AKP’nin ‘başörtüsü’ takiyyesi ve Haydar Baş gerçekleri.....

Soru ile başlayalım: İman ehli NAS'a karşı olamaz, kendi kafasına göre yorumlayamaz. Aynı şekilde iman ehli, NAS olan bir konuda (her konuda illaki NAS vardır) dün başka, bir önceki gün başka, bugün de başka bir yorum veya bakış açısında bulunabilir mi?

Evet, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı'nın 'başörtüsü' çıkışını, "Farkında olmadan bize bir pas verdi. Bizim de golü atmamız lazım" diye yorumladı ve pozisyonlara girmeye başladı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Mahir Ünal, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu gibi -A- takımı, alt kadrolar, medyası ve sosyal medyası ile pozisyona girip bir anda ülkeye, 90'lı yılların havasını pompalamaya başladılar. 

Madem pozisyon, dedik. O halde bizde -VAR- odasından izleyelim pozisyonu.

Evet, bu ülkede başörtülü kızlarımıza, bacılarımıza zulüm yapıldı. 'İkna odaları' utancına şahit olduk. 28 Şubat'a, TBMM'deki provokasyona da şahit olduk.

Bu zulmü yapanlar, zulme kılıf hazırlayanlar ve başörtüsü karşısında duruş gösterenlerin bugün esamesi bile okunmuyor. Hepsi tarihin çöplüklerine atıldı.

Ama o sürecin kazananları da vardı. Kim? Fethullah Gülen-Nursi camiası ile AKP.

Bir soru sorayım: Cumhuriyet tarihinde en çok başörtülü kadınlara kelepçe vuran hükümet hangisidir? AKP hükümetleri.

Demek ki sorun, başa örtülen örtü de değil beyinde. Ama bu gerçeği hem başörtüsünü sözde savunanlar hem de laiklik adı altında başörtüsü karşıtlığı yapanların beyni anlamadı, anlamıyor. 

Şimdi AKP'nin başörtüsü pozisyonlarını inceleyelim:

'Başörtüsü için hiç kimseye söz vermedim'

23 Nisan 2004 tarihli Vakit gazetesini (bugün Yeni Akit) haberi şöyleydi: "Başbakana örtü mağdurlarından mektup: Sözünüzü tutun."

Başbakan Erdoğan'dan cevap: "Başörtüsü konusunda hiçbir yerde, kimseye söz vermedim. Vaat etmediklerimizi, vaat edilmiş gibi gösteren, provoke edenler var."  (23 Nisan 2004-Vakit 

www.gazetevatan.com/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=05.04.2005&Newsid=50529&Categoryid=3)

Başörtüsünü sorun sayanların sayısı yüzde bir buçuktur

Dönemin Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in başörtüsü sorununa cevabı :"Başörtüsünü sorun, sayanların sayısı yüzde bir buçuktur. 

Halk hangi konuların öncelikle çözülmesini istiyorsa biz hükümet olarak bu sorunlara odaklandık. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1.5'inin gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır." 24.05.200Milliyet

(http://www.mUUyet.com.tr/2006/05/24/resim/birincisayfa.jpg)

Erdoğan, başörtülüleri 3-5 ağaca benzetti

Başbakan Erdoğan: "Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayışlarımız eğer genel özgürlük anlayışının önüne çıkarsa herhalde yanlış yaparız diye düşünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düşünelim, oradaki birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlış yaparız. 

Nitekim Türkiye'de yapılan kamuoyu araştırmalarının bu konudaki neticeleri çok açık net ortadadır." (http://www.akpgercegi.com/category/basortu su/)

'Başörtüsü için bedel ödeyemeyiz'

Başbakan Erdoğan, İHL, meslek liseleri ve başörtüsü hakkında "Biz hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz" dedi. (Birlik Vakfı'nca İstanbul Grand Cevahir Otel'nde düzenlenen 'Meseleler ve Çareler' konulu sempozyumda Sabah gazetesi- 04/07/2004 - Erdoğan'dan dobra dobra)

AKP iktidarı, YÖK'ün kurucu başkanı olan ve üniversitelerde başörtüsü yasağını başlatan İhsan Doğramacı'ya 2007 Meclis Onur Ödülü'nü layık gördü.

Yine o günlerde 'Başörtüsü için hiç kimseye söz vermedim' diyen Başbakan Erdoğan, Fener Rum Patriği'ne 'bütün sorunlarınızı çözeceğiz' garantisi veriyor ve Bülent Arınç, azınlıklara hizmetlerini anlatıyordu.

Prof. Dr. Haydar Baş

AKP'nin 'takiyye' yaptığı, bedel ödemeyi göze alamayız, kimseye söz vermedik, dediği yıllarda Merhum Prof. Dr. Haydar Baş hakikatin sesi olmaya devam ettiği gibi hiçbir güç odaktan korkmadan hakikati dile getiriyor ve bedeller ödemeye de devam ediyordu.

Prof. Dr. Haydar Baş 25.10.2003 Çanakkale'de şöyle diyordu: "Laikliğin ihlal edilebilmesi için yapılan işin din adına ve devlet adına yapılması lazım. Bir iş devlet adına, dinden mülhem yapılmadıkça bu laikliğin ihlali olmaz.

Müslüman bir hâkim, hâkim oldu diye namaz kılmayı terk mi edecektir? Halbuki namaz vakti geldiği zaman inandığı için bir tarafta namazını eda eder…

Nefsiniz, şahsınız adına yaptığınız zaman bu sizi bağlar, devleti bağlamaz. Kişinin başını din emrettiği için kendi adına örtmesi laikliğin ihlali değildir. 

'Laiklik var' diye insanlar dinini mi terk edecek? Bu tür mütalaalar bir zamanlar insanları baskı altına almak için ileri sürülen görüşlerdi. 

Bunlar, insan haklarının doruk noktasına çıktığı bir dönemde artık rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla böyle bir hukuki mütalaa sıhhatli bir mütalaa değildir."

Başörtüsü cambaza bak mı oluyor?

Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 26.09.2014 tarihli yayımlanan yazısıdır.

"Türkiye bir ateş çemberinde. Sınır ötemizde bizim de dahil edileceğimiz bir savaşın çıkması an meselesi. Tampon bölge ve kara harekâtı konuşuluyor.

 Tam bu esnada Milli Eğitim'den ortaöğretime devam eden kız öğrencilere başörtüsü takma serbestliği getiriliyor. On iki yıldır iktidarda olan, üstelik 'minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz olacak' diyerek, inanan kesimin oylarıyla iktidara taşınan bir partinin, bugün sergilediği başörtüsü serbestliği çıkışını samimi bulmaya imkan yoktur. Tıpkı, yıllarca başörtüsü mağdurlarına karşı 'yaptırmıyorlar' bahanesinin arkasına sığınıldığı gibi.

 Laik Türkiye cumhuriyeti devletinde başörtüsü kullanımı, inanç hürriyetinden kaynaklanan anayasal bir haktır. Siz bunu kamu adına icra ettiğiniz göreviniz esnasında ve kamu adına takmadığınız sürece de inanç hürriyeti kapsamında kalır.

Öğrenciler, kamu görevlisi olmadıklarına ve örtüyü kamuda icra ettikleri vazifenin gereği olarak takmadıklarına göre başörtüsüyle okula gitmek tamamen kişi hürriyetlerine dâhil bir konudur. Yani anayasaya aykırı değildir. 

Oysa Ak Partisi iktidara geldikten sonra bir yönetmelik ile kolayca halledeceği başörtüsü mevzusunu, bugüne kadar çeşitli icraatların halkın nazarından gizlenmesinin kalkanı yapmıştır. 

Başörtüsü bugün de Ak Partisi'nin desteği ile çıkması muhtemel savaşın, "cambaza bak" oyunudur. Yoksa iktidara gelmelerinden kısa bir süre sonra, 2004 senesinde Urfa'da Halilürrahman'ın karşısında Dinler Bahçesi'ni; Antalya'da, başka bir Dinler Bahçesi'ni açan;  2005'te yapılan TCK değişikliği ile zinayı suç olmaktan çıkaran; 2007'de Kasımpaşa'da Büyük Piyale Kuran Kursu'nun yıkımına karar veren;  2005'te onaylanan din kültürü kitaplarında Kelime-i Tevhidi Muhammedür Resulullah kısmını çıkararak yalnızca, "la ilahe ilahtır" şeklinde yazdıran bu hükümetin, on iki yıldır elini sürmediği meseleyi bu karışık ortamda halletmesinin başka bir izahı olamaz."

Laiklik nedir ne değildir?

"Laiklik zannedildiği gibi bir insanın dini yaşayışına mani olma hareketi değildir. 

Ya nedir laiklik? Laiklik, din işleriyle beraber devlet işlerinin idaresinin, devlet işleriyle beraber din işlerinin idaresinin tamamen birbirinden ayrılması demektir. 

Yani ne devlet işleri, din işine ne de din işi, devlet işine kesinlikle karışamaz. 

Bir eylemin laikliğe aykırı olabilmesi için devletin, din kaynaklı bu işi emretmesi lazım. Bu işi uygulayan kişi de, kamuda görevli olması lazım ve bunu kendi adına değil, devlet adına yapması lazım. Bana göre laiklik budur. 

O dindar insanın yaşayış şartlarına hürmet etmesi, onu koruma altına alması ve bir başkasının onun yaşantısına müdahale etmesine mani olmasıdır…

Devlet, bireylerin özgürlüklerini, inançlarını korumaya mecburdur. Devletin vazifesi budur. Yani şimdi ben, kamusal alana girerken inancımı kapıda bırakıp öyle mi gireceğim? Kamunun varlığının sebebi nedir? Benim inancımı korumak, özgürlüğümü muhafaza etmek için var. Devletin manası budur…

Atatürk laikliği neden getirdi?

Peki, Atatürk laikliği neden getirdi, niçin böyle bir ilkeye ihtiyaç duyuldu:

Atatürk laikliği niye getirdi biliyor musunuz? Bektaşileri, 'Müslüman değildir' iftiralarıyla birlikte idam sehpalarına çektiler, Marmara Denizi kana bulandı. Birçok olaylar oldu. Ve ta Cumhuriyet dönemine kadar da bu olaylar devam etti. Yani devlet, dine baskı yaptı.  Onun önüne geçebilmek için Mustafa Kemal Paşa 'devlet, din işlerine karışamaz', 'laiklik var' dedi. Yani dini korumak için, dindarı korumak için Atatürk laikliği getirdi." (Prof. Dr. Baş, Ekim 2010)

Başörtüsü fert adına yapılan icraattır

"Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik bir hukuk devletidir. Demokratik, laik hukuk devletinde Müslüman dininden mi vazgeçsin? 

Böyle bir sistemde devlet laiklikten vazgeçmeyecek, Müslüman da dininden vazgeçmeyecek. 

Peki, bu ikisi bir araya nasıl gelecek? O zaman biz bunu fert adına yapacağız. Devlet, fert adına yapılan bu icraatı, laik kimliğiyle koruyacak. 

Yani devlet laik olduğu için hem dini, hem de devletin nizamını koruyacak. Laiklik budur."

"Soruyoruz, başörtülü öğrenci devleti mi temsil ediyor yoksa kendini mi? Cevabı verelim: Kendini temsil ediyor. 

O halde, başörtülü hanım kızımız alelade bir vatandaştır. O halde başını örtmesi devlet adına yapılan icraat değildir. Kendi adına yaptığı, inancından kaynaklanan bir icraattır. Böyle bir icraatla laiklik ihlal edilmez."

Laiklik ihlal edilmez

Devlet başörtülülere bu hakkı tanımak mükellefiyetindedir çünkü bu icraat laiklik ilkesinin bir gereğidir. 

Devlet başörtülünün hakkını korumakla mükelleftir. Şayet onun hakkını gasp ederse, devlet bu yönüyle laik olmaktan çıkar. Yani laiklik bu yönüyle ihlal edilmiş olur" dedi. (Prof. Dr. Haydar Baş 24.01.2008 Ankara)

<AKP’nin ‘başörtüsü’ takiyyesi ve Haydar Baş gerçekleri.....