Küçüksu Kasrı: İstanbul’un tarihi İncisi

İstanbul’un göz alıcı güzelliklerinden biri olan Küçüksu Kasrı, Boğaziçi’nin eşsiz manzarasına tanıklık eder. Göksu Deresi ile Küçüksu Deresi arasında, Üsküdar-Beykoz sahilyolu üzerinde yer alır

<Küçüksu Kasrı: İstanbul’un tarihi İncisi

Küçüksu Kasrı'nın tarihi Bizans Dönemi'ne kadar uzanır. Osmanlı Dönemi'nde padişahın has bahçelerinden biri olarak kullanılan bu bölge, Sultan IV. Murad'ın çok sevdiği ve "Gümüş Selvi" adını verdiği bir yerdir. 17. yüzyıldan itibaren "Bağçe-i Göksu" adıyla anılan bu bölgede, özellikle 18. yüzyıldan sonra yoğun bir yapılaşma gözlenir.

Sultan Abdülmecid, kasrın bulunduğu alanda eski ahşap yapının yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır. 1857 yılında tamamlanan Küçüksu Kasrı, 15 x 27 metrelik bir alan üzerine yığma tekniğiyle inşa edilmiştir. Üç katlı olan kasrın bodrum katı kiler, mutfak ve hizmetkârlara ayrılmıştır. Diğer katlar ise bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiştir. Bu özelliğiyle geleneksel Türk Evi plan tipini yansıtan yapı, genellikle dinlenme ve av amaçlı olarak kullanılan bir "Biniş Kasrı" niteliğindedir.

Küçüksu Kasrı, zengin bir sanat müzesi gibidir. Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiştir. Avrupa'dan sipariş edilen mobilyalara yer verilmiş, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri, İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri bulunur. Alçı kabartma ve kalemişi süslemeli tavanları, zengin bir estetik sunar.

1992 yılında başlatılan kapsamlı bir restorasyon projesiyle Küçüksu Kasrı'nın denize kayması engellenmiş ve 1996 yılında yeniden müze-saray olarak ziyarete açılmıştır. Kasrın hemen yanı başındaki iskele, çeşme meydanı ve özgün bahçe, halkın eğlenip dinlenebildiği bir mesire kimliğine kavuşturulmuştur.

Küçüksu Kasrı, tarih ve doğanın iç içe geçtiği bir noktada, İstanbul'un büyülü atmosferini yaşamak isteyen herkes için görülmeye değer bir yerdir.