ZEKAT, FİTRE, SADAKA..... Prof.Dr.Haydar BAŞ’ın Kaleminden.....

    "Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir sınamadır. Büyük ecir ise Allah katındadır." (Tegabun, 15) Cenab-ı Hak, dünyada herkesin daha fazlasına sahip olmaya çalıştığı servet için böyle buyurmaktadır.

<ZEKAT, FİTRE, SADAKA.....
Prof.Dr.Haydar BAŞ’ın Kaleminden.....

İmtihan, serveti Allah'ın emir buyurduğu şekilde kullanmaktır. Bu hususta Hz. Peygamber, servetinin hakkını ödeyen kimsenin ahiretteki halini şöyle tasvir etmiştir: "Serveti ile Allah'a itaat eden ve malının hakkını ödeyen mal sahibi, kıyamet günü servetiyle beraber gelir. (Sırat Köprüsü'nden geçerken) her ne zaman sırat önüne dikilirse, malı geç, geç zira sen bende olan Allah'ın hakkını ödedin, der."

Yine, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Âdemoğlu, 'malım, malım' der durur. Hâlbuki malından senin için ancak yediğin var ki, yok olup gidiyor, giydiğin var ki eskiyip mahvoluyor ancak sadaka olarak verdiğini ebedileştiriyorsun." (Müslim).

Demek ki, serveti Cenab-ı Hakk'ın emrettiği şekilde kullanmak, belli bir kısmını zekât olarak vermek, Allah'ın malda gizli olan hakkını ödemektir ve ahirette hesabımızı kolaylaştıracak vesilelerdir. Tam tersi, cimrilikle beraber vermekten kaçınmak ise helake sebep olur.

Cenab-ı Hak, "Onlar ki, altın ve gümüşü istif edip saklarlar, Allah uğrunda infak etmezler (zekâtlarını vermezler), işte onları elem verici azap ile müjdele" (Tevbe, 34) diye ikaz etmiştir. Malın belli bir oranında zekât vermek farzdır. "Namazı ikame edin ve zekâtı verin" buyrulmuştur. (Bakara, 110).

Farz olan zekâtın hikmetlerine bakarsak, 1- Mal ve servet sevgisinin kalpte bulunması tevhidin sağlamlaşmasına manidir. Zekât bunu önler. 2- Zekât, cimrilikten temizlenmektir. 3- Verilen nimete bir teşekkürdür. Bunun yanında Ramazan ayı içinde vereceğimiz fitrelerimiz ve her zaman verilebilecek sadakalar kulu hem belalardan koruyacak, hem de malı ile ilgili ahiret hesabından emin kılacaktır. 

Zekât vermek için zenginlik şartı aranırken, sadaka vermek sadece zenginlere mahsus da değildir. Zeyd b. Eslem'in rivayetinde Resul-i Ekrem, "Bir kuruş sadaka, yüz bin dirhem sadakadan efdaldir" buyurdu. Ashab, "Bu nasıl olur?" deyince, "Zenginin bol miktardaki servetinden yüz bin dirhemini ayırıp vermesinin maddi hayatına tesiri olmaz. Fakirin güçlükle sağladığı iki dirhemin, başka bir şeyi olmadığı halde bir dirhemini gönül hoşluğu ile çıkarıp vermesi, Allah katında mevkiin, diğerinden daha üstün olmasını sağlar" buyurdu. (Nesai, zekât bahsinde).

  Cenab-ı Hak, İnsan suresinde Ehl-i Beyt'i de az olanı sadaka verdikleri için övmemiş midir? "Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar." (İnsan, 8).

  İbn-i Abbas'ın rivayet ettiği hadiste, bu ayetin nüzul sebebi şöyle anlatılır:

Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) küçükken hastalanmışlardı. Peygamberimiz (sav) ashabı kiramdan birkaç kişi ile torunlarını ziyarete geldiler. Bu esnada ziyaretçilerin bazıları, Ali'ye (a.s),  "Ya Ali! Çocukların için bir nezir yapmak istemez misin?" dediler. Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (a.s) da Allah'ın (c.c.) rızasını talep ve ona şükretmek ve çocuklarının şifa bulmasını Hak'tan niyaz etmek üzere 'üç gün oruç tutmaya' nezrettiler.

Derken çocukları hastalıktan kurtuldu. Bunlar da oruçlarını tutmaya niyet edip başladılar. Lâkin iftar için yiyecekleri yoktu. Hz. Ali (a.s), Hayberli Şem'un isminde bir Yahudiden üç gün iftar edebilmek için ödünç olarak üç çömlek arpa aldı. Hz. Fatıma (a.s) arpanın bir çömleğini öğütüp kendi adetleri kadar, yani 5 tanecik ekmek yaptı. Akşam olmuş, iftarı bekliyorlardı. O sırada bir fakir (miskin) gelip, "Esselamü aleyküm ya Muhammed Ehl-i Beyt'i! Ben Müslüman bir fakirim. Beni doyurunuz ki Allah da sizleri cennet sofraları ile doyursun" dedi. Onlar da derhal sofralarındaki ekmekleri bu fakir-i miskine ikram ettiler. Ve Hz. Ali (a.s) Fatıma'ya (a.s) hitaben, "Ey, insanların en hayırlısının kızı! Ey iman ve şerefin kemaline sahip olan Fatıma! Görüyorsun ciğerleri parçalayıcı haliyle kapıda duran şu miskin, açlığını bizlere arz ederken, hal lisanıyla Allah'a naz ve niyaz etmektedir" dedi.

Hz. Fatıma (a.s) ise Ali'ye (as) hitaben şöyle dedi: "Ey Amcamoğlu! Emrinize amadeyim. Gerçi o miskini hoşnut edecek ve memnun kılacak bir şeye sahip değilim. Fakat umarım ki aç bir kimseyi doyurmak suretiyle hayırlı insanlardan sayılıp cennete girer ve şefaate ererim."

Cümlesi bir lokma almadan sofralarındaki ekmekleri fakir-i miskine verdiler, kendileri su ile iftar ettiler. Ertesi gün oruçlarına devam ettiler. Fatıma (a.s) o gün arpanın ikinci ölçeği ile ekmek yaptı. Akşam yaklaşınca ekmeği sofraya koydular ve iftarı bekliyorlardı. Derken, kapıya bir yetim geldi, "Esselamü aleyküm ya Muhammed Ehl-i Beyt'i! Ben muhacir çocuklarından bir yetimim. Babam Akabe Harbi'nde şehit oldu. Beni doyurunuz, beni doyurunuz! Allah da sizleri cennet taamları ile doyurur" dedi. Yine ekmeklerini yetime ikram ettiler. Ve su ile iftar ederek o akşam da aç yattılar. 

Ertesi gün Fatıma (a.s) üçüncü çömlekteki arpayı ekmek yaptı. Akşam olunca yine sofrayı önlerine koydukları sırada, bu sefer de kapıya bir fakir esir geldi, "Esselamü aleyküm, ey Allah'ın Elçisinin Ehl-i Beyt'i! Ben esirlerden biriyim. Bana ikram ediniz. Allah da sizlere cennet taamlarından ikram eylesin!" dedi. Bu kez de sofralarındaki yiyeceği esire ikram ettiler. 

Bu davranışları ile ilgili olarak İnsan suresinin 8. ayeti nazil oldu: "Hakiki mü'minler! Allah'a olan muhabbetlerinden dolayı kendi yiyeceklerini miskine, yetime ve esire ikram ederler." Müfessirler İnsan suresinde geçen yukarıda yazdığımız ayetlerin Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali (a.s), Hz. Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) hakkında nazil olduğunda ittifak halindedir. (Ehl-i Sünnet Zemahşeri, Tefsir-u Keşşaf, c.4, s. 670; Sünni Vahidi, Esbab-un Nüzul, s. 251; Sünni Şeyh İsmail Hakkı, Ruhu'l Beyan, c.10, s. 268).

Mübarek Ramazan günlerinde Ehl-i Beyt örneğimiz olmalıdır. Onların hali ile hâllenerek hem farz olan zekâtlarımızı yerine ulaştırarak, hem de sadaka ve fitre vererek, malımızda gizli Allah'ın hakkını ödemeyi Cenab-ı Hak nasip eylesin.