Boykot uygulamasının kaldırılması, Peygamber Efendimiz ve Ashab-ı Kiram’ı oldukça rahatlattı.
29-09-2021Bu sırada; bir yandan bazı müşrik Araplar İslam olurken, bir yandan da, Son Peygamberin zuhur ettiğini duyan Hıristiyanlar, Allah Resulü’nü tanımak için Mekke’ye geliyorlardı.
Hıristiyanlardan oluşan ilk heyet, 30 kişi kadardı. Bunlar, Hz. Peygamberi ve İslam’ı, Habeşistan’a hicret eden Müslümanlardan duymuş ve daha yakından tanımak üzere Mekke’ye gelmişlerdi.
Allah Resulü ile buluştuklarında birçok sorular sorup, mükemmel cevaplarla gönülleri nurlanan bu nasipli insanları daha sonra Allah Resulü, İslam’a davet etti ve Kur’an okudu. Gözyaşları içerisinde yüce Kur’an’ı gönül kulaklarıyla dinleyen bu Hıristiyan grup, toplu hâlde İslamiyet’i seçtiler.
Heyetin Müslüman olduğunu duyan Ebu Cehil, bir grup müşrikle beraber önlerini keserek; “Allah belanızı versin! Sizler, bu adamın ne dediğini öğrenmek için buraya gönderilmişken, O’nunla düşüp kalktınız ve sonunda dininizden ayrılıp, O’na uydunuz. Bu düpedüz bir ahmaklıktır” diye hakaret etmeye başladı. Fakat bu bahtiyar insanlar, onların hakaretlerine aldırış etmediler ve; “Bizim kanaatlerimiz bize, sizinkiler sizedir. Cahillerin sözüyle, bize yönelmiş hayırdan dönmeyiz” şeklinde güzel bir cevap da verdiler. Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri, onlar hakkında nâzil olmuştur. “Bundan önce kendilerine kitap verdiğimiz nice kimseler vardır ki, Kur’an’a inandılar. Onlara Kur’an okunduğu zaman; ‘Buna inandık, şüphesiz ki bu, Rabbimizden gelen bir hak ve gerçektir. Hakikaten biz, bundan önce de İslam’ı kabul etmiş kimselerdik’ dediler. İşte bunlara, sabır ve sebatlarından ötürü mükafaatları iki kat verilecektir. Bunlar, kötülüğü iyilikle savarlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra sarfederler. Bunlar, yaramaz lakırdı işitince ondan yüz çevirdiler de; ‘Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz sizedir. Size selam olsun. Biz cahillerle ilgilenmeyiz’ dediler.” (Kasas, 52-55)
HİKMET VE ÖLÇÜLER
Resulûllah’ın davetine uyarak Mekke’ye gelen topluluk, İncil ehli idi. İncil’e iman ediyor, onun hidayeti üzere yürüyorlardı. İncil, Hz. İsa’dan sonra gelecek peygamberi müjdeleyip O’na uymayı emrettiği için Hz. Muhammed’e (s.a.v.) uymak, iman etmek, devam eden imanlarının bir gereği hâlini almıştı. Yani, onların imanları eski inançlarının ve tutundukları dinin bir gereği olarak İslam’a girmekten ibaretti. Birini diğerine tercih sûretiyle, bir dinden diğer bir dine geçiş işlemi değildi. Onların Peygamberimize iman etmeleri, Hz. İsa’ya ve O’na indirilene imanın devamı niteliğindeydi. Ayette; “Kendilerine Kur’an okununca; ‘Biz ona inandık, şüphe yok ki, bu Rabbimizden gelen bir hak ve gerçektir. Hakikaten biz, bundan önce de İslam’ı kabul etmiş kimselerdik’ dediler” şeklinde anlatılıyor. Yani, onlar Müslümandı. Hz. Muhammed’in davet ettiğine, O’nun peygamber olarak gönderilişinden önce de inanan mü’minlerdi. Çünkü, İncil, O’na inanmaya çağırıyordu.
Hz. İsa veya Hz. Musa’nın getirdiği İlahî gerçeklere gönülden bağlanan kişilerin durumu budur. Çünkü, İncil’e ve Tevrat’a inanmak, Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e (s.a.v.) inanmayı gerektirir. Bu sebeple Cenab-ı Hak, Peygambere, Ehl-i Kitabı İslam’a davet ederken İncil veya Tevrat’ta bulunanları tasdik etmelerini istemekle yetinmesini emretti. Bu konuda Allah (c.c.); “Ey Resulüm, de ki: Ey Ehl-i Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça, siz hiçbir şey (din ve kanaat) üzere değilsiniz.” (Maide, 68)
Bu durumda; Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar hak dinin tek olduğu, ‘semavî dinler’ diye bir tabirin anlamı olmadığı, ancak semavî şeriatların varlığından söz edilebileceği doğrulanmış olmaktadır.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 259 /262
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir