Dilin Müslüman gibi konuşuyor kalbin, onu doğrulamıyor’.....

Yazık, dilin Müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor. Sözün Allah’a ve peygambere inanmış gibi, özün tam tersine

<Dilin Müslüman gibi konuşuyor kalbin, onu doğrulamıyor’.....

Allah hiçbir işi yapmaya mecbur değildir. O, mülkünde ancak dilediğini yapar. Allah'ı mülk sahibi bil. Bu sahip hayırlıdır. Başkasını seçme. Senin için iyi olmaz.
 
Bir ağır yük kaldırdığın zaman sırf kuvvetini görme. Allah'ın kudretini sez. O'nun gücü olmasa senin gençliğinin, kuvvetinin ne değeri olur?
 
Malına da pek güvenme. Mal sana ne yapabilir? Malın özünde mânevi tesir olmadan hiçbir değer ifade etmez.
 
Allah bir defa tutarsa bırakmaz. Maddiyatı bırak; biraz manevî ol. O'nun tutuşu manevî yollardan gelir. Maddî tedbirlerin pek tesiri olmaz. Olsa olsa, yine O'nun tesiri ve izni ile olur.
 
Yazık, dilin Müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor. Sözün Allah'a ve peygambere inanmış gibi, özün tam tersine…
 
İşlerin hiçbirine uymuyor. Ne olacak halin? Halk arasına çıkınca, senden iyisi olmuyor; yalnız kalınca neden şeklin değişiyor?
 
Biliyor musun, yıllarca namaz kılsan, oruç tutsan sana hayır getirmez; ömrün boyunca hayırlı işlerde bulunsan hayır göremezsin. Ancak, Allah rızasını gözeteceksin; bunu iyi bilmen gerek.
 
Aksi halde yaptıkların boşuna; bu duruma göre, sana damga, münafık ve içi bozuk sözleri olur. 'Allahtan uzak' mührünü alnına vururlar. Şu anda yaptıklarından dön. Bir an bile yaşamana senedin yoktur. Ne kadar kötü işin varsa bırak, kötü sözlerden dön. Kötü niyetlerinden kendisini hemen çekiverir.
 
Allah yolcularının iç âleminde aksaklık göremezsin. Onlar, kurtulmuşlardır. Onlar, tam imana sahiptir. Muvahhid onlardır. İhlâslı işi onlar tutar. Belâya onlar sabırla karşı koyar. Bir âfet indiğinde sızlanmazlar; inlemezler. Metin ve vakur olarak işlerin sonunu beklerler.
 
İyilik geldiği zaman şükür yoluna koyulurlar. İyiliği ilân eder, kötülüğü saklı tutarlar. Başlarında olan felâketli işlerden, kimseye şikâyet etmezler.
 
Ellerinde bir bolluk varsa, herkese dağıtırlar. Dağıttıkları elde kalandan fazladır. Bu verişi severek yaparlar. Verdikten sonra üzüntü duymazlar. Kendi kazançlarından diğer kardeşlerine fayda sağladıkları için sevinirler.
 
Bu kullar ilk başta dilleri ile şükrederler. Sonra kalpleri ile, daha sonra da gönülleri ile… Halkı bilmezler. Halktan onlara bir eza gelirse sadece tebessüm ederler. Dünya şahları onların katında hiçtir. Yeryüzünde gezenler, onlara fakir, hasta ve ölü görünür.


 
Onlar için cennet, tavanı çökmüş bir viranedir. Cehennemi, ateşi sönük, küllük bilirler. Ne cennete yerleşmek için fazla arzu duyarlar; ne de cehennem korkusundan titrerler. Cennete girmekle cehennemde kalmak onlar için eşittir.
 
Semanın yüceliği, onları Hak'tan ayrı edemez. Yer, tabii güzelliği ile onları aldatamaz. Onlar, yeryüzünde yaşayanlarla gökyüzünde uçanlar arasında eşit şart görürler. Hepsini tek kuvvetin esiri bilirler. O da Allah'tır.
 
Onları bir zaman dünya ehline karışmış, görürsün. Gafillerden biri bilirsin; ama değil… Bir zaman sonra âhiret ehline karışırlar. Onlarla sohbet ederler. Az sonra kendi iç âlemlerine tâbi olurlar. Gözlerinde dünya yok olur. Âhiret silinip gider.
 
Her iki cihanın Rabbi ile olurlar; zaten aradıkları da bundan başka bir şey değildi. O'na gider ve koşarlar. Sevdikleri yalnız O'dur. Gönül kapıları bu kez Hakk'a açıktır. Başkasını ne yapsınlar; yalnız Hak sevgisi ile dolarlar. Kalpleri Hakk'a karşı yürümeye koyulur. Ona tam vasıl oluncaya kadar yolculukları devam eder. Artık onlara Hak dostluğu hâsıl olmuş olur.
 
Yukarıda belirtilen yolculuk mecazîdir. Kalbin maddî yolu yoktur. Yol tabiri, yolcuya anlatmak için kullanılır. Yoksa ne yol var ne de yolculuk… Hepsi bir an işidir. Hakk'a varma arzusu akla gelince, yol görünmeden varılmış olur. Menzil alınır, yol katedilir. Kapı açılmadan eve girilir. İşte hal böyle…" (Abdülkadir Geylani Hazretleri, İlahi Armağan eserinden) H: Akın Aydın