Allah’ın iki hücceti vardır.....

Allah’ın insanlar üzerinde iki hücceti vardır: Zahirî hüccet ve bâtınî hüccet. Zahirî hüccet peygamberler, nebiler ve imamlardır; bâtıni hüccet ise akıldır

<Allah’ın iki hücceti vardır.....

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

2. İLKE:

Peygamberlerin daveti iki noktada özetlenmektedir:

1. Akide (inanç).

2. Amel.

Akideden maksat; Allah'ın varlığına, O'nun Cemal ve Celâl sıfatlarına ve fiillerine imandır.

Peygamberleri göndermek, onlardan sonra vasi tayin etmek ve insanlar öldükten sonra diriltmek, tüm bunlar Allah'ın fiilinin birer tecellisidir).

Nitekim, amelden maksat da, insanoğlunun kişisel ve toplumsal hayatında tatbik etmesi gereken teklif ve hükümlerdir. Akide konusunda istenilen ve amaçlanan şey ilim ve yakîndir ve ancak bu özelliğe sahip olan bir şey hüccet olabilir. İşte bu nedenle her Müslüman'ın inancı konusunda yakîn ve kesin bilgiye ulaşması gerekir ve bu konuda sadece diğerlerini taklit ile yetinilmez.

Cenab-ı Hak, Zümer Sûresi'nin 8. ayetinde şöyle buyurmuştur: "Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır."

Teklif ve hükümler (amel) konusunda istenilen şey ise, hayatta onları tatbik etmektir. Burada yakîn ve kesin bilgi dışında, şeriat açısından teyid edilen bir yola da istinat edilmesi gerekir; gerekli tüm şartlara sahip olan bir müctehide müracaat etmek, şeriat sahibi tarafından onaylanan yolun bir bölümüdür.

3. İLKE:

Biz dinin inanç ve hükümlerini ispatlama konusunda, muteber olan bütün tanıma yollarından yararlanmaktayız; bu alanda akıl ve vahiy iki temel yoldur. "Vahiy"den maksat, semavî kitabımız Kur'an-ı Kerim ve senedi zinciri Hz. Resûlullah'a (s.a.v.) ulaşan hadislerdir. Ehl-i Beyt'ten (a.s.) nakledilen hadisler de ileride açıklanacağı üzere, tümü birer "sünnet" olarak İlahî hüccetlerden sayılmaktadır.

Akıl ve vahiy birbirlerinin hüccet oluşunu teyid etmektedirler ve eğer aklın kesin hükmüyle, vahyin hüccet olduğunu ispatlıyorsak, vahiy de aynı şekilde kendi alanında aklın hüccet oluşunu teyid etmektedir.

Kur'an-ı Kerim birçok yerde insanları aklın hükmüne yönlendirmekte, onları yaratılışın insanı hayrete düşüren incelikleri konusunda düşünüp akletmeye davet etmekte ve kendisi de davetinin içeriğini ispatlamak için akıldan yardım almaktadır. Hiçbir semavî kitap Kur'an-ı Kerim gibi delille tanımaya önem vermemiştir; Kur'an-ı Kerim'de inanç ve marifet hakkında çok fazla aklî delil vardır. Ehl-i Beyt İmamları da -aklın hükmetme yetkisi olduğu yerlerde- aklın hüccet olduğunu vurgulamışlardır. Nitekim, İmam Musa el-Kâzım (a.s.), vahyi zâhirî hüccet ve aklı ise bâtınî hüccet saymıştır.

(Allah'ın insanlar üzerinde iki hücceti vardır: Zâhirî hüccet ve bâtınî hüccet. Zâhirî hüccet peygamberler, nebiler ve imamlardır; bâtıni hüccet ise akıldır). (el-Kâfi, Kuleynî, c. 1, s. 16).

Peygamberler de üstün akıl sahibi kimselerdir ve herkesle kendi aklı nispetinde konuşmaları emrolunmuştur. İmam Câfer bu konuda şöyle buyurur:

"Resûlullah hiçbir zaman kullarla aklının derinliğiyle konuşmamıştır." İmam, ardından şöyle buyurur: "Resûlullah buyurmuştur ki: Biz peygamberler topluluğuna, insanlarla akıllarının alabileceği oranda konuşmak emredildi." (Usul-i Kâfi, c. 1, s. 19).