Zübeyde Hanım’ı vefatının 101. yıldönümünde rahmetle anıyoruz.....

14 Ocak 1923 günü hayata gözlerini yuman Zübeyde Hanım'ın ömrü acılarla, çilelerle ve ıstırap içinde geçti. O sadece vatan için yıllarını cephelerde geçiren Mustafa Kemal'in değil, Türk milletinin de annesiydi. O, bir annenin tüm dünyayı değiştirebileceğini herkese göstermiştir

<Zübeyde Hanım’ı vefatının 101. yıldönümünde rahmetle anıyoruz.....

Karaman'dan Rumeli'ye giden Yörük Türklerinden olan ve Peygamber soyuna sahip Zübeyde Hanım, nam-ı diğer Zübeyde Molla, 1857 yılında Lankaza'da dünyaya geldi. Babası Sofuzade Feyzullah Ağa, annesi Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanımdı. Yine asil bir soya sahip Ali Rıza Efendi ile dünya evine giren Zübeyde Hanım'ın Fatma, Ömer ve Ahmet isminde çocukları dünyaya geldi.

Önce Fatma'sını kaybeden Zübeyde Hanım daha sonra evlatları Ömer ve Ahmet'in de acısını yaşadı. 1881'de dördüncü çocuğu Mustafa, 1885'te Makbule ve ardından Naciye doğdu. Zübeyde Hanım Naciye'yi de küçük yaşta veremden kaybetti. Peş peşe acıların en büyüğü olan evlat acısı yaşayan Zübeyde Hanım

1888 yılında da eşi Ali Rıza Efendi'yi toprağa verdi.


Zübeyde Hanım bir anda yapayalnız kalır


Günlerden bir gün küçük Mustafa, yine her zamanki saatinde okuldan evine dönmüştü. Evin merdivenlerini yavaşça çıkarken Hüseyin dayısını gördü. Evde olağanüstü bir sessizlik hâkimdi. Annesi Zübeyde Hanım'la yukarıdan gözleri kızarmış, yorgun ve bitkin bir halde inerken karşılaştı. Zübeyde Hanım'ın tek bir söz bile söylemeye kudreti yoktu… Mustafa donmuş gibiydi. Üzgün fakat tam bir olgun delikanlı sakinliğiyle sarıldığı annesine cevabını az çok tahmin ettiği o acı soruyu sordu:

"Babam? Öldü mü?"

Zübeyde Hanım hıçkırıklarını tutamadı. Eşi Ali Rıza Efendi'nin vefatı ile genç yaşta dul kalmıştı… Oğlunun iyi bir tahsil görmesi için çabalayacağı dönemler başlamıştı artık onun için.

Yıllar geçti, 44 yaşındadır artık Zübeyde Hanım… Harp Okulu'ndan henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkan oğlu Mustafa'nın hayata ilk adımı zindana rastlar. Oğlunun aylarca zindanda yatmasından ancak hapisten çıktıktan sonra haberi olur. Ve derhal onu görmeye alelacele İstanbul'a gider. Fakat orada oğluyla ancak üç beş gün kaldıktan sonra Abdülhamit'in casusları, cellâtları İstanbul'da kaldıkları evi sarar ve Mustafa'yı alıp götürürler. Zübeyde Hanım henüz oğluyla hasret gideremeden yine yapayalnız kalır… Ağlayarak oğlunun peşinden gider.

Mustafa'sı sürgün yerine götürecek olan vapura bindirilirken görüşmesi bile engellenen Zübeyde Hanım, gözyaşları ile Sirkeci rıhtımında acılar ve kederler içinde bir başına yapayalnız kalır…

İşte, bu mübarek ananın tüm hayatı oğluna kavuşma hayalleri ile geçer… Ne zaman Mustafa'sına kavuşsa, oğlu, yeni bir görev ile Libya'ya ardından Sofya'ya, Çanakkale'ye, Diyarbakır'a vatanı uğruna yurdun dört bir yanına koşar… Derken savaş son bulur, Mustafa evine, İstanbul'a döner. Ancak İstanbul işgal altındadır…

Zübeyde Hanım, kısa süreliğine de olsa oğluna kavuştuğunu sanmıştır. Lâkin yanılır.

İşgal altındaki İstanbul'un acı fakat sessiz çığlığını her Türk'ün yüreğinde hissettiği gibi, Mustafa Kemal de en derinden hissetmektedir.

Bir gün, Mustafa'sından işittiği şu sözlerle yine ayrılığın vereceği acı bir kedere, özleme ve yalnızlığa gömülecektir.

"Anneciğim, burası Selânik gibi değil… Ben gittikten sonra yanılıp da sokaklara çıkmayın! Benim işim büyük… Bu işte muvaffak olabilmem için kalp huzuruyla çalışmam lazım. Beni merak ve endişede bırakmayın. Giderken gözüm arkada kalmasın. Elimi, ayağımı bağlamayın. Memleket için çalışırken sizden yana bir üzüntüye uğramak istemem…"

Evet, Samsun'a Kurtuluş mücadelesini başlatmaya gider oğlu… Peki, ya geri dönemezse, ya bir daha asla oğlunu göremez ise?

Zaten hasta olan Zübeyde Hanım heyecandan düşüp bayılır; biraz sonra kendine geldiği zaman, oğlunun muvaffak olması için Allah'a dua eder…

Aralarındaki özlem tekrardan uzun süre devam eder ve bu özlem 14 Haziran 1922 günü Adapazarı'nda son bulur. Buluşma sahnesi herkesi duygulandırmıştır ve bu kavuşmaya tanık olanlardan Ahmet Emin Yalman şunları söyler:

"Bu yüksek ruhlu kadın, küçük yaşta babasız kalan evladını yetiştirmek için büyük azimle çalışmış ve her türlü zorluğa göğüs germişti. Yıllardan beri görmediği oğluyla üzerinde sade bir basma entari olduğu halde buluşmaya giderken yanındakiler kalbinden rahatsız olduğunu bildiklerinden onu hazırlamak kaygısına düşmüşlerdi. Bu endişeyi sezmesi, bize sakin olduğunu söylemesi onun ne asil ruhlu olduğunu gösteriyordu."

O sadece vatan için yıllarını cephelerde geçiren Mustafa Kemal'in değil, Türk milletinin de annesiydi. O, bir annenin tüm dünyayı değiştirebileceğini herkese göstermişti.


Selanik Osmanlı toprağı olmaktan çıkar


Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı'ndan sonra artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan

Selanik'i terk ederek kızı Makbule ile birlikte İstanbul'a göç edip Beşiktaş Akaretler'de bir eve yerleşmişti.

1919'da Anadolu'ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922'de Adapazarı'nda tekrar buluşan Zübeyde Hanım, onun yanına Ankara'ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkileyince tedavi amacıyla İzmir'e gitti. 14 Ocak 1923 günü 66 yaşında oğlunun başarılarını gördükten sonra hayatını kaybetti.


Atatürk annesinin mezarı başına gider


Mustafa Kemal Atatürk, annesinin ölümünden sonra mezarı başında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"1904 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak okulu bitirmiştim. Hayata ilk adımımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil zindana rastladı. Beni aldılar ve keyfi yönetimin zindanına attılar. Annem ancak zindandan kurtulduktan sonra başıma geleni haber alabildi. Hemen beni görmeye koştu ve İstanbul'a geldi. Fakat

İstanbul'da kendisiyle ancak dört beş gün görüşebildik. Çünkü istibdat yönetiminin cellâtları, casusları, hafiyeleri evimizi sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Annem peşimden koşuyordu. Görüşmemiz yasaklanmıştı. Beni sürgüne götürecek vapura bindirilmiştim. Anacığım gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında taşların üstünde dövünüyor, kahroluyordu. Sürgünde geçirdiğim yılları anam ıstırap ve gözyaşları içinde tüketmiştir. Validemin kaybından şüphesiz çok müteessirim." (Zübeyde Hanım ve Oğlu, Tuna Serim)


Atatürk, annesinin öldüğünü rüyasında öğrenir


Annesinin cenaze törenine Mustafa Kemal katılamamıştı. Ancak kayıtlara geçmiş ilginç bir anne oğul rüyası vardır:

"Atatürk, Emir Çavuşu Ali Efendi'ye Eskişehir'deki mola gecesi rüyasında annesiyle birlikte yemyeşil bir vadide gezdiğini, aniden bir fırtına çıktığını, annesinin uçup gittiğini gördüğünü anlatıyor. Bundan birkaç saat sonra da annesinin ölüm telgrafı geliyor." (Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım, Cemil Sönmez)


Zübeyde Hanım'ın vasiyeti


Acı, çile, özlem ve sabırla geçen bir ömrün ardından 14 Ocak 1923 günü ruhunu, biricik sığınağı Rabbine teslim eden Zübeyde Hanım; çok Kur'an okuması ve sürekli Rabbini anmasından dolayı Zübeyde Molla olarak nam salmıştı. Hoş Geldin Atatürk eserinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın da her fırsatta dile getirmesiyle Türkiye'nin gündemine oturan Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın vasiyetnamesi, bu mübarek kadının iman ve takvadaki üstünlüğünü de ispatlar mahiyettedir.