Arayış ve kulluk.....

‘Kullukta’ doruk noktaya ulaşmış Abdülkadir Geylani (k.s) Hazretleri ve Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın dilinde arayış ve kulluk gerçeği

<Arayış ve kulluk.....

Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız şu tasviri hep aklımdadır.

İnsanın doğumundan bahsederek, 'sen dünyaya gelirken ağlıyordun, etrafındakiler ise gülüyordu. Öyle bir hayat yaşa ki, sen öbür aleme giderken herkes alıyorken sen gülesin'.

İşte bütün mesele burada! Ağlayarak geldiğimiz dünyadan gülerek gidebilmek. Bu iki nokta arasındaki zaman dilimine 'hayat', mücadeleye, arayışa, kavgaya da, 'kulluk' diyoruz.

Kulluk en büyük makam. İşte bu makamı, 'kul' kimliğini kazanmakta gayret istiyor, sabır istiyor, fedakarlık istiyor, vazgeçebilme istiyor. En önemlisi ise o kapıdan hiç ayrılmamayı gerektiriyor.

Bu noktada sözü 'kullukta' doruk noktaya ulaşmış Abdülkadir Geylani (k.s) Hazretlerine ve Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza bırakalım.    

Abdülkadir Geylani Hazretleri diyor ki; ; "Ey evlat! Bir eline dünyayı, öbür eline de ahreti al. İkisini yan yana getir. Bir yere yerleştir. Aralarından çık. Mevlâna yönel. Tek olarak Hakka yönel. Kalbin çıplak olsun; onda ne dünya, ne de âhiret bulunsun. Hiçbiri olmamalı.

Mevlâ'ya yöneldiğinde, O'ndan gayrı işlerden soyun. Yaratan ile yaratılmışları karıştırma. Halik'ı bırakıp halk ile olma. Bütün sebeplerden kesil. Yaratıcılık iddia edenleri yere vur.

Bunları yap, sonra dünya ile âhireti bıraktığın yere git; dünyayı nefsine ver. Ahreti kalbine koy, Mevlâ'yı da sırrında sakla.

Ey evlat! Nefisle olma. Kötü arzuyla (heva) olma. Dünya ile olma. Ahireti de bırak. Hakk'ın gayrı bildiğin her şeyden silkin. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hazineye erersin, sonsuz hazine dedikleri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal (imkânsız) sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tövbe edeceğin zaman dışını ve içini temizle. Tövbe ilk defa kalple olur…

Yazık, dilin Müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor. Sözün Allah'a ve peygambere inanmış gibi özün tam tersine…

İşlerin hiçbirine uymuyor. Ne olacak halin? Halk arasına çıkınca, senden iyisi olmuyor; yalnız kalınca neden şeklin değişiyor?

Biliyor musun, yıllarca namaz kılsan, oruç tutsan sana hayır getirmez; ömrün boyunca hayırlı işlerde bulunsan hayır göremezsin. Ancak, Allah rızasını gözeteceksin; bunu iyi bilmen gerek.

"Ey evlat! Dua bağına yapış. Rızaya yönel. Razı ol. Dilini kalbinden ayrı etme, kalbinle birleştir. Ağzından çıkan, kalbinde bulunan olmalı. Her ikisini de iyiye yönelt ki, hoş olasın.

Bir gün kıyamet kopacak. İnsana yaptıkları hatırlatılacak. Dünyada yaptığı hayır ve şer önüne mendil gibi serilecek.

Kötülüğü gören pişman olur. Ama fayda vermez. Hatayı anmak burada olmalı. Orada anış hayır getirmez.

Temel olan iş, bu acı günü, ölmeden önce hatırlamak ve ona göre hazır olmaktır.

Harman zamanı ekmeyi, tarlaya tohum saçmayı düşünmek neye yarar? Sonbaharda ekin işine yönelmeyene, yaz günü ne hayır verir?

Peygamber (s.a.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu: "Dünya, öbür âlemin ekim yeridir. Hayır, eken sevinç biçer. Şer eken ise pişmanlık devşirir."

Bir gün ölüm gelir, seni uyandırır. Bu uyanışın, sana ne yararı olur? Uyan, uyan! Çabuk uyan!

"Ey evlat! Yalnız kaldığın zaman, seni kötü işten koruyacak duyguya muhtaçsın. Ayak kaymasını önleyecek tedbirin olmalı. Hakkın her an seni kontrol ettiğini içinden sezmelisin. Bu düşünceler varlığını sarmalı. Anlattıklarımıza şiddetle ihtiyacın vardır. Benliğini bu öğütlerle donattıktan sonra nefisle cenge çıkman kabil olur…

"İnsanlar istek ve arzuları kadar yücelirler. Yücelik, şahsî yararı bir yana atmaktır. Daima üstün ve iyi düşünmek hoş olur.

İnsan, düşüncesine ve tuttuğu işe göre kıymet bulur. Buna göre, tuttuğun işte bir fayda umuyorsan o fayda kadar büyük olursun.

Herkes himmetiyle ölçülür. Dünyalık isteyen dünyalık bulur ve değeri o kadar olur. Allah'ı isteyen Allah'ı bulur, kıymeti de o kadar büyük olur...

Allah'ım, bizi gafil kişiler gibi uyumaktan koru. Seni bilmeyenlerin gafleti gibi senden ayrı kılma, Allah'ım. Âmin!

"İsyan sofrasını hemen terk edin ve uzaklaşın. Taat sofrasına çömelin ve bol bol yiyin, için. Haddi aşmayın.

Kolaylık karşınıza çıkınca şükre koşuşun. Sert bir işe çarpılınca, hatalarınızı hatırlayın ve istiğfar edin. Nefsinizi hesaba çekin. Allah hiçbir zaman kullarına zulmetmez.

Ölümü ve sonrasını düşünün. Yaratıcıyı ve O'nun karşısında hesap vermeyi hatırlayın. Hatalarınız çıkınca O, size nasıl bakar ve siz, O'nun yüzüne hangi yüzle bakarsınız? İşte bu güç durumu düşünün. Ayık olun, bu uyku ne zamana dek devam edecek?

İnsanlar biraz tuhaftır. Her arzularını tatmin yolunu ararlar. Ama doğru yol gösterilince gelmek istemezler. Hele biraz da güçlük olursa...

Halbuki her tatlının önü sıra az da olsa acı olur. Bir tatlıyı yemek için önce yorulmak icap eder. İşte bu sebeple deriz ki, ey evlat, her arzunun yerine gelmesini istiyorsan, Allah'ın yasak ettiği şeylere yanaşma.

Önünde duran kapıların açılmasını istiyorsan, muttaki (kötü şeylerden sakınan) ol. Her hayır kapısının anahtarı, Allah'ın yasak ettiği haram işlere yanaşmamaktadır. Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu: "Bir kimse kötülükleri bırakırsa ona, kurtuluş yolları açılır. Tahmin etmediği yollardan rızkı gelir." (Cuma/2-3)

Hak'la çekişme. Nefsin için O'nu kötüleme. Çocukların için Hakk'a çıkış yapma. Malın azaldı diye O'nu itham etme. İnsanlar sana yüz vermiyor diye O'nu suçlu bulma. Suçu evvelâ kendinde ara.

Allah'a emir mi vereceksin? Bunu yapmaktan utanmaz mısın? Her iş senin keyfine göre olsun, istiyorsun. En büyük hüküm, senin mi olmalı yoksa O'nun mu?

Sen mi fazla biliyorsun, yoksa O mu? Senin merhametin O'ndan çok mu? Yazık sana, sen ve bütün yaratılmışlar, O'nun kulu, kölesidir. Hepinizin yöneticisi O'dur.

"Ey evlâd! Gayretin yemek, İçmek ve evlenmek olmasın. Bunların tümünü gönlünden çıkar. Gayen bunlar olmasın. Çünkü hepsi nefsin arzularıdır. Tabiatın gereği sayılır.

İlâhî kuvvet, bunlarla seni bulamaz. Bunlara kapılırsan kalbin hakikî isteği nerede kalır? Onlar, Hakkı ararlar. Sana da iç âlemin isteği gerek. Bütün gayretin en çok lâzım olana olmalı. O en lüzumlu olan ise Allah'tır. O'nu ara. Allah ve onun katında olan sana yeter.

Her şeyin bir karşılığı olur. Dünyaya âhiret, yaratılmışlara ise Yaratan bedeldir. Dünyayı kalbinden atarsan yerini âhiret alır; halk bir yana bırakılırsa onun yerini Hak alır.

Şu günün, ömrün için son gün olduğunu bil. İşlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter. Öbür âleme hazırlık yap. Ölüm meleğini candan bekle. Onun gelişi seni sevindirmeli.

Yalancı! Allah'ı sevdiğini belirtiyorsun. Nimet halinde "Allah" de, sonra da kaç, kaybol; bu yakışır mı?

Belâ geldi mi, sanki İlâhi duyguların sönüyor ve sen çırpınıyorsun. Allah'ı yalnız iyilik içinde mi anacaksın?

Belâ karşısında dağ gibi olmalısın. Allah sevgisi o zaman belli olur. Bu duygudan mahrumsan hiçsin. Bu yol, içi bozukları hemen açığa çıkarır. En ufak bir değişik hal, İç âlemi perişan etmeye yeter.

"Ey evlat! Dünyalık toplarken dikkatli ol. Dikkati elden bırakma. Gece odun toplayan gibi olma. Elini attığın zaman, neyi alacağını önceden kestirmelisin. Gece odun toplayan eline gireni bilmez. Seni de, ona benzetiyorum. Ayık ol; sonra felâketin azim olur.

Dünya geceleri karanlık olur. O gece gelince güneş kaybolur. Işık bulmak lâzım. Kendiliğinden aydınlık geç olur. Kendine ışık bul.

Sonra yırtıcı hayvanlar seni perişan eder. Bataklık da olur. İnişli, çıkışlı yolları da olur. Karanlıkta kalırsan ilk sürçmede yere serilmen mümkündür. Zaten ne kuvvetin var ki, zavallı...

Sana düşen, gece yolculuğunu tasarlamadan evvel, gece için yakacak temin etmektir. Gece lâzım olması muhtemel olanı, gündüzden bulman gerektir ki, karanlık basınca, yerden bir şeyler aramaya kalkmayasın; zararlı şeyleri toplamaktan kurtulasın.

Bütün hâlinde tevhit (Allah'ın birliği) güneşini ara. Onun nuruyla dolaş. Onun nurundan çok faydalan. İslâm dininin esaslarına iyi yapış. Kötü şeylerden sakınmayı kendine huy edin."

Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki;

"İnsanlar ve cinlerin yaratılış gayesi Cenab-ı Hakk'a hakkıyla kul olmaktır. Bu ise hayatı kuşatmış bir dizi imtihanı başarmakla mümkündür. Hatta bu anlamda hayatın kendiside başlı başına bir imtihandır.

'O,hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.' (Mülk Suresi 2) buyrulmaktadır.

Hayatın kendisi bir imtihan olunca, bu imtihan suresi insanın bütün ömrünü kapsıyor demektir. O halde insanın yaşadığı her an, karşılaştığı her olay, bu ömür boyu imtihanının bir parçasıdır."

Biz, inandık derken bir iddiada bulunuyoruz… Allah (c.c) vardır, melekler vardır, peygamberleri vardır, kitapları vardır, hayır ve şer Allah'tandır. Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatide ibadetlerimiz olmuş oluyor…   
        
Kulun ademiyeti ibadetle mümkündür. İbadet, kulu varlıklardan soyar. Hak varlığına iletir, hazırlar. O bakımdan ibadetsiz Hak bulunmaz ve ibadetsiz de kul olunmaz…   
                            
O halde kul, hiçbir şart ve hiçbir halde Rabbinin mağfiret eşiğinden ayrılmamalıdır. Ne affedilmişliğin getireceği şımarıklık ve gevşeklik ne de bağışlanma ümidinin yokluğuyla gelecek olan küskünlük ve Hakk'a(c.c) dargınlık, çıkış yolu değildir, çıkmaz sokaktır.

Bu sebeple kul tövbeye sarılmalı ve her dem Rabbinin rahmet kapısını güzel amellerle, rahmeti celb edecek samimi ve ihlâslı gayretlerle çalmalıdır. Asla ümidini yitirmemelidir. Zira ancak kâfir olan Hak'tan ümidini keser…"

Tövbe, istiğfara yanaşmamak kişinin, Allah'ın (c.c) rahmetinden kendine açılan kapıları kapatmasıdır. Ferdin dünya ve ahiret hayatını alt, üst edecek derecede korkunç bir tehlikenin habercisidir…

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki; "Günahlarınız göğe ulaşacak kadar çok olsa dahi tövbe ederseniz, Allah(c.c) tövbenizi kabul eder."   
  
Eğer biz, O'nun arkadaşı, dostu olmak istiyorsak, O'nun ne dediğine çok iyi dikkat etmemiz lazım. Oda O'nun gönderdiği peygamberlerinin müjdeleriyle, yollarıyla, kitaplarıyla anlaşılabilir. Biz, bu gerçeğe belki inanç olarak inanıyoruz ama pratikte, yani günlük hayatımızda bunu uygulamıyoruz.

İşin sözüyle devamlı meşgul olur ve yaşantıdan uzak kalırsan, ilaçları hastanın önüne koyarak, kullanmadan, sadece görmek suretiyle tedaviye çalışmak gibi bir şey yapmış olursun.

Bütün ilaçları hastanın önüne koymuşsun ama hiçbirisinden istifade ettiği yok. Bütün tedavi edici unsurlar vitrinde ama hiçbirini alıp, kullanmıyorsun. Ne kadar fayda görürsün?

Tövbe pişmanlıktır; pişmanlığın özü ise Hakk'ın değerini bilmek ve O'nu üstün tutmaktır. İlim, amel ve hal bu tövbenin safhalarıdır. Tövbede ilimden maksat, Hakk'ın her zaman üstün olduğunu bilmek ve takdir etmektir.

Tövbenin amel safhası ise, günahlardan ve çirkin işlere meyletmekten uzak kalmaktır, bir daha dönmemek üzere kötülüklerden uzaklaşmaktır. Kalben kötülüklere ve günahlara karşı husumeti, Allah'a(c.c) karşı sevgi ve muhabbeti yaşamak ise tövbenin hal safhasıdır…

Şimdi iyi dinle, denileni tut ve unutma. Unutur, ihmal edersen başladığın yerden tekrar edersin.

Hâlbuki sen yolcusun, yürümen gerek. Bu yolda çeşitli mânialar olur. Onlara gözün takılmasın. Boş sözlerden kulağını sakındır. Aksi halde öyle bir zaman gelir ki, artık geriye dönüş olmaz.

Sonra… Evet, sonra hoş sesler duyarsın, güzel işaretler alırsın. "Ben, sizin Rabbiniz değimliyim?" (Araf Suresi 172)

Bu ses ile bu ayetteki tecelliye erer, ötelere geçer, onları seyredersin. "Aradığım bu, evet"bu" dersin.

Ve Rabbinin hitabına karşılık "Sen, bizin Rabbimizsin" diye verdiğin cevabı tarifsiz bir zevk ile yaşamaya başlarsın. Sonra bir hasrettir başlar…
Geldiğin âlem güzeldi, güzellerin, güzeli bütün saltanatı ile sana göründü. Şimdi ise çuvaldasın veya bir et veya kemik kalıbındasın. Çamur kalıbı da diyebilirsin.

Geldiğin âleme hasretinden dolayı diye-bilirsin ki çuval yırtılsın, hakikat yaşansın. Doğru, ama hakikat ülkesine geçmek istersen bu zorluk, bu çile zaruridir… Can tende iken kalıbına ait olanları terk et ki gizlenen zahir olsun…"

Ya Rabbi! Sen affedicisin. Kerimsin. Affetmeyi seversin. Bizi affet.

Ya Rabbi! Peygamber Efendimize ve Ehl-i Beyt'ine salat ve selam eyle. Bu salat ve selam O'nların şanına layık olsun. Bu saygı duygumuzu O'nların tertemiz varlıklarına ilet, haberdar eyle, şefaatlerine nail eyle Ya Rabbi. H: Akın Aydın