Her şeyin bir önderi vardır.....

Her şeyin bir önderi vardır. Bilginin önderi, yapılacak işlerin önderi ayrı ayrıdır. Onların her biri, kendi çapında Hakk'a delâlet ederler

<Her şeyin bir önderi vardır.....

Allah Teâlâ'nın nimetlerini görüp varlığını itiraf edene saadetler olsun. Her varlığı O'na bağlayana saadetler olsun. Nefsini bir yana atarak sebepleri, gücünü, kuvvetini Hak Teâlâ'ya verene saadetler olsun.

Aklı başında olan odur ki, yaptığı işin hesabını Yaratan'ına sormasın, O'ndan mükâfat istemesin. Her hâlini buna uyduran akıllı insandır.

Sen yaptığın ibadetin mânasını bilmeden ibadet edersin, zâhidlik yolunu anlamadan tutarsın. Dünyaya sarılırsın, fakat ne olduğunu bilmezsin.

Bu hâl kalbine perde üstüne perdedir. Felâket üstüne felâkettir. Bu hâle gelen, hayırla şerri ayırt edemez. Sen de hayrını şerrini ayırt edemezsin; lehinde ve aleyhinde olanı çıkaramazsın, düşmanla dostunu fark etmen kabil olmaz. Bu başına gelenler, cehaletinden oluyor. Büyük önderlere hizmet etmediğinden çıkıyor.

Her şeyin bir önderi vardır. Bilginin önderi, yapılacak işlerin önderi ayrı ayrıdır. Onların her biri, kendi çapında Hakk'a delâlet ederler. Her kimi terbiye edecek olsalar önce sözle yola getirirler, sonra yaptıkları işle çağırırlar. Hakk'a vasıl olman, onların vasıtası ile olur. Hakk'a vasıl olan, bilgi ve zühd yolu ile olur. Bu zühd yolu hem kalp hem de kalıpla olur.

Kendini ilk defa zâhidlik yoluna verenler, dünyayı ellerinden çıkarırlar. Bir zâhid vardır, zâhidlik hâlini varlığına yerleştirdikten sonra dünyayı kalbine koymaz. Bunlar büyük kişilerdir. Kalpleri ile zâhid oldukları için zühd onlarda hâl olur. İçleri, dışları ona bürünür.

Tabiî hâllerinin ateşi söndü. Boş gururları kırıldı. Nefisleri itminan derecesini buldu; şerri gitti.

Ey evlat! Bu zühd öyle şeydir ki, elle yapılmaz. Elini attığında tutabileceğin gibi de değildir. O birkaç adımdır. İlk adım, dünyaya olduğu gibi bakmaktır. Bu görüşte, peygamberlerin ve geçmişte yetişen velî kulların tutumu esas olmalıdır. Onların ibadetten yana boş zamanı olmamıştır.

Dünya görüşünün, onların görüşüne uyması şarttır; onlara uymak böyle olur. Sözde, işte, gizlide, aşikârede. Hasılı surette ve mânada onlara uymalısın. Onlar gibi oruç tutmalısın. Onlar gibi namaz kılmalısın. Dünyadan alacağını onlar gibi almalısın. Bir şeyi seversen onlar gibi sevmelisin ve bıraktığını onlar gibi bırakmalısın. Onlara, anlatıldığı gibi uyarsan, Allah Teâlâ sana bir nur ihsan eder.

Nefsinin ayıplarını onunla görürsün. Başkalarına da o nurla bakarsın. Hem senin hem de başkalarının ayıbını onunla görürsün.

Her şeyin değerini O verir, ama zâhid olursan. Bu ki sabit oldu, kalbine yakınlık nurları dolar; böylece iman sahibi, ikan sahibi, arif ve âlim olursun. Her şeyin asıl suretini ve manevî yolu görürsün.

Dünyaya baktığın zaman görüşün, geçmiş büyüklerin görüşüne uyar. Onlar dünyadan kalplerini çekmişlerdi.

Sebebi, dünyanın ihtiyar, porsumuş görünüşü ve çirkin bir hâlde oluşu. Bu, o Allah yolcularının görüşüdür. Onlara uyarsan, görüşün onlarınkine benzer. Onlar gibi olmayan mülk sahipleri, dünyayı yeni gelin gibi görürler.

Hâlbuki bu hâl, Allah yolcularının katında olmaz, dünya onlara zelil ve hakir gelir. Onun üstünü başını yırtar, saçlarını yolarlar. Yüzünün etlerini diderler. Dünya onlara kısmet vermek istemez. Fakat onlar, inadına hisselerine düşenleri alırlar. Dünyalık alırken öbür âlemi unutmazlar; zaten bütün hâlleri öbür âleme dönüktür.

Ey evlat! Dünya için yapacağın zühdü iyi yapmaya güçlü isen yap. Gönlünden kopan arzu ve istekle yap. Halka karşı da aynı duyguları besle. Onlardan alacağın herhangi bir şeyi Allah'ın emri ile al.

Onlardan korkma, bir şey umma. Nefsini de zühd gözü ile gör, sözlerini ona göre tart. Bu yola koyulursan, ilham ve rüya âleminde sana, yaratılmışlardan kaçma duygusu aşılanır.

Dikkatli ol. İlâhî duygularda kalbin sakin olması lazımdır. Elde edilmesi gereken en üstün şey, kalbin sakin olmasıdır. Kalbe sükûn hâli yerleşmesi için, nefsin sabırlı ve şahsî şeylerin yok olması lazımdır. Bu olunca kalp, Hak yakınlığı ile dirilir.

Bu yolda ölüm ve sonra dirilmek var. Allah dilerse seni diriltir. Kullara iyilik için gönderir. Sen de kullara döner, yararlı işlerini görürsün ve onları Hak Teâlâ'nın kapısına götürürsün. Artık dünya sana zarar vermediği için ondan kısmetini çekinmeden alırsın.

Sana kuvvet gelir. Halkın kalp karanlığını giderirsin; düştükleri dalâlet çukurundan çıkarırsın. Onlar arasında ilâhî emrin mümessili olursun. Bazen bu vazife arzuya bırakılır. Sen de böyle bir vazife istemezsen, Hak yakınlığı sana yeter. Bilcümle, Esma ve sıfat âlemlerini bırakır, zatî tecellinin yeterliği ile yetinmeye bakarsın.

Yaratıcıyı bulduktan sonra yaratılmışları neylersin ki? Her şeyden önce eşyayı Yaratan'a bakarsın. Zaten cümle yaratılmışlardan önce O vardı; kâinatta her ne ki var, O yarattı.

Yağmur gibi günahınız yağıyor; buna karşılık her anınız tevbe ile geçmeli.

Yazık sana, sadece göğsünü kabartıp gezmeyi biliyorsun. Şehevî arzunla çok hoşsun. Bakılıp ibret alınacak bir hâldesin. Kabirde yatıp kalanlara bak. İman dilinle onlara hâlini sor; perişan hâlini onlar sana bildirirler." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)