İmam Cevad’ın (a.s.) ilmi ve marifeti

İmam'ın ilim ve mârifetinin geniş olması gerekir. Çünkü İmam, zamanının en âlimi olmak durumundadır. Şer'i işleri, dinin hükümlerini en iyi bilen kişi olmak zorundadır

<İmam Cevad’ın (a.s.) ilmi ve marifeti

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Bunun yanında insanların ihtiyaç duydukları şeylerle ilgili siyasî ve idarî meseleleri kuşatmış olması da lazımdır.

İmam Cevad (a.s.) bizzat buna bir delil oluşturmaktadır. Çünkü yaşının küçüklüğüne rağmen, değişik ilmî meselelere dalmış, âlimlerin ve fakihlerin şer'i ve ilmî meselelerin en ağır olanlarına ilişkin sorularına muhatap olmuş ve bunlara büyük bir kuşatıcılık ve dikkatle cevap vermiştir.

Bu da Ehl-i Beyt mezhebinin yayılmasına ve o çağda insanların Ehl-i Beyt mezhebine büyük bir yoğunlukla ilgi duymasına sebep olmuştur. Birçok âlim imameti kabul ettiğini ilan etmiştir. 

Tarihçi Mes'udî, Abdurrahman b. Muhammed'den, o Kulsum b. İmran'dan şöyle rivâyet etmiştir:

"İmam Rızâ'ya (a.s.) dedim ki: 'Sen çocukları seviyorsun. Allah'a dua et, sana bir çocuk versin.'

Dedi ki: 'Bana bir tek çocuk bahşedilecek ve o benim vârisim olacaktır.'

Ebû Ca'fer dünyaya gelince, bütün gece boyunca beşiğinin başında ayrılmadan onunla oynadı, okşadı, sevdi. Bu durum birkaç gece devam edince, dedim ki: 'Sana fedâ olayım, bundan önce başkalarının da çocukları olmuştur, bütün bunları onu korumak (Allah'ın himâyesine sığındırmak) için mi yapıyorsun?' 'Yazıklar olsun sana! Bunun için yapmıyorum, bilakis onu ilimle besliyorum' dedi." 

İmam Muhammed Takî'nin (a.s.) şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Ebû Ca'fer el-Bâkır (a.s.) şöyle buyurmuştur: Vasiler muhaddestirler. Ruhu'l-Kudüs onlarla konuşur, ama onlar Ruhu'l-Kudüs'ü görmezler." 

Yine rivâyet edilir ki, babasının şehit edilmesinden sonra Ebû Ca'fer el-Cevad (a.s.), Resûlullah'ın (s.a.a.) mescidine getirtilir. Henüz çocuktur. Minberin yanına gelir, bir basamağının üzerine çıkar, sonra konuşmaya başlar:

"Ben Muhammed b. Ali er-Rızâ'yım. Ben el-Cevad'ım. Ben in-sanların sülblerindeki neseplerini bilirim. Ben sizin gizliliklerinizi ve açıklıklarınızı en iyi bilenim. Varacağınız âkıbeti de en iyi ben bilirim. Bu, bütün mahlûkatın Yaratıcısının bize bahşettiği bir ilimdir.

Göklerin ve arzın yok olmasına kadar devam edecektir. Eğer bâtıl ehli ve dalâlet devleri saldırganlaşmasaydı, şüpheler içinde olanlar telaşlanıp ortalığa fırlamasalardı, öyle şeyler söylerdim ki geçmiş ve gelecek herkes şaşkınlıktan donakalırdı."

Sonra elini mübarek ağzının üzerine koydu ve "Sus ey Muhammed! Daha önce ataların sustuğu gibi" dedi.  

TEVHİD İLE İLGİLİ İFADELERİ

Râvi diyor ki: "Ebû Ca'fer'e (a.s.) tevhidle ilgili bir soru sordum ve dedim ki: 'Allah'ı 'şey' olarak tasavvur edebilir miyim?'

Dedi ki: 'Evet ama aklen kavranamayan, sınır biçilemeyen bir şey. Bir şey olarak senin zihninde beliren, O'ndan ayrıdır. Hiçbir şey O'na benzemez, zihinler O'nu kavrayamaz. Zihinler nasıl O'nu kavrayabilsin ki?!

Oysa O, aklen algılanan her şeyden ayrıdır, zihinlerde tasavvur edilen her şeyden farklıdır. Ancak aklen algılana- mayan ve sınır biçilemeyen bir şey olarak tasavvur edilebilir.' 

Râvi diyor ki: "Ebû Ca'fer'e (a.s.) soruldu: 'Allah şeydir demek câiz midir?'

Dedi ki: 'Evet, ama O'nu iki sınırlandırmanın dışında tutmak koşuluyla... Biri, ilâhlığını geçersiz kılacak (tatil) sınır; biri de, başka varlıklara benzeme (teşbih) sınırı.'

Râvi diyor ki: "Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali'ye (a.s.) sordum: 'Bir'in anlamı nedir?'

'Bütün dillerin, birliği üzerinde birleştiği şey demektir' buyurdu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Taki eserinden)