Çanakkale Zaferi’nde Atatürk.....

Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 18.03.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır

<Çanakkale Zaferi’nde Atatürk.....

TÜRK-AZ HABER / MİSAFİR KALEM

Çanakkale Zaferi'nin 98. yıl dönümünü kutluyoruz.

 

Mustafa Kemal'in komutasındaki Türk ordusunun "Çanakkale geçilmez" diye tarihe yazdırdığı büyük destanın yıldönümündeyiz.

 

Bugün bazı çevrelerce Atatürk ile Türk Milleti arasındaki bağları koparmak isteyenlerin sığındığı liman olan "din" mevzusuna en güzel cevaplardan biridir Anafartalar anıları…

 

Zira Atatürk'ün anılarında Çanakkale Zaferi, askerin ağzında Allah lafızları ve Kelime-i Şehadet ile kazanılmıştır.

 

Mustafa Kemal, kendi ifadeleri ile Anafartalar'da, Conk Bayrırı'nda, Arıburnu'nda Türk askerine Allah'ın yardımından bahsetmiştir.

 

"Çanakkale geçilmez" dedirten o ruh, Allah ile askerin kurduğu bağdı.

 

Ve Atatürk'ün ağzından, Çanakkale'de yaşanan o kutsal bağ şöyle anlatılmıştır:

 

"Ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur dahi göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet çekerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gören şayan-i hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur." (M. K. Atatürk, Anafartalar Hatıraları, sayfa 24)

 

Atatürk, Çanakkale Savaşı ile ilgili anlatımlarında, Allah'tan aldıkları güçten sık sık bahsetmektedir:

 

"Ve elli metre kadar düşmana yaklaşarak ani Allah sesleri ile bir süngü hücumu yaptılar. Bu süngü hücumunda düşmanın bir hattı tamamen kırıldı." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.1, sayfa 308)

 

"Saldırının sürdürülmesini emrettim… Düşmanla aradaki mesafe 700-800 metre idi. Bu sırada Birinci Taburdan Allah Allah sesleri işitildi." (age, sayfa 308)

 

Mustafa Kemal'in dindar olması ve düşmanla giriştiği savaşta sırtını Allah'a dayaması gayet tabidir.

 

Zira Atatürk Molla Zübeyde lakaplı mübarek bir annenin evladıdır. Bektaşi dergâhına mensup bu annemiz dergâhın temizliğinde dahi vazife yapacak kadar buraya bağlı idi.  

 

Babası Ali Rıza Efendi'ye ismi, ailesinin İmam Rıza'ya olan saygısından koyulmuştur. O da Bektaşi'dir.

 

Bu Bektaşi ailenin evladı Mustafa Kemal, yedi yaşında Kur'an-ı hatmetmiş, 8 yaşında hafız olmuştur. Yetiştiği bu Bektaşi dergâhı etkisindeki yuva, ileride asker Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcında da bu büyük kapıdan manevi destek almasının nedenidir.

 

Dönemin şeyhlerinden Cemaledddin Efendi'nin dergâhında 3 gün kalmış ve kurulacak devletin adının Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmasına burada beraber karar verilmiştir.

 

Kısaca, Atatürk'ün yetişme tarzı ve aile terbiyesi dikkate alındığında, hayatında her zaman örneklerini gördüğümüz din teması yerine oturmaktadır.

 

Bugün bilinçli bir şekilde, Müslüman - Türk milleti ile Ata'sının arasını açmak isteyenlere, Kurtuluş Savaşı'ndaki cephe anıları veya anmakta olduğumuz Çanakkale Zaferi'nde yaşanan iman gücü anlatılmalıdır.

 

Ve çözüm süreci denilerek, kanla alınan toprakları masa başında verme zihniyetine bürünenlere de bu anılar okutulmalıdır.

 

Mustafa Kemal riyasetindeki Türk milleti, yokluktan bir devleti var etmiş, dilindeki ve gönlündeki Allah ile bu vatanı düşmandan temizlemiştir. Bu bir iman kuvvetidir.

 

Birlik ve beraberlik tesis edilmiş, düşmanla ittifak asla düşünülmemiştir.

 

Bugün içinden geçtiğimiz tehlikeli süreçte, yine aynı iman kuvvetine ve birliğe ihtiyacımızın olduğu muhakkaktır.

 

Bu kuvvet ise, ne dindar gözükerek Atatürk'ü siyasetten çıkaranlarda, ne de Atatürkçü gözükerek dini bir kenara atanlarda vardır.

 

Bu kuvvet, Allah'ın izni ile "Bağımsız Türkiye" kadrolarında ve asakirullah olan, "Çanakkale geçilmez" diyen, Atatürk riyasetinde dönemin süper güçlerini Anadolu'dan uzaklaştırarak düşmanı bu aziz vatandan temizleyen Türk milletinde, "bizde" mevcuttur.