‘Oruç, mü’min için kalkandır’

Hz. Peygamber (s.a.a.) buyurdu ki: “Oruç, mü’min için kalkandır. Bu bakımdan herhangi biriniz oruçlu ise, fahiş konuşmasın, cahilce hareket etmesin. Eğer bir kişi kendisiyle çirkin konuşur veya dövüşürse, desin ki: Ben oruçluyum, ben oruçluyum”

<‘Oruç, mü’min için kalkandır’

İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:

"Havass'ın orucunun keyfiyeti, âzâları günahtan korumakla beraber tamam olur.

Dili korumak:

Dilini hezeyan, yalan, gıybet, nemime, fahiş konuşma, galiz konuşma, kavga ve riya ile konuşmaktan korumaktır. Ve aynı zamanda dili sükût etmeye icbâr, Allah'ın zikri ve Kuran tilâvetiyle meşgul etmektir. Bu ise, dilin orucudur.

Süfyan-ı Sevrî şöyle der: 'Gıybet, orucu bozar.' Bu hükmü Bişr b. el-Hâris rivayet etmektedir.

Leys, Mücahid'den, 'İki haslet vardır. Onların ikisi de orucu bozar: Gıybet ve yalan' dediğini rivayet etmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:

'Oruç, mü'min için kalkandır.

Bu bakımdan herhangi biriniz oruçlu ise, fahiş konuşmasın, cahilce hareket etmesin. Eğer bir kişi kendisiyle çirkin konuşur veya dövüşürse, desin ki: Ben oruçluyum, ben oruçluyum.' (Buharî ve Müslim; Ebu Hüreyre'den).

Hz. Peygamber'in devr-i saâdetinde oruç tutan iki kadın, günün son saatinde açlık ve susuzluktan bitkin bir hale geldiler, neredeyse telef olacaklardı. Hz. Peygamberin huzuruna bir elçi göndererek oruçlarını bozmak için izin istediler. Bunun üzerine Resûlullah kendilerine bir fincan göndererek şöyle buyurmuştur: 'Onlara söyle! Yediklerini bu fincana kussunlar.'

Kadınlardan birisi, fincanın yarısı kadar katı bir kan ile iri bir et parçası kustu. Diğeri de aynı şekilde kusarak fincanı doldurdu. Hâdiseyi gören halk, hayretler içerisinde kaldı. Bu durum karşısında halkın hayretini Resûlullah şu mübarek sözleriyle gidermeye çalıştı:

'Bu iki kadın, Allah'ın kendilerine helâl kıldığı şeylerden uzaklaşarak oruç tuttular. Fakat Allah'ın kendilerine haram kıldığıyla iftar ettiler. Bir arada, oturarak onu bunu çekiştirdiler. İşte fincanda gördüğünüz irin, onların yemiş olduğu halkın kanı ve etidir.' (İmam Ahmed; Resûlullah'ın âzadlısı Ubeyyid'den zayıf bir senedle).

Kulağı korumak:

Kulağı her mekruhu işitmekten alıkoymak gerekir. Çünkü söylenilmesi haram olan her şeyin işitilmesi de haramdır. İşte bu sırra binaen Allah Teâlâ, gıybet dinleyen ile haram yiyeni eşit tutmuştur: 'Onlar sürekli yalan dinlerler, haram yerler.' (Mâide/42).

'Rabbanîlerin ve hahamların, onları günah söz söylemekten, haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Bu yaptıkları ne de kötüdür!' (Mâide/63).

Bu bakımdan gıybete karşılık sükût haramdır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: 'Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz.' (Nisâ/140).

Bu sırra binaen Hz. Peygamber de şöyle buyurmaktadır: 'Gıybet edenle, onu dinleyen, günahta ortaktırlar.' (Taberânî; İbn Ömer'den benzerini sahih bir senedle)."