İlim kişiyi Hak kapısına götürür.....

Bir kimsenin ki, ilmi, şahsî arzularına galip gelir, o faydalı bir ilimdir. O ilim, niçin faydalı olmasın ki, halk kapısını kapadı. Hak kapısını açtı

<İlim kişiyi Hak kapısına götürür.....

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

"Ey Allah'ı, Peygamberi'ni, sâlihleri ve velîleri bilmeyenler! Ey nefsini, tabiatını, dünyasını ve âhiretini bilmeyenler. Size yazıklar olsun! Susunuz, konuşmayınız; söz hakkı alıncaya, omuzlar üstüne çıkıncaya, ayağa kaldırılıncaya ve yürütülünceye kadar olduğunuz hâlde oturunuz.

Bir kimsenin ki, ilmi, şahsî arzularına galip gelir, o faydalı bir ilimdir. O ilim, niçin faydalı olmasın ki, halk kapısını kapadı. Hak kapısını açtı.

İşte, en büyük kapı orasıdır ki, ona da erdi. Bu kapanma ve açılma bir kulun benliğinde sıhhat bulursa ondan zahmet gider, halk içinde halksız yaşama zevkini anlar.

O kalbe süsler gelir, rahmet saçılır. Ve o kulun kalbinde durmadan fetihler (açılmalar) olur. Kabuklar dağılır, öz meydana çıkar. İyi olmayan hevâ yolları, kapanır, kahra uğrar ve mağlup olur.

Hak yolu açılır ve hakikatin bulunduğu cadde aydın olur. O cadde, Hak Teâlâ'nın dilediği caddedir. Ve o cadde, peygamberlerin ve velî kulların yürüdüğü yoldur. Onlar, hep aynı yoldan gittiler.

O ulvî yolu biraz anlatayım: Orası kedersiz bir safa yoludur. Orası halkın olmadığı bir Hak yoludur.

Orada şirk olmayan bir tevhid vardır. Orada teslimiyet olur, niza olmaz. Orada yalnız doğruluk yaşar, yalan bulunmaz. Orada yalnız sebepleri Yaratan'ın hükmü geçer, sebeplerin sözü olmaz.

Ve nihayet o cadde, din şahlarının ve sultanlarının yürüdüğü yoldur ki, onlar marifet âleminin de sultanlarıdır. Dinin sahibi, marifetin ehli onlar olup Hak erleridirler. Onları Hak seçer, kullar arasından çıkarır.

Onlar, Hak dinine yardım ederler ve onda durmadan ilerlerler. Hakk'ı severler.

Yazık sana, onların yolunda olduğunu nasıl iddia edersin? Sen halkı, nefsini ve başkalarını nasıl O'na ortak edersin.

Senin imanın yoktur. Yerdekilerden korkarsın ve onlardan bir şeyler beklersin! Bu sıfatı taşıyanlar iman iddiasında bulunamazlar. Senin için zühd lafı edilemez; dünyalık talebindesin.

Senin için tevhid lafı da boş; yolunda ondan başkasını görmektesin. İrfan sahibi bir başka hâl içindedir; dünyada ve âhirette o bir garip kişidir. Hak'tan başka hiçbir şeye rağbeti yoktur. Hem dünya hem de âhiret işlerinde yeterlik hissine sahiptir.

Ey cemaat! Beni iyi dinleyiniz! Kalbinizde töhmet altına alacak bir şey varsa atınız. Beni nasıl itham eder ve gıybetimi yaparsınız? Hâlbuki size çok şefkatli davranmaktayım. Bütün ağırlığınızı alırım; yapmakta olduğunuz işlerin açığını kaparım.

Yaptığınız iyi işlerin kabul olması, hatalarınızdan geçilmesi için Hak katında şefaatçi olurum. Beni anlayan, ölünceye kadar yanımdan ayrılmaz. O'nun lezzeti, arzusu, yemesi, içmesi, giymesi olurum. Onun her şeyi olurum. Benimle yetinir, başkasına gitmez.

Ey evlat! Beni nasıl sevmezsin? Seni senin için isterim; benim için değil. Şu öldürücü ve aldatıcı dünyanın elinden kurtulmanı dilerim. Daha ne kadar onun ardından gideceksiniz? Yakında size dönecek ve öldürecek. Hak Teâlâ zatını seveni bir lahza bile dünyaya bırakmaz.

O, sevdiği kulları dünyaya emanet etmez ve ona ısmarlamaz. Hatta zâtından gayrına da bırakmaz. Belki O, sevdiği kullarla beraberdir ve o kullar da O'nunladır. Onların kalbi, ebedî O'nu anar ve O'nun önünde hazır olur. Onların kalbi başkasından kaçar, yalnız O'na ikbal eder. Hak onlarla olup, muhafaza eder ve onlara ülfet hâlini verir.

Allah'ım, bizi de onlar gibi eyle; onları esirgediğin gibi bizi de esirge! "Dünyada bize iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve bizi ateşten koru." (Bakara, 201) (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)