Hürriyet, Allah’ın tecellisine mazhar olmaktır.....

Muhterem Hocam! İnsanlar Allah'tan gafil yaşayamıyorlar ve mutlu olamıyorlar. Bir de insanın hürriyete ihtiyacı var. Bütün insanlar hürriyet arıyorlar. Halbuki siz bir sözünüzde, "Mutlaka insanlar bir şeye kuldur. Mutlak hürriyet yoktur" demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız?

<Hürriyet, Allah’ın tecellisine mazhar olmaktır.....

"Mutlak hürriyet var da, bu evrende mutlak hürriyet yok. Yani sen ve ben kabul etsek de etmesek de esiriz. Bir insanın esir olması için ya da hür olmaması için dış tabiatımızda birtakım düşmanların bize zincir vurması gerekmiyor. İnsanoğlunun iç tabiatında iki duygu var. Bir, nefsani duygular, hayvani duygular. Bunlar insana hakim olur.
 

 
İnsan bu duyguların esiri olur ve hayatını bu kulvarda geçirirse, hür diye kabul ettiğin bu insan, aslında o duyguların esiridir.
 
Bir de ruhani duygular vardır. O da, direkt insanı Allah'a bağlar. Yani sen, ya onun esirisin, ya bunun esirisin. Ya hayvani duyguların esiriyiz, ya da ruhani duyguların esiriyiz. Aklı olan, akıllı olan kişi odur ki, ruhani duygulara hayatını ve aklını teslim eder.
 
Bu duygular, ibadat-u taatle, özellikle zikir ile öyle bir yücelir ki; ruh yücelir, Allah'ın tecellisine mazhar olur, Yaratanla beraber olur. O tecelli, öyle bir sevda, öyle bir muhabbet, öyle bir haldir ki, işte o andır hürriyet. Yani hürriyeti insan, her zaman yaşamaz. An, an yaşar. O bir sevda boyutudur.
 

 
Biz, insanlar olarak yaptığımız ve yapacağımız işlerde, her işimizi Allah'a endekslersek, O'nun rızasını kazanma niyeti ve maksadında olursak, ruh, hep o kulvarda O'na yücelir. Yaptığın en basit işte bile muhabbet alırsın. O manevi zevki alırsın.
 

 
Yol üstünden bir taşı, canlılara eziyet etmesin diye, alıp bir kenara koymak kadar basit bir iş gibi görünse de, bu taşı alıp kenara koyarken O, sana öyle tecelli eder ki, "Bir kulumun ayağının ezilmesine sen mani oldun. Aferin kulum" sesini duyarsın.
 
Fakire, fukaraya el uzatırsa, o anda Rabbinin onu methettiğini hisseder, duyar. Ruhu, O'nunla beraber görüşür. Zaten Müslümanlık da budur.
 
Allah her mekanda hazır ve nazırdır
 

 
Büyük veli Abdülkadir Geylani Hazretleri buyurur ki: "O zamanın zamanı, mekanın da mekanıdır."
 
Zamanın ve mekanın dışında varlık var mı? Yok. Esasen varlık; çekirdeğin etrafındaki elektron hareketinin devamıdır. Allah her an yeni bir oluşta olduğu için, o hareketler devam ediyor. O devam dursa, madde olmayacak. İşte bu duyguyu bir müminin yaşamasıdır iman. Hürriyet budur.
 

 
Böyle bir insan, her zaman O yüce Rab ile, Allah'la beraber olduğunu yaşasa, onda zafiyet söz konusu olur mu? Acizlik söz konusu olur mu? Onu yaşayan insana diyeceksin ki; "falan ülkeyle savaşımız var", ona bayram gelir.
 
İnsan niye bu hale geliyor? Yaratıcısı ile beraber oluyor da ondan. O gücü görüyor, kuvveti yaşıyor. Onun için tarihte Türk milleti bu hali hayatına gaye yapmış, diyebilirim ki, tek topluluktur. Onun için bu milleti çok iyi tanımak lazımdır.
 
Kısaca şunu derim ki, biz her halü karda esiriz. Ama mutlak hürriyet istiyorsak, bunun yolu Allah'la beraber olmaktan geçiyor." (Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin Sırları eserinden) H: Aknaydn