DÂİM ZİKİR I

   İbâdetlerden asıl gâye Allah’a vuslat etmek, O’na kul olmaktır. Kulluğun önünde de iki büyük engel vardır: Nefis ve Şeytan gerçeği… Kul, ibâdetlerden ve Allah’ı zikirden mahrum kalınca ona Şeytan ve nefis musallat olur.

<DÂİM ZİKİR I

İbn Abbâs’dan (radiyallahu anh); “O, (Nâs Sûresi’nde geçen) ‘Vesvâs’ı şöyle tefsîr etti: İnsan doğunca Şeytan yanına sokulur. Allah zikredilince gider, Allah zikredilmezse kalbinde yerleşir kalır.” (Sahîh-i Buhârî, Tefsîr Nâs, VI, 96. İsnâdsızdır)

Diğer rivâyet ise şöyledir: Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Şeytan Âdemoğlunun kalbine yerleşmiştir. Allah’ı zikrettiği zaman siner, gaflete düştüğü zaman vesvese verir.” (Sahîh-i Buhârî, Tefsîr, Nâs, VI, 96)

  Nefsi terbiye etmenin, ahlâk-ı zemime hâlini ahlâk-ı hamideye çevirmenin çaresi de ibâdetler ve zikrullahtır. Namaz kılarken, oruç tutarken, hacca giderken, zekât verirken, Allah’ı zikrederken maksadı kulluk etmek olan insanda, devamlı Allah’ı hatırlama hâli  oluşur. Buna büyükler “Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda dâim zikir hâli” derler. Arifibillah dediğimiz zevâtın bu hususta beyanı “dâim zikir”dir. Yani kul, dâima zikir hâline girer. Böylece kişi nefsi ve Şeytan’la başbaşa kalmaz. Dâima Allah ile beraber olur. Son nefesin ne zaman verileceği konusunda hiç kimsenin bir garantisi yoktur. Dâim zikir hâlinde olmak, son nefesi iman üzere teslim etmenin de garantisidir.     Allah’ı zikir bir emr-i İlâhîdir. Cenâb-ı Hakk sadece zikretmemizi değil, çok zikretmemizi de istiyor. Bu da bir emr-i İlâhîdir. Nitekim âyet-i kerimede: “Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin” (Sahîh-i Buhârî, Tefsîr, Nâs, VI, 96) buyuruluyor.

  Bir başka âyet-i kerimede de çok zikretmek başarı ve muvaffakiyetin anahtarı olarak gösteriliyor: “Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz.” (Enfal: 8/45)

  Düşmanla karşılaşılan ân, insanın hayatının en zor ânıdır. Bu vakitte bile Cenâb-ı Hakk, zikretmeyi emrediyor. Böylelerini bir kutsi hadiste, Cenâb-ı Hakk “Gerçek kulum” olarak adlandırıyor: İmâre b. Za’kere’den (radiyallahu anh); “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Gerçek kulum, savaş esnasında Beni zikredendir.” (Tirmizî, 3580)

  Bu hâli Hz. Ali yaşadığını anlatıyor; zâten o velâyetin başıdır:

 İmam Ali’den (radiyallahu anh); “O, İbn A’bed’e ‘Sana kendimden ve Fâtıma’dan bahsedeyim mi?’ dedi. ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine şunları anlattı: ‘Fâtıma, el değirmeni döndürdü, eli nasırlaştı. Sırtında kırba ile su taşıdı boynunda iz bıraktı. Evi süpürdü, üstü-başı toz içinde kaldı. Bu arada Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve âlihi) hizmetçiler gelmişti. Dedim ki: ‘Babana gitsen de O’ndan bir hizmetçi istesen olmaz mı?’ Bunun üzerine gitti, yanında erkeklerin olduğunu görünce geri döndü. Ertesi gün Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona gelip sordu: ‘İhtiyacın ne idi?’ Cevap vermeyip sustu. Dedim ki: ‘Ey Allah Resûlü! Ben Sana anlatayım; eli nasır oluncaya kadar el değirmeni çevirdi, boynunda iz bırakıncaya dek sırtında kırba taşıdı, elbisesi tozlanıncaya dek evi süpürdü. Hizmetçiler gelince, Sana gelip kendisine bir hizmetçi vermen için kendisine emrettim, belki o hizmetçi yükünü biraz hafifletirdi, diye düşündüm.’ Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Ey Fâtıma! Allah’tan kork, Rabb’inin farzını yerine getir! Ailenin işini yap; yatağına yattığında, otuz üç kere sübhanallah; otuz üç kere elhamdülillah ve otuzdört kere Allahuekber de ki, bu tam yüz yapar, işte bu, senin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır.’ Fâtıma şu cevabı verdi: ‘Allah’tan ve O’nun Resûlü’nden hoşnut oldum.’ Allah Resûlü, böylece ona hizmetçi vermedi.” (Tayâlisî, No. 93; Ahmed, I, 95, 136; Buhârî, Fardu’l-Humus 6, IV, 48; Fadâilu’l-Ashâb 9/5, IV, 208; At’ime 6, VI, 192; Da’vât 11, VII, 148; Müslim, Zikr Ve’d-Duâ 80, s. 2091; Ebû Dâvud, No. 5062; İbn Hibbân, No. 5499, 6882 ve Beyhakî, VII, 293)

 Diğer rivâyet ise şöyledir: “Tesbih (sübhanallah) otuzdört kere idi. Ali dedi ki: ‘Onu Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve âlihi) duyduğum günden beri hiç bırakmadım.’ Denildi ki: ‘Sıffîn gecesi de mi bırakmadın?’ ‘Sıffîn gecesi de bırakmadım’ dedi.” (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî)

 Birçok âyet-i kerimede her halde ve her vakitte Allah’ı zikir emredilmektedir: “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabb’ini an. Gâfillerden olma.” (A’raf: 7/205)  

 Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 455/468

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir