgesinde garip bir ülke varmış. Bu ülkenin halkı okumak araştırmak yerine sağda, solda konuşulan söylentilere, inanmak istedikleri, duymak istedikleri sözleri anlatan insanlara hep kanıp yaşar giderlermiş. 

Hak-hukuk, doğru-yanlış onlara göre hiç önemli olmazmış onlar için çobanlarının kavalının sesi her şeyden önce gelirmiş. Bu çobanların da kralları varmış. Bu krallarında, kralları varmış. Bunlar öyle eğitilmişler ki koyunlar neyi sever ve nasıl sana tabi olur, nasıl elde tutulurlar bunları çok iyi çalışmışlar öğrenmişler. 

Çoban milli manevi duyguları çok iyi kullanır. Ahali ise çobana çok bağlı. Çoban belini bükemediği insanların özel hayatlarını çok iyi takip edermiş. Kimin nerde, hangi kutularda ne gizlediği neler var ve ne kadar yanlışı varsa hepsini kayıt altına alırmışlar. Hani derler ya ‘sakla samanı gelir zamanı’ Adam işini çok iyi biliyor bu işleri baş çobanları olan sem amcaları onlara öğretmiş tabii. 

Günlerin bir günü yola getiremedikleri Antalya’nın altı köşeli bahçesinin portakal yanaklı bekçisinin işine son vermek ve adamları olan Bay Gandi’yi altı köşeli bahçeye bekçi yapmak için kolları sıvadılar. Otel, motel odalarındaki elemanları çok güzel filimler hazırladılar Antalya’nın portakal yanaklı çocuğunu medyaya servis ettiler.  Neticede okyanus ötesinin talebesi salyangoz fethinin adamı sonunda altı köşeli bahçeye müdür oldu. 

Bu filim tüm dünyanın gözü önünde oynandı. Her şey açık ve netti. Ancak başta dedik ya bu ülkenin ahalisi çobanının kavalının sesine bakar o sesi takip eder. Ne hak ne hukuk tanımaz kaval sesi ona hep hoş gelir. 

Enteresan olan husus ise başka. Bütün bu olayları herkesten önce gören, en iyi bilen okuyan yıllarca bunlara karşı mücadele eden insanlarında arasına sızan fethinin ve sem emminin itleri varmış. Kendisi gibi fethinin ve sem emmisinin marabası olan altı köşeli bahçenin müdürü ile beraber hakikat ehli rehberi oyalayarak önünü kestiler.

 Bu işte bir terslik olduğunu demeye çalışan insanların lafı ağızlarına tıkmak için yapmadıkları hokkabazlık, entrika, iftiraların sayı hesabı bile belli olmazmış. Çok enteresan değil mi. Hem Fethiye karşı hem ısrarla fethinin marabası ile beraber olmak derdine düşmüşler. Hâlbuki herkes şunu iyi biliyordu. Kaset işlerine kim bakıyor belli ve kim gidenin yerine geldi ise buradan anlasana bu gelen kimin marabası. 
  Birileri fethinin oyunu anlaşılmak üzereyken anında, yok onlar farklı alakası yok fethiyle diyerek fethinin marabasını ifşa etmeye çalışan insanlar hakkında karalama kampanyaları başlatıyorlarmış. Giden büyük rehberin yerine geçmeye hazırlanan bu vatandaşın hevesi kursağında kalmış. Genç ve vizyon sahibi olan gün geçtikçe güçlenen yeni rehberin karşısında duramayınca arkasından dolandı. Yapmadığı fitne, menkıbeler, yalanlar vs. kalmadı ama fayda etmedi. Kendisinin kovulmasını bekledi buradan bir kahramanlık hikâyesi çıkartsın diye o da olmadı. Gün gelmiş, maskesi düşmüş görüşlerimiz uymuyor diyerek gemiyi terk etmişti. Varacağı yer belli müneccimler ile katiller birleşince ortaya sem emminin çiftliği çıkar. Bu temiz saf insanların olduğu derya, denizlerinde yüzmek kolay değil bu deryaya her çöp düşebilir deryada kalması denizin rengine bürünmesi ile baki olur. Ancak denizin rengine bürünmez ise onun deryada kalacağı müddet dalgaların onu sahile vuracağı kadar olan zamandır. İşe bu çöpünde sahile vurma vakti gelmiş deniz kendini temizlemiştir.
Bu hikâyedeki ülkenin insanları Allah c.c. ne derim o hesap soranda ben ne diyeceğim diye asla düşünmezmişler. Çünkü onlar ölüme, öldükten sonra dirilişe ve mizandaki hesaba inanmazlarmış, inanmışı oynarlarmış. 

Bugün sizlere çok güzel bir hikâye anlattım umarım eğlenmişsinizdir. 

Bu hikâyedeki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.