Milli kimliğin muhafazası.....

Biz, milli kimliğimizin muhafazası için tarih boyu çok büyük fedakârlıklar yapmış, bu uğurda milyonlarca şehit vermiş bir milletiz.

<Milli kimliğin muhafazası.....

Biz, milli kimliğimizin muhafazası için tarih boyu çok büyük fedakârlıklar yapmış, bu uğurda milyonlarca şehit vermiş bir milletiz. Vatan toprağı, diye kabul ettiğimiz ve milletimizin kültürünü, medeniyetini, imanını yaşadığı o sathın müdafaası için çekinmeden milyonlarca canı Allah'a (c.c) teslim etmişizdir.
 
Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, sistem kargaşası içinde hiçbir karı olmayan bir iş yapmaya kalkıyoruz. Karı olmayan ticaret, zarar olduğuna göre biz de bugünkü halimize gelmek için bu kadar milyonları, bu vatan, bu millet için feda ettiğimize göre adama, "senin geçmişin deli miydi?" demezler mi? Dolayısıyla ben bu anlayışı kesinlikle kabul etmiyorum.
 

 
Bir milleti ayakta tutan onun milli duyguları, manevi duyguları ve koruma refleksidir. İnsanda gerek vatanını, gerek değerlerini koruma refleksi vardır. Bu refleks münasebetiyle insan, vatanını müdafaa eder. Bunun için kurumlar oluşturur.
 
Askerlik bu kurumların başında gelir. Şimdi sana deniyor ki, "Bu kurumu da lağvedeceksin." Çünkü bu gidişin sonu buraya kadar gider. Bu bir hayal değildir. Anlattığımız ilmi bir gerçektir.
 
Bu refleksi kaybettiğin zaman sana demek istiyor ki, "senin korunmana gerek yoktur." Bu tilkiyi reis yapıp, kümese sokmaya benzer. Adam, senin elinden silahını alacak, senin kendini koruma refleksin kaybolacak, ondan sonra da sen, "ben, Türk vatandaşıyım " diyeceksin. Ben, geldiğimiz bu noktada bütün bunları elimizden alma girişimi olarak görüyorum.
 

 
Türk Milleti çok iyi kabul etmek lazım ki, asker bir millettir. Bunu tabir-i caizse genlerinde taşıyor. Millet olarak bizim bu vasfımız öndedir. Biz başa bağlı bir milletiz.
 
Şimdi sen elindeki bu değeri alıp onu farklı bir dünyanın içine sevk ediyorsun. Ondan sonra da dikkat ederseniz kabalıklar, hoyratlıklar, vurma, kırmalar vuku buluyor. Sırf bu disiplinin elimizden alınmasından sonra vücuda gelen hareketlerdir bunlar.
 
Biz, disipline alışmış bir milletiz. Dünya hayatımız, ibadet hayatımız tamamen bir disiplin içerisindedir.  Bizim,  başıboş yaşama gibi bir eğilimimiz, refleksimiz yoktur. Bu, hem maneviyatımızdan kaynaklanıyor, hem dünya şartlarından, gelişmemizden kaynaklanıyor.
 

 
Bizim başa bağlılık gibi bir anlayışımız,  terbiyemiz var. Sen şimdi bunu bir anda kendi haline bırakıyorsun, boşaltıyorsun, baştankara bir hürriyet anlayışı içerisinde sağa-sola sarkan bir sadist haline getiriyorsun.  Günümüzde ki problemlerin birçoğu kanaatime göre bu sebepten kaynaklanıyor.
 
Her varlık kendi şartlarına göre nasıl büyürse milletler de öyledir. Biz, millet olarak kendi şartlarımızı bulmalıyız. Biz bu şartlarda büyük olabiliriz. Kendi şartlarımızda dünya hâkimiyetimizi, medeniyetimizi, her şeyimizi kurabiliriz.
 

 
Biz, bize benzeriz. Bizden başkasına benzeyemeyiz. Aksi takdirde çok yanlış vadilere gireriz. Bunun faturasını da çok pahalı ya öderiz…
 
Bizim kültürümüzde insanın, insanlık hayatını devam ettirirken, Allah'a yürürken önünün kesilmemesi esasıyla birlikte onu değerlendirmek, iç ve dış tabiatını garanti altına almak gerekmektedir. Allah'ın emirleri ve yasakları işte bunu yapmaktadır.

İnsan, 'A' sisteminde yaşayabilir. 'B' sisteminde yaşaya bilir. 'C' sisteminde yaşayabilir. Cenab- ı Hak, " illa şu sistemde yaşayacak" diye kural koymamış… Bir ta nesi çıkar, demokrasi ile İslam'ı yaşar. Bir tanesi çıkar, başkanlık sistemi ile yaşar.
 
Yani sistemler geçici, kulluk bakidir. Onun için İslam bu sistemi emrediyor, şunu reddediyor, diye bir tez maksadı bilmemek ve aşmaktan kaynaklandığı için itibar edilmemesi gerekir." (Prof. Dr. Haydar Baş, Niçin Türkiye eserinden) H; AknAydn